Geçmişten günümüze Mardin

Geçmişten günümüze Mardin

Tarihi ve mimari dokusuyla açık hava müzesi görünümünde olan, inanç ve kültür turizminin önemli merkezleri arasında yer alan “Gündüz seyranlık, gece gerdanlık” olarak nitelendirilen Mardin’in tarihini biraz irdeledik.

Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin, Yukarı Mezopotamya’nın en eski şehirlerinden biridir. M.Ö.4500’den başlayarak klasik anlamda yerleşim alanı olan Mardin, Subari, Sümer, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Selevkos, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Selçuklu, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Osmanlı Dönemine ilişkin birçok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesi görünümündedir.

Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Mezopotamya havzasında bulunan Mardin,  güneyinde Suriye, doğusunda Şırnak ve Siirt, kuzeyinde Diyarbakır ve Batman, batısında Şanlıurfa ile çevrilidir. İl topraklarının büyük bir bölümü kuzeydeki Diyarbakır havzası ile güneyde Suriye’nin kuzeydoğusundaki düzlükleri birbirinden ayıran Mardin-Midyat eşiğinin üzerinde yer alır. Kızıltepe ve Nusaybin ovaları ilin başlıca düzlük alanlarıdır.

Ekonomisi

Mardin ekonomisi tarım, hayvancılık ve turizme dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler; buğday, kırmızı mercimek, arpa, kavun, karpuz, üzüm, domates, patlıcan, nohut ve pamuktur. Testi, çanak-çömlek, demircilik, bakırcılık, kalaycılık, kuyumculuk, gümüşçülük (telkari) geçmişten günümüze kadar yapılan el sanatlarıdır. Çırçır, iplik, halı, yem, çimento, asbestli çimento, boru, toz kireç ve mıcır fabrikaları kuruludur. Mazıdağı’nda ise Etibank’ın fosfat işletmesi bulunmaktadır.

Semercilik-Nalburculuk

Atı evcilleştiren Mezopotamya medeniyetinin, İpek Yol güzergâhında sürekli değerini artırarak sürdüren Mardin’in doğal dokusu gereği binek hayvanlarına ihtiyacı hep olmuştur. Nice kervanların gelip geçtiği, konakladığı bu topraklarda binek hayvanları ile ilgili gelişkin bir sektör oluşmuştur.  İşte semercilik de bu sektörlerden biridir. Değişen zaman şartları bu sanatı günümüzde neredeyse atıl duruma sokmuştur.

Mardin evleri

Mardin, Güneydoğu Anadolu'nun değişik bir yapılaşma gösteren ilginç yerleşmelerindendir. Kent, Mazı Dağları'nın (Masius) güney yamaçlarında, doğudan batıya 2.500 m uzunluğunda, 500 m genişliğinde bir alana kurulmuştur. Kaleden ve karşıdan bakıldığında, Mardin evleri bir-biri üstüne yığılmış gibidir. Doğal konumdan doğan bu üst üstelik ve sıkışık yapılaşma, kente özgün bir görünüm kazandırmaktadır. Çevrenin ağaçlıklı görünümüyle kale eteğinden başlayarak ovaya doğru teraslar biçiminde inene ak evler, ilginç bir çelişki yaratmaktadır. Mardin, Anadolu ev mimarisinde, Orta Anadolu’nun Niğde, Kayseri şehirlerde daha yaygın olarak da Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde örneklenen, “Kuzey Suriye ile benzeşen” diye tanımlanan taş mimarinin görüldüğü önemli şehirlerden biridir. Gerçekten de bölgede çok sayıda ocağı olan sarı kalker taşı, yapı üretimine egemen olmuş, ahşaba, kapı, pencere, asma kat gibi zorunlu kullanımları dışında yer verilmemiştir. Böylece taş, süslemeden, taşıyıcı sisteme kadar her yapı elemanını belirlemiştir. Bu mimarinin biçimlenmesindeki etkenlerden bir diğeri bölgenin iklimidir. Ayrıca mimaride önemli bir yere sahip eyvan, revak gibi yarı açık mekanlar, özellikle batı güneşine karşı gölgede kalabilecek biçimde yönlendirilmiştir.

Tarihsel geleneğin günümüze dek sürdürülmesinin bir sonucu olarak özgün mimari karaktere sahip bir yapılaşmayla birlikte anılan Mardin’in, kentle özdeşleşen kagir evleri, gerek plansal özellikleri gerekse malzeme ve bezemeleriyle Anadolu konut mimarisinde ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.

Mardin evlerinde kullanılan malzeme taştır. Ancak kullanılan bu taş normal taştan farklı olarak adlandırılan açık renkli sarımsı yapıdadır. Bu taşların en büyük özelliği kesilebilmesinden dolayı rahat bir şekilde işlenebilir özellikte olması zengin süsleme elde edilmesini sağlamıştır. Kolay işlenen ve ