Fıkhi Açıdan Oruç
Orucun şer’i manası ise; “fecrin doğuşundan, güneşin batışına kadar ibadet niyetiyle orucu bozan şeylerden kaçınmak” demektir.
Bismillahirrahmanirrahim
Allah (cc)’a hamd, Resulüne (as) selat ve selam olsun.
Lügatte siyam (oruç); bir şeyden korunmak, tutunmak, çekinmek demektir. Bu, yemekten kaçınmak şeklinde olabileceği gibi, konuşmaktan imtina etmek suretinde de olabilir. Nitekim Yüce Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de Hazreti Meryem’in tuttuğu konuşmama orucundan şu şekilde söz etmektedir: “…Eğer insanlardan birini görürsen, de ki: ‘Ben Rahman için oruç adadım. Bu gün kesinlikle hiçbir insanla konuşmayacağım.” (Meryem: 26)
Orucun şer’i manası ise; “fecrin doğuşundan, güneşin batışına kadar ibadet niyetiyle orucu bozan şeylerden kaçınmak” demektir.
Orucun Vacib Olmasının Şartları
1-Müslüman olmak: Oruç, kafire farz değildir. Çünkü kafir, öncelikle iman etmekle yükümlüdür. İman etmeden ondan herhangi bir amel kabul olunmaz. Ancak mürted bu hükmün dışındadır. Mürted; hem iman etmekle, hem de bütün İslami vecibeleri yerine getirmekle mükelleftir. Yani bir mürted; irtidat ettiği dönemdeki oruçlarını tekrar iman ettiğinde kaza etmekle yükümlüdür.
2-Mükellef olmak: Mükellefiyetten kasıt; buluğ çağına gelmek ve akıllı olmaktır. Dolayısıyla deli ve çocuğa oruç farz değildir. Bunun delili, şu Hadis-i Şeriftir: “Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyan kimseden, büluğa erinceye kadar çocuktan, akıllanıncaya kadar da deliden.” (Ebu Davud)
Günün herhangi bir saatinde delinin aklı başına gelir veya baygın ayılırsa özrü düşer. Günün geri kalan kısmını, yiyip içmeden geçirmesi gerekir.
3-Oruç tutmaya güç yetirmek.
Orucun Sıhhat Şartları
Orucun sahih olması için aşağıdaki şartların bulunması gerekir:
1-Müslüman olmak. Kafirin tutacağı oruç sahih olmaz.
2-Akıllı olmak. Kişi temyiz sahibi olmalıdır. Bu bakımdan delinin, temyiz sahibi olmayan çocuğun ve gün boyu baygın kalanın orucu sahih olmaz. Mümeyyiz olan çocuğun orucu sahihtir.
3-Hayız ve lohusalıktan temiz olmak.
Orucun Rükûnları
1-Oruca niyet etmek
2-Fecirden güneş batıncaya kadar orucu bozan şeylerden uzak durmak.
Niyet
Orucu kast ederek yapılacak şeyi kalpten geçirmektir. Dil ile niyet etmek yeterli olmaz. Niyetin dil ile söylenmesi şart değil, sünnettir. Niyetin vacib olduğuna delil olarak şu hadisi gösterebiliriz: “Ameller niyetlere göredir” (Buhari, Müslim)
Ramazan orucunun niyetinde şu hususların bulunması gerekir:
1-Niyeti Gece Getirmek: Güneşin batması ile fecrin doğmasından önce (bu iki vakit arasında) ertesi günkü oruca niyet etmek şarttır. Yani niyetin gece vaktinde getirilmesi gerekir. Eğer fecirden sonra niyet edilirse, niyet de oruç da sahih olmaz. Bunun delili şu hadistir:
“Fecirden önce niyet etmeyen kimsenin orucu yoktur.” (Darekutni, Beyhaki)
Hanefi mezhebine göre ise, bir şey yememek şartı ile öğlene kadar da niyet getirilebilir.
