Eğitimde devrim mi, başörtülüye tecrit mi?
Şimdi diyeceksiniz ki, "Yahu kardeşim, sen de hep bardağın boş tarafını görüyorsun, biraz da dolu tarafına baksana!" Elhak doğrudur, şu bardakların boş tarafları hep dikkatimi celbetmiştir; dolu olmaları gerektiği halde niye boş olduklarına bir anlam vere
Şimdi diyeceksiniz ki, "Yahu kardeşim, sen de hep bardağın boş tarafını görüyorsun, biraz da dolu tarafına baksana!" Elhak doğrudur, şu bardakların boş tarafları hep dikkatimi celbetmiştir; dolu olmaları gerektiği halde niye boş olduklarına bir anlam veremediğim için.
Hem, dolu tarafı zaten dolu ve oraya bakıp alkışlayan pek çok. Oysa boş tarafı bir sorun olarak orada duruyor ve insanlar alkış tutmaktan, verilenle avunmayı yeterli gördüklerinden o boş tarafı bir türlü görmek istemiyorlar. Haliyle dolması gereken bardak da bir türlü dolmuyor, öylece boş kalıyor. Sorunlar mı? Tabiî ki çözümsüz kalmaya devam ediyor. Şimdi söyleyin, bardağın boş tarafını görmezsek eksiklerin tamamlanmasını nasıl sağlayacağız?
Neyse, peşrev çekmeyi bırakıp konuya girelim. Konumuz, geçenlerde basına yansıyan ve "eğitimde devrim" olarak sunulan yeni düzenleme iddiası. Haber "bizim kesim"den İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği ÖNDER'e dayandırılıyor.
Haberde, zorunlu temel eğitimin 5. sınıftan itibaren illa da "örgün eğitim" şeklinde dayatılmayacağı, kademeli olacağı ve mümkün olduğu kadar geçişken bir yapı arzedeceği, yani dileyen öğrencinin, 1+4'ten sonra eğitimine "açık öğretim" şeklinde devam edebileceği, bu durumda hem açık öğretime, hem de Kur'an kurslarına aynı anda gitme imkânının sağlanmış olacağı; böylece başlarını örtmek isteyenlere yeni alternatifler sunulmuş olacağı, yani ilkokul 5. sınıftan itibaren başörtüsü takmak isteyen, ancak resmi dayatmayla karşılaşanların bu şekilde başörtülerini takmış olacakları yer alıyor. Söylendiğine göre, düzenlemeye Başbakan Erdoğan da sıcak bakıyormuş ve hatta, yeni döneme yetiştirileceğine dair "garanti" bile vermiş.
Şimdi basit bir muhasebe yapalım; bu düzenlemenin neler getirip neler götürdüğüne bakarak doğru kararın ne olabileceğine ulaşmaya çalışalım. Hadi sizin dediğiniz olsun, önce bardağın dolu tarafına bakalım.
1- Zorunlu eğitim kademeli oluyor.
2- Zorunlu eğitimle beraber Kur'an kurslarına da devam edilebiliyor.
3- Zorunlu eğitim, bir noktadan sonra "açık öğretim" şeklinde de sürdürülebileceğinden, 5. sınıftan sonra bülûğa eren ve dini inançları gereği başörtüsü takmakla yükümlü olan kızlarımız için başörtüsü sorunu kalmıyor. Çünkü açıköğretimde okuyabileceklerinden, başörtülerini de takabilecekleri bir sistem getiriliyor.
Bardağın dolu tarafında bunlar var. Şimdi de aynı bardağın boş tarafına bir bakalım.
1- Açıköğretim şeklinde derslerini çalışan öğrenci, sınav salonuna geldiğinde başını örtmeye devam edebilecek mi, belli değil. Başı açtırılacaksa, sorun devam edecek demektir.
2- O yaşta bir çocuk örgün eğitimin dışına çıkarıldığında, bir eğitmenin, öğretmenin gözetiminden ve rehberliğinden uzaklaştığında, gününü öğretimle değil de oyunla geçirme imkânına kavuştuğunda, derslerini yeterli ve verimli bir şekilde çalışamayacak ve başarı düzeyi yerlerde sürünecek. Bu çocukların içinde belki çok ileri düzeyde zeka taşıyanlar bulunabileceği halde, onları kaybetmiş olacağız.
3- Örgün eğitimin dışına çıktıktan sonra ders başarıları düşen öğrencilerin ana-babaları, çocuklarının başarısı için onlara ders okutma işlerini üstlenecekler. Eğitimci olmayan, müfredat programını uygulamayı bilmeyen, hatta ders konularının içeriğinde yetersiz olan bu ana-babalar, çocuklarını başarılı bir öğrenci olarak yetiştirmek isterken, kaş yapma arzusuyla göz çıkaracaklar, çocukları hepten kaybedeceğiz.
4- Bunlardan da önce, o çocuk 1 yıl okul öncesi, 4 yıl da okul döneminde edindiği arkadaşlarından ayrılıp eve çekildiğinde, bir nevi tecrit edilmiş olacaklar. Arkadaşlarından, okulundan, öğretmenlerinden ayrılan bu çocuk, buna bir mana veremeyecek ve psikolojik olarak çökecek. "Ben niye okula gidemiyorum?" diye sorduğunda ana-babası bu soruyu cevapsız bırakmak zorunda kalacak. Bu durumda o çocuk, ya sisteme karşı militan başkaldırı psikolojisiyle dolacak ya da başörtüsünden dolayı okuluna gidemediğini düşünerek dinine karşı isyan geliştirecek. Muhtemelen de her ikisi birden olacak. Çocuğu yine kaybedeceğiz.
5- Eğitimine açık öğretimle devam eden çocuk, yetersiz kalacağından, liseye veya üniversiteye girişte akranlarıyla yarışamayacak ve büyük çoğunlukla asli kapasitesinin gerektirdiği bir mesleğe sahip olamayacak. Çocuk da kaybedecek, toplum da kaybedecek.
İşte bardağın ilk bakışta görülebilecek boş tarafında da bunlar var. Bu durumda, "Bardağın boş tarafını görelim mi, görmeyelim mi?" diye sormayacağım. Ancak, "Ne yapılabilir?" sualine kısaca cevap aramak istiyorum. Bence şöyle olabilir:
Eğitimin hiçbir kademesinde ve çalışma hayatının hiçbir kesiminde, hiçbir zaman kıyafet yasağı getirilmez; genel ahlâk va âdâba aykırı olmayacak şekilde kılık-kıyafet tam anlamıyla serbest bırakılır. Karma eğitim zorunlu olmaz, dileyen için kız-erkek ayrı okuyacağı okullar tahsis edilir. Okullarda dileyen öğrencinin dinini-diyanetini öğrenebileceği ve ibadetini yapabileceği imkânlar hazırlanır. Sorun da böylece gerçek anlamda çözülür; çocuklarımız popülist yaklaşımlara kurban edilmemiş olur.
Eğer "Bunları yapmak mümkün değil, Hükümet'in böyle bir düzenleme yapmaya gücü yetmez" deniyorsa, buna itiraz ederim. Bence öyle değil, bu düzenlemeleri bu Hükümet rahatça yapabilir, eğer isterse buna gücü yeter. Niye mi? Eh, bu da gelecek yazının konusu olsun. Ne yapalım, yerimiz bitti.
Ancak, bitirmeden önce bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Eğitimde devrim yapma adı altında başörtülüye tecrit uygulanması, toplumsal çöküntüden başka bir şey getirmeyecektir, bu da böyle biline! Faruk Köse - Yeni Akit
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.