Emin GÜNEŞ
Elçiye zeval oldu
Eskiden böyle değildi, elçiye zeval olmazdı. Elçilerin kılına zarar verilmezdi. Elçiler masum kabul edilirlerdi. Elçilik görevi erdemli bir görevdi. Çatışmaların durması için elçilere ihtiyaç vardı. Ama şimdi öyle değil. Zamanımızın çatışmalarında asıl tehlikeli iş “elçilik” olmuş. Tarafların bir düşmanı varsa elçilerin en az iki düşmanı ve bazen sayısız düşmanı olmuştur.
Eskiden iki taraf arasında çıkan bir anlaşmazlık çatışmaya sebep olurdu. Tarafların arasına bir barış elçisi/heyeti girer tarafların haklı ve haksız taleplerini tespit eder haklı tarafa hakkının teslimini, haksız tarafa haksızlıktan vazgeçmesini sağlar ve çatışmayı barışla sonlandırırdı. Çatışma tabiatı gereği nahoştur, kerihtir, kimse onu sürdürmek istemez. Bazen kaçınılmaz olarak ortaya çıkan çatışmanın bir an önce barışla sonlanması en başta tarafların arzusudur. O yüzden çatışma sürerken taraflar sıklıkla araya girecek birilerini ararlar.
Ama maalesef zamanımızın çatışmaları eskisi gibi değil. Evvela çatışmalar iki tarafın anlaşmazlığı ile değil üçüncü bir tarafın çıkardığı fitne ile çıkmaktadır. Çatışmanın kışkırtıcısı olan taraf bazen hiç ortada görünmez bazen de hakem(!) gibi görünür. Böylece tarafların iradesi dışında başlatılan bir çatışma tarafların iradesi ile bitirilemez.
Böylesi çatışmaların sebebini bir müddet sonra taraflar unutur. Niçin savaştıklarını ne istediklerini bilemez hale gelirler. Nedeni bilinmez hale gelen bu savaşın devamı, “Kışkırtıcı” için adeta geçim kaynağına dönüşmüştür. İşte böyle bir çatışmanın bitmesini isteyen “elçi”, kışkırtıcının hedefindedir. Görünmez olan kışkırtıcı görünmez bir el vasıtası ile elçiyi ortadan kaldırır. Çünkü elçi, kanı durdurmakla vampiri (kışkırtıcıyı) ölüme mahkûm etmiştir. Ya elçi ölecek ya vampir, başka çare yok.
Tahir Elçi, gerçekten “elçi” kimliğini muhafazaya çalışan biriydi. Tarafların haklı ve haksız icraatlarını onları rahatsız etme pahasına seslendiriyordu. İki tarafın vicdanında müstesna bir yere sahip olsa da kışkırtıcının korkusu ile taraflar “elçiyi” düşman görüyorlardı. Bir bakıma kışkırtıcının düşmanı, tarafların da düşmanı sayılırdı. Tahir Elçi kan dökenlerden birinin dostu olmaktansa kanı dökülenlerin dostluğunu tercih etmişti.
O yüzden bir taraf Elçi “PKK terör örgütü değildir” dediği için devlet tarafından öldürüldü, derken diğer taraf “hendekleri kapatın savaşınızı şehirlerin dışına taşıyın” dediği için PKK tarafından öldürüldü diyor. Mesela Tahir Elçi'nin cenazesine sahip çıkan HDPKK hendeklerle ilgili söylemine, kışkırtıcıdan korktuğu için sahip çıkamıyor.
Peki, benim gördüklerimi taraflar göremiyor mu? Ya da sadece ben mi bu gerçekleri görüyorum? Çatışmaların iki tarafa da zarar verdiği tartışmasızdır. Taraflar kışkırtıcıyı görmüyorlar mı? Niçin çatışmayı kendi aralarında halledemiyorlar? Zararı önleyemiyor, can ve mal kayıplarına rağmen anlamını yitirmiş bu çatışmaları sürdürüyorlar. Bu, o kadar kolay değil. Kolay olsaydı barışı sağlarlardı. Bazen barışı sağlamak, çatışmaktan çok daha zor olabiliyor.
Aslında kışkırtıcının her iki tarafın dostu değil düşmanı olduğunu taraflar da biliyor. Kışkırtıcı da tarafların anlaşmasının kendisini deşifre edeceğini biliyor. Mesela çatışmanın tarafları konumundaki dindarları ve Kürtleri ezen güç kuşkusuz aynı idi. Biz buna “REJİM” diyoruz. REJİM hem Kürtleri hem de dindarları ezmişti. Şimdi doğru olan bunların birlikte rejimle hesaplaşması değil miydi? Ama maalesef taraflar kışkırtıcının etkisi ile ayrı ayrı rejimi sahiplenerek, rejimi yanına alarak karşı tarafı ezmeye çalışıyor. YAZIK.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.