2-Tutulacak orucu belirtmek: Bu, orucun çeşidini belirlemektir. Mesela kişi ‘Niyet ettim Allah rızası için bu senenin Ramazan orucunu eda etmeye’ diye kalbinden geçirmelidir. Eğer belirli bir oruca değil de mutlak olarak oruca niyet ederse, niyeti sahih olmaz. Çünkü Hz. Peygamber (as) “Ameller niyetlere göredir, bir kimse için ancak niyet ettiği vardır” buyurmuşlardır.
3-Niyeti tekrarlamak: Her gece fecirden önce gelecek günün orucuna niyet etmek gerekir. Bütün ay için bir defa niyet etmek yeterli olmaz. Çünkü Ramazan orucu, tek bir ibadet değildir. Her gün, ayrı bir ibadettir. Bu nedenle her ibadet için ayrı bir niyet gerekir.
Ancak İman Malik’e göre bütün Ramazan’a bir seferde niyet etmek yeterli gelmektedir. Kişi, Ramazan’ın başında; “Bu yılın bütün Ramazan orucunu tutuyorum” diye niyet getirir. Buna binaen bir kimse, İmam Malik’e uyarak bir seferde niyet getirip sonra her gün tek tek yenilerse, daha sıhhatli olur. Çünkü unutma halinde İmam Malik’e uyularak bir seferde niyet getirildiğinden kazaya gerek duyulmaz. (Bacuri C: 2 S: 429)
Oruç Tutmamayı Mubah Kılan Özürler
a) Sahibini zarara uğratan veya şiddetli bir elem ve gevşekliğe yol açan hastalıklar. Eğer hastalık, kişinin ölümüne yol açacak kadar ağırsa, o zaman orucu bozması vacib olur. Hamile veya emziren anne; kendisinin, çocuğunun veya hem kendi hem de çocuğunun sağlığının bozulmasından endişe ederse bu kendisi için özür sayılır.
b) 83 kilometreden az olmayan bir sefere çıkmak: Bazı alimler bu uzaklığın 124 veya 134 km. olduğunu söylemişlerdir. Ancak seferin mubah olan bir şey için olması gerekir. Ayrıca seferin bütün gün devam etmesi şarttır. Mukim olduğu ve oruçlu olarak sabahladığı yerden günün ortasında sefere çıkmaya niyet ettiği zaman orucunu bozması caiz olmaz. Bunun delili şu ayettir:
“Hasta olan veya seferde bulunan kimse, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde orucunu tutsun.” (Bakara 185)
c) Oruç tutmaktan aciz kalmak: Bu bakımdan yaşlılıktan veya şifası olmayan bir hastalıktan ötürü oruç tutmaya gücü yetmeyen bir kimseye oruç farz değildir. Çünkü oruç, ancak oruç tutabilecek kimseye farzdır. Bunun delili şu ayettir:
“Oruç tutmaya gücü yetmeyenlere, bir fakirin doyumluğu kadar fidye vardır.” (Bakara 184)
İbn-i Abbas bu ayet hakkında; “Burada kastedilenler, yaşlı erkek ve kadınlardır. Çünkü onların oruç tutmaya gücü yetmemektedir. Bu yüzden her gün için bir fakiri doyurmaları gerekir” demiştir.
Orucu Bozan Şeyler
1-Yemek ve İçmek: Oruçlu kasten yer veya içerse, yediği ve içtiği az da olsa orucu bozulur. Fakat oruçlu olduğunu unutarak yer veya içerse, yediği ve içtiği ne kadar çok olursa olsun, orucu bozulmaz. Resulullah (as) şöyle buyurmuştur:
“Kim oruçlu iken unutup yer veya içerse, orucunu (bozmayıp) tamamlasın. Çünkü ona ancak Allah yedirmiş, içirmiştir.” (Buhari, Müslim)
2-Gözle Görülen Bir Şeyin İnsan Vücuduna Girmesi: Açık delikten insan vücuduna giren şeyler orucu bozar. Açık deliklerin en belirginleri; Ağız, burun, kulak ve avret mahalli olan yerlerdir. Bu bakımdan kulağa akıtılan damla orucu bozar. Çünkü kulak açık bir deliktir. Ön ve arkadan kullanılan fitil veya herhangi bir ilaç da orucu bozar. Fakat ‘verid’ denilen normal damardan veya kalçadan yapılan iğne, orucu bozmaz. Aynı zamanda göze akıtılan damla da orucu bozmaz. Çünkü, göz açık bir delik değildir. Zikredilmeyen şeyler de bunlara kıyas edilirler. Bütün bunlar kasten yapıldığında geçerlidirler. Eğer unutularak yapılırlarsa, bu orucu bozmaz. Bu, unutarak yiyip içmeye benzer.
