Menderes YILDIRIM
Eşeğimin bildikleri 2
Daha önce yazdığımız “Eşeğimin Bildikleri ” adlı yazımızda herkesin adı gibi bildiği ama etkili ve yetkili çevrelerin bilmezden geldiği bazı gerçekleri yazmaya çalışmıştık. Önemine binaen bazılarını tekrar yazalım.
1- Gücü erimekte olan güruh; ÇÖS (=Çözüm Süreci) ile nefes alıp devletin terk ettiği alanlarda, devleti arkasına alıp halka; “sizlere; aşı, işi ben veririm; can, mal, namus.. güvenliğinizi ancak ben sağlarım(!?)” savlarıyla önemli halk kitlesini arkasına almayı başardı.
2- Haccac zihniyeti; Kürdistan'daki tüm “dereleri kurutup üzerlerine birer köprü yapmıştır. Dumrul'um; geçenden kırk, geçmeyenden de döve döve seksen akçe alıyor.” Aynı zihniyet; hükümdar olmuş vergi(!).. haraçlar kesiyor; kurduğu halk mahkemelerinde(?)” kararlar veriyor”
3-“ÇÖS” elbette olmalı ama bunun sonucunda “devlet” mi “PKK=PYD, BDP, HDP, HDK, DTK, YDG-H..” mı, “Türk/Kürt halkı” mı; “elini taşın altına koyabilip aslında iyi niyetle yola çıkan hükümet” mi yoksa kimselerin henüz tanıyamadığı “Sarı Çizmeli Memed Ağa” mı “ÇÖS'leyecek”? Görecez.
4-PKK ve müşterekleri; “halkına zarar verdiklerini; korku/baskı ile hâkim olmaya çalıştıklarını; bu vesileyle de Kürt halkının artık çok şey bildiğini, korku sınırını aşıp yay gibi gerildiğini..” gecikmeden anlamalıdırlar. Eşeğimin bildiği bu ifadeleri bilmeyene ne denir?
Yukarıda –özetleyerek- tekrar yazdığımız geçmişe ait 4 madde; bir keramet gerektirmediği halde, -ilgili çevrelerce- en çok görmezden gelinen başlıklar olup gelecekteki uzun bir süreçte de geçerliliğini koruyacak gibi. Aynı başlıklar; hayatî önem arz etmeye devam ettiklerinden; karanlıklardan nemalanan kimi çevrelerce de görülmemeye, duyulmamaya devam edeceğe benziyor.
Bu tür uyarılar; ÇÖS'e odaklanmış, hükümet tarafından da pek hesaba katılmıyor gibi.
Özellikle hükümet kanadı, “kırk yıl kurumuş çeşmeden keramet bellemeye; malum muhalefet de “hükümetin başarısız olması için her yanlışı denemeye” ahdetmiş ve hedefe varmak için denemediği bir “yazı-tura atma” kalmış gibi.
Şimdi de son gelişmeler üzerine ortaya çıkmış olan ancak ilgili taraf veya tarafların pişkinliğe vurarak –sadece haklı çıkma adına- farklı mecraya çekmeye çalıştıkları kimi gerçeklere değinmeye çalışalım:
-DTK Eş Başkanı H. Dicle'nin, Cizre'de olanlar için; “olanlar provokasyondur” demesi, her şeyin farkında olan halkın aklıyla alay etmekten başka bir şey olmayacaktır.
Sayın Dicle; Kürt Halkı nezdinde -kimi durumlarda- hakem kabul edilebilecek bir kimlik olabilme sansına sahiptir ve buna da yakındır. Merak ediyoruz, acaba kendileri; “halk, toplumsal güçlerle beraber.. şehirleri değil, mahalleleri ele geçirsin..” diyen KCK Yürütme Konseyini ve bölgedeki her provokatif olayda açık, net boy gösteren PKK/HDP yarenlerine “provokatör” diyebilecek mi? El cevap: Demeyeceği açık, çünkü “ciğer atılmaz!”
-PKK, “hala bölge halkını hür iradesiyle baş başa bırakmamaya; sindirmek için yol kesme, korkutma hatta öldürmeye devam ettiğinden” bölgedeki “savaşı” ve de “halkı” kazanamamıştır.
-Hükümet, “dindarların mağduriyetini,” silahlı gelişen olaylardaki faili bildiği halde; olaylara; “iki tarafın karşılıklı saldırısı..” gibi açıklamalar getirerek devlet olma konumunu gölgelemektedir.
-Hükümetin bölge ile ilgili etkin enstrümanları(bürokrasi, iletişim..); “ortanın solunda” görüntüsünü vermekte.
-Dindar halk, “başının çaresine bakmakla” baş başa bırakıldığından bunun maddi-manevî vebali ödenemez. Unutulmamalıdır ki Irak ve Suriye'deki manzara; devletin şefkat elinin görülmemesinden beslenmiştir.
-Bölgede; gece karanlığında hatta gündüz saatlerinde evde duyulan patırtı kütürtülerle ilgilenme yerine; “kedidir kedi..” demek; ev sahibine zulüm, hırsıza-çeteye ortaklık anlamına gelecektir.
-Dünyanın tüm etkin istihbaratlarının rol aldığı Kürdistan'daki müşterek devletler özellikle de Türkiye; “yerel/mahalli problemlerini, genel projelerle” çözüme kavuşturmalı.
-Ayrıca; seküler silahlı muzırlarla görüşürken, sessiz çoğunluk olan halk tabanındaki “dindar vasatlarla” uzlaşmayı ihmal etmemeli.
-Kürt halkının sarhoşu dahi, dindar devlet unsurlarına sempati duyduğundan, bölge; “iç ve dış karanlıkların nemalanabileceği devlet bünyesindeki hasta ve habis niyetli etkin personelden” arındırılmalıdır.
-Kürdistan'a gönderilen kadroların sadece “doğru insan” olmaları yetmeyecektir. Bunların “doğruluk-kardeşlik için bedel ödeyebilecek kişiler olması” zaruridir.
Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.