İnsan vücuduna giren sinek veya toz, orucu bozmaz. Çünkü bunlardan korunmak zordur. Diş etleri kanayıp tükürük necis olur da ağız yıkanıp temizlenmez ise -tükürük bembeyaz olsa dahi- bu tükürüğü yutmak orucu bozar.
İmam Şafii’ye göre sade kan yutmamak kaydıyla diş eti hastalığı olanların tükürüklerini yutmaları halinde oruçları bozulmaz. (Muğni’l Muhtaç C: 1 S: 579)
Normal şekilde mazmaza (ağza su vermek) ve istinşak (burna su vermek) yapılırken boğaza kaçan su orucu bozmaz. Ancak mazmaza ve istinşak mübalağalı bir şekilde yapılır, ağza alının su gargara yapılırken boğaza kaçarsa oruç bozulur. Çünkü Ramazan’da böyle yapmak uygun değildir. Temizlenmesi mümkün olmayan bir yemek kalıntısı, kasıt olmaksızın tükürükle beraber içeri girerse oruç bozulmaz. Ancak dişlerin arasındaki yemek kalıntısının temizlenmesi mümkün olduğu halde temizlenmez de boğaza kaçarsa oruç bozulur.
Yemeye veya içmeye zorlanan kimsenin orucu bozulmaz. Çünkü bunu kendi iradesi ile yapmamıştır.
Boğaza bir şey dönmese de kasten kusmak orucu bozar. Fakat bir kişi isteği dışında kusarsa, kusmuğun bir kısmı tekrar içeri girmiş olsa da orucu bozulmaz.
Allah Resulü (as), şöyle buyurmuştur: “Oruçlu iken kendisine kusmak galebe edip de kusan kimseye kaza yoktur. Fakat kendi kusarsa kaza etmelidir.” (Ebu Davud, Tirmizi)
3-Menisi akmasa bile kasten cinsi münasebette bulunmak: Bunun delili şu ayettir: “Fecrin beyaz ipliği, siyah ipliğinden ayrılıncaya kadar yiyin, için. Sonra gece oluncaya kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta iken hanımlarınıza yaklaşmayın.” (Bakara: 187)
Ayette gecen ‘Beyaz iplik’, gün ışığı; ‘siyah iplik’ ise gece karanlığıdır. Fecr ufukta yatay bir şekilde meydana gelen ve gecenin sona erdiğini gösteren ışıktır. ‘Onlara yaklaşmayın’ ibaresinden maksat itikafta iken kadınlarla cimada bulunmamaktır. Eğer kişi unutarak hanımıyla cimada bulunursa orucu bozulmaz. Bu, unutarak yiyip içmeye benzer.
4-Hayız ve Nifas: Hayız ve nifas, orucun sıhhatine mani olan özürlerdir. Bu bakımdan günün bir kısmında hayız ve Nifas olan kadının orucu bozulur ve daha sonra orucunu kaza etmesi gerekir.
5-Akıl ve şuuru kaybetmek veya dinden çıkmak: Delirmek ve dinden çıkmak orucun sıhhatine manidir. Çünkü bunlar kişiyi mükellef olmaktan çıkarır.
Ayrıca oruçlu kimse orucu ifsat edecek şeylerden kaçınmalıdır ki orucu sahih olsun. Oruç, fecrin doğuşundan başlar, güneşin batışına kadar devam eder. Eğer oruçlu bir kimse, fecrin doğmadığını zannederek orucu bozan şeylerden birini yaparsa, sonra da fecrin doğduğu anlaşılırsa orucu bozulur. Ancak Ramazan ayının hürmetine binaen o gün akşama kadar bir şey yiyip içmemeli ve daha sonra da orucunu kaza etmelidir.
Yine günün sonunda güneşin battığını zannederek iftar eden kişin -güneşin batmadığını anlarsa- orucu bozulur. Daha sonra orucunu kaza etmesi gerekir.
Ayrıca gün boyu baygın veya sarhoş kalan için o günün kazası vardır. Lakin gün batımından önce kendisine gelirse orucu ifsat olmadığından kaza gerekmez.
Hanefi mezhebine göre ise şunlar orucu bozmaz
1-Suya dalma esnasında kulağa suyun kaçması.
2-Bir çöple kulağını kaşıdıktan sonra kirli çöpü tekrar kulağa sokma.
3-Burun akıntısını, kasten nefesi ile çekip yutmak.
4-Ağza gelen kusmuğun kendiliğinden geri gitmesi. Bu kusmuk, ağız dolusu olsa bile yine de oruca zarar vermez.
5-Kendini zorlaması ile ağız dolusu kusmak.
6-Dişler arasında kalan nohut tanesinden küçük bir şeyi yutmak.
7-Susam tanesi kadar bir şeyi ağzına alıp yok oluncaya kadar çiğnemek, fakat boğazında tadını hissetmemek. (Nur’ul İzah)
Orucun Adabı
Orucun birçok adabı vardır. Bunları kısaca şöyle sıralayabiliriz:
1-İftarı acele yapmak: Bu konuyla ilgili Allah Resulü (as) şöyle buyurmaktadır: “İnsanlar iftar etmede acele davrandıkları sürece daima hayırla yaşarlar.” (Buhari, Müslim) Bu, güneşin battığı tespit edildikten sonra olmalıdır.
İftarı, yaş veya kuru hurma ile yapmak en efdalidir. Eğer hurma yoksa su ile iftar edilmelidir.
Enes b. Malik şöyle demiştir: “Allah Resulü (as), akşam namazını kılmadan önce yaş hurmalarla iftar ederdi. Yaş hurma yoksa kuru hurmalarla iftar ederdi. Eğer o da yoksa birkaç yudum su içerdi.” (Tirmizi/696, Ebu Davud/2356)
2-Sahura kalkmak: Sahur, seher vaktinde yenen yemektir. Sahurun müstehab olduğunu delili şu hadistir:
“Sahura kalkın, çünkü sahurda bereket vardır.” (Buhari, Müslim)
Sahurun müstehab olmasının nedeni, oruca güçlü olarak başlamaktır. Hz. Resulullah (as) şöyle buyurmuştur: “Sahur yemeği ile oruca karşı yardım isteyin” (Hakim, Müstedrek)
Yine başka bir hadislerinde; “Bir yudum su ile de olsa, sahur yapınız” demiştir. Ayrıca Hz. Resulullah (as) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim iftarı acele, sahuru da tehir ederek yaptıkları sürece hayırla yaşarlar.” (İmam Ahmed, Müsned) Sahuru tehir etmekten maksat, sahuru fecrin tuluundan hemen önce yapmaktır.
3-Sövmek, yalan söylemek, gıybet etmek, koğuculuk yapmak gibi şeyleri terk etmek; kadınlara bakmak, onların şarkılarını dinlemekten kaçınmak.
Hz. Resulullah (as) şöyle buyurmuştur:
“Yalan söyleyip iftira etmeyi terk etmeyen kimsenin, yeme ve içmeyi terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur.” (Buhari)
Sövmek, yalan söylemek, gıybet ve koğuculuk gibi şeyler haramdır. Bu nedenle bunları yapan kişi hem günaha girmiş, hem de orucunun ecrini yok etmiş olur. Her ne kadar bunları yapan kişinin orucu sahih kabul edilse de bunlar, orucun ecrini zayi ederler. Bu yüzden bunları terk etmek, orucun sünnetlerinden sayılır.
4-Orucun başlangıcında cünüplükten temiz olmak için fecirden önce gusletmek: Cünüp olduğu halde fecirden sonra gusül almak, orucun sıhhatine engel değildir. Ancak efdal olanı fecirden önce gusletmektir.
Hayız ve nifastan kurtulan kadının da fecirden önce gusletmesi müstehabtır.
5-Kan aldırmak ve kan akıtmak gibi şeyleri terk etmek. Çünkü bunlar oruçluyu zayıf düşürür.
6-İftar ederken dua okumak: Bu dua şöyle yapılabilir: “Ey Allah’ım! Senin için oruç tutum, Senin rızkınla iftar ettim. Susuzluğum gitti, damarlarım ıslandı. Allah’ın izniyle ecir sabit oldu.”
7-Oruçlu kimselere iftar vermek: Kişinin onlara iftar sofrası kurmaya gücü yetmiyorsa, hurma ve su ile iftar vermelidir. Hz. Resulullah (as) şöyle buyurmuştur:
“Kim bir oruçluya iftar yemeği yedirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap vardır. Oruçlunun ecrinden de hiçbir şey eksilmez.” (Tirmizi)
8-Çok sadaka vermek, Kur’an-ı Kerim’i çok okuyup müzakere etmek, mescidlerde itikafa girmek. Enes şöyle rivayet etmektedir: “Hz. Resulullah (as)’a, ‘hangi sadaka daha üstündür?’ diye sorulunca; Hz. Resulullah (as): ‘Ramazan’da verilen sadaka’ diye cevap vermiştir.” (Tirmizi)
Orucun Mekruhları
1-Bir şey tatmak,
2-Özrü olmaksızın bir şey çiğnemek,
3-Sakız çiğnemek,
4-Eşini, çocuğunu veya başka birini öpmek,
5-Tükürüğü ağızda biriktirip yutmak,
6-Kan aldırmak, hacamat yapmak, meşakkatli işte bulunmak gibi kendini zayıf düşüreceğini zannettiği şeyleri yapmak,
7-Şafiilere göre öğleden sonra misvak kullanmak.
Orucun Kazası ve Fidye
1-Yolculuk ve Hastalık: Yolculuktan veya hastalıktan dolayı Ramazan orucunun tutulmayan günleri, gelecek senenin Ramazan ayı gelmeden önce kaza edilmelidir. Gevşek davranılıp ikinci senenin Ramazan orucu gelinceye kadar kaza edilmezse, günahkar olunur. Kaza etmekle beraber ayrıca her gün için, bir müdd (875 gr) fidye verilmelidir.
Hanefilerde bu durumda fidye yoktur.
Fidye miktarı, şehirde genellikle kullanılan yiyeceklerden 1 müdd (875 gr.)’dür. Fidye, sadaka olarak fakirlere verilmelidir. Bir kimse kaza etmeden geçirdiği oruca karşılık geçen her yıl için bir müdd fidye verir. Örneğin kişi kaza etmesi gereken orucu, on yıl sonra kaza ederse, on yıllık fidye vermesi gerekir.
Oruca mani olan özür, gelecek senenin Ramazanına kadar devam ederse, sadece orucu kaza etmek yeterlidir. Bu tehirden (erteleme) dolayı fidye gerekmez.
Kişi, orucu kaza etmeden ölürse, iki durum söz konusudur: Kaza etmek imkanı bulmuştur, ya da bulamamıştır. İkinci durumda kişi günahkar olmaz ve orucunun kazası söz konusu olmaz. Çünkü orucu tutamaması kendi ihmali değildir. Fakat kaza etmek imkanına sahip olduktan sonra ölmüşse, ölen kişinin yerine velisinin kaza etmesi mendubtur. Buradaki veliden maksat, kişinin akrabalarından herhangi birisidir. Hz. Aişe’den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir:
“Kim ki üzerinde oruç borcu varken ölürse, o ölünün velisi ölüye niyabeten (onun yerine) oruç tutabilir.” (Buhari, Müslim)
Yabancı bir kişi, ölenin akrabalarından birinden izin alarak ölenin yerine oruç tutarsa, bu oruç sahih olur. Yabancı bir kişi, ölenin akrabalarından izin almadan ölünün de bu hususta kendisine bir vasiyeti olmadan oruç tutarsa, bu oruç sahih olmaz.
Ölen için hiç kimse oruç tutmazsa, her gün için 1 müdd (875 gr.) yiyecek verilmelidir. Fidyenin de borç gibi ölenin malından çıkarılması vaciptir. Eğer ölenin malı yoksa, onun yerine başkası fidye verebilir.
İbn-i Ömer şöyle demiştir: “Kim üzerinde bir ay oruç borcu olduğu halde ölürse, onun yerine (velisi) her gün için bir fakiri doyursun.” (Tirmizi)
Hanefilere göre ölünün yerine oruç tutulmaz, bunun yerine fidye verilir.
2-Aciz olan ve şifası umulmayan hasta: Oruç tutamayan yaşlı kişi, her gün için memleketinde kullanılan yiyeceklerden 1 müdd (875 gr.) fidye vermelidir. Onun veya velilerinden birinin bundan başka bir şey yapması gerekmez.
İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: “Ona takat getiremeyenler için bir miskin doyumu fidye vardır” (Bakara: 184) ayeti, yaşlı erkek ve kadına ruhsat idi. Bu yaşlılar oruca takat getirirlerse de, oruçlarını yeyip her günün yerine bir fakir doyurmalarına ruhsat verildi. Çocukları için korktukları taktirde hamile ve emzikli kadınlara da ruhsattır. (Ebu Davud: 2318)
Ayette söz konusu edilen kişiler, yaşlı erkek ve kadınlardır. Bunlar oruç tutmaya güç yetiremedikleri için kendilerinden bir fakiri doyurmaları istenmektedir. Bu da 1 müdd’dür (875 gr).
Hanefilere göre ise 2 müdd (yaklaşık 1,5 kg)dır.
İyileşme ümidi olmayan hasta da, oruca güç yetiremeyen yaşlı hükmündedir. O da tutamadığı orucun her günü için memleketinde kullanılan yiyeceklerden fakirlere 1 müdd fidye vermelidir.
Güç yetirememe durumu sadece bedeni olarak anlaşılmamalı, cinsel arzularına gem vuramayanlar da fidye verme yoluna gidebilirler. (Muğni’l Muhtaç C: 1 S: 599)
3-Hamile ve emzikli kadın: Hamile veya emzikli kadın, kendisinin veya çocuğunun zarar görmesinden korkarsa, oruç tutmayabilir. Eğer kendisinin zarar görmesinden korkarak oruç tutmazsa, ikinci senenin Ramazan ayı gelmeden orucunu kaza etmelidir. Hz. Resulullah (as) şöyle buyurmuştur:
“Allahu Teala, namazın bir kısmını (veya yarısını) ve orucu misafirden, emzikli ve hamile kadından kaldırmıştır.” (Ebu Davud: 2408, Tirmizi: 715)
Yani namazı kısaltmasına ve kaza etmek şartıyla orucu bozmasına ruhsat vermiştir.
Kadın, çocuğunun zarar görmesinden korkarak orucunu bozarsa, mesela; hamile kadın düşük yapmaktan, emzikli kadın da sütünün azalmasından dolayı çocuğunun zarar görmesinden korkarsa, orucunu bozması vacib olur. Daha sonra kaza edip o memlekette genellikle kullanılan yiyecekten, her gün için bir fakiri doyuracak kadar fidye vermelidir. Yine aynı şekilde helak edici bir tehlike ile karşı karşıya gelen kimse de orucunu bozabilir. Daha sonra kaza ederek her gün için fidye verir.
Hanefilere göre fidye yoktur.
İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: “Ona takat getiremeyenler için bir miskin doyumu fidye vardır” (Bakara: 184) ayeti, yaşlı erkek ve kadına ruhsat idi. Bu yaşlılar oruca takat getirirlerse de, oruçlarını yeyip her günün yerine bir fakir doyurmalarına ruhsat verildi. Çocukları için korktukları taktirde hamile ve emzikli kadınlara da ruhsattır. (Ebu Davud: 2318)
Orucu Bozmanın Kefareti ve Kefareti Gerektiren Haller
Kefaret, Ramazan ayında cimada bulunmak suretiyle orucu bozma durumunda söz konusu olur. Bu da cima yapan kişinin oruçlu olduğunu bilmesi ve aynı zamanda da sefer ruhsatına tabi olmaması şartına bağlıdır. Bu bakımdan oruçlu olduğunu unutarak bu işi yapan veya bu işin Ramazan’da haram olduğunu bilmeden yapan veya Ramazan dışındaki bir oruçta bunu yapan veya orucunu önce başka bir şey ile bozduktan sonra bu işi yapan veya sefer ruhsatına sahip olarak yapan kişiye kefaret yoktur. Onun yapması gereken şey, sadece orucunu günü gününe kaza etmektir.
Kefaretin vacip olduğu kişi: Kefaret, cimada bulunan kocaya vacip olur. Hanımına veya kendisiyle ilişki kurulan -başka- kadına kefaret vacip olmaz.
Bu kefaretin keyfiyeti: Ramazan orucunun bu şekilde ifsat etmekle kendisine kefaret vacip olan kimse, mü'min bir köle azat etmelidir. Köle azat etmeye gücü yetmeyen, iki ay aralıksız oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmezse, 60 fakiri doyurmalıdır. Bunlardan hiçbirini yapacak durumda değilse, bunlara gücü yettiği zamana kadar kefaret borcu üzerinde kalır ve ne zaman bunlardan birini yapmaya gücü yeterse, o zaman kefaret borcunu eda eder. Bunun delili, Ebu Hureyre’den rivayet edilen şu hadistir:
“Biz Hz. Resulullah (as)’ın yanında oturduğumuz sırada Hz. Resulullah (as)’a birisi gelerek şöyle dedi:
-Helak oldum ey Allah’ın Resulü!
-Seni helak eden nedir?
-Ramazan’da (oruçlu iken) zevcemle cinsi münasebette bulundum.
-Bir köleyi hürriyete kavuşturacak bir şey bulabilir misin?
-Hayır, bulamam.
-Peki, iki ay peşpeşe oruç tutmaya gücün yeter mi?
-Hayır, buna muktedir olamam. Hem ben bu felakete oruç yüzünden uğramadım mı?
-Altmış yoksulu doyuracak karşılığı bulabilir misin?
-Hayır bulamam.
Sonra o zat oturdu. Derken Hz. Resulullah (as)’a içi hurma ile dolu (15 sa’ alabilen) bir sepet getirildi.
-Soru soran nerede?
-Benim.
Hz. Resulullah (as) o zata şöyle dedi:
-Bunu al da sadaka yap.
-Benden fakir bir yoksula mı vereceğim? Medine’nin kara taşlı iki tarafı arasında buna benim ailemden daha muhtaç bir ev halkı yoktur.
Bunun üzerine Hz. Resulullah (as), azı dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra o kimseye şöyle dedi:
-Haydi hurmayı götür de bunu kendi ailene yedir.” (Buhari, Müslim)
Alimler, yemek yedirmeye gücü yeten bir fakirin, kefaretini aile fertlerine vermesinin caiz olmadığını söylemişlerdir. Diğer kefaretler de böyledir. Bu hadiste zikredilen durum sadece o kişiye mahsustur. Ramazan orucunu cimada bulunmak suretiyle bozan kişinin, kefaretle birlikte, (bozduğu) orucunu kaza etmesi de gerekmektedir.
Kefaret, cima ile ifsat edilen günlerin tekerrür etmesiyle tekerrür eder.
Örneğin; Ramazan’ın iki gününde cima yaparak orucunu ifsat eden kişi, hem o iki günü kaza etmekle, hem de iki kefaret vermekle yükümlüdür. Ramazan’ın üç gününde cima yaparsa, üç kaza ve üç kefaretle yükümlüdür. (Büyük Şafii Fıkhı C: 1 Oruç Bölümü)
Hanefilerde Kefaret
Şafiilerde cima ile bozulan oruca kefaret vacip olurken, Hanefilerde kasten orucu bozmak da kefaret gerektirir. Şöyle ki:
Herhangi bir zorlama olmadan kasten işlenerek oruçluya hem kaza, hem de kefaret gerektiren şeyler şunlardır:
1-Cima yapmak: Hem yapana, hem alet olana kefaret lazım gelir. Burada kefaret kadına da vardır. Çünkü kadın, Allah’ın hukukunda şer’i mükellefiyette erkeğe denktir.
2-Gerek gıda gerekse tedavi kastı ile olsun, bir şey yeyip içmek.
3-Ağzına giren yağmur suyunu yutmak.
4-Gıybet ettikten veya hacamat olduktan sonra, orucunun bozulduğu zannıyla kasten bir şey yemek. Bunun delili:
Ebu Hureyre’den gelen rivayette; “Bir adam Hz. Resulullah (as)’ın yanıma gelip; ‘Ya Resulullah, ben Ramazan’da iftarımı açtım.’ (Ebu Davud’un rivayetine göre: ‘Su içtim’) Hz. Resulullah (as): ‘Bir köle azat et’ demiştir” (Ruusul Mesail’in tahkikinde mebsut C. 3 S: 73’ten alıntı)
Kefaret; Mü'min olmasa dahi bir köle azat etmektir (Şafiilerde mümin olmalıdır). Buna gücü yetmediği takdirde araya bayram ve teşrik günleri girmemek şartıyla art arda altmış gün oruç tutmaktır. Buna da gücü yetmezse altmış fakiri akşamlı sabahlı veya bir fakiri 120 sabah doyurmak, veyahut sabah ve akşam yemeklerine karşılık aynen veya bedelen birer Fıtır sadakası vermektir. Fıtır sadakası; buğday unu ve sevikten yarım sa (3120 gram ağırlık); kuru hurma, veya bir sa arpadır.
Gerek yiyip içmek, gerekse cima yüzünden (bozulan oruçlar ister bir Ramazan ayının farklı günleri, isterse iki Ramazan’a ait birbirinden farklı günlerde olsun) bozulan oruçların kefareti yapılmamış ise tek kefaret kafidir.
Fakat bir kefaret yerine getirildikten sonra, yine kefareti gerektiren bir hal vuku bulursa, önceki kefaret sonrakiler için kafi gelmez, tekrar kefaret verilmesi icap eder. (Nur’ul İzah, S: 270, oruç ve kefaret bölümü) Fidye ve kefaretler nakit olarak da verilebilir.
Ramazan’da ergenlik çağına erişen bir çocuk Hanefilere göre o sene tutmadığı orucu kaza etmeli, kalanı da tutmalıdır.
Şafiilerde ise geçeni kaza etmez, kalanı tutar.
KAYNAKLAR
1-El-Fıkhul Menhec (Şafii Fıkhı)
2-Nur’ul İzah (Hanefi Fıkhı)
3-(Muğni’l Muhtaç (Şafii Fıkhı)
4-Haşiyetül Muhtar (Hanefi Fıkhı)
5-Hediyetül Habib Şerhul Gayetül Takrib, Ahmed Hilmi el-Koği (Şafii Fıkhı)
6-Nihayetül Muhtaç (Şafii Fıkhı)
7-Bidayetül Müctehid (Maliki Fıkhı)
8-Ruusul Mesail (Hanefi Fıkhı)
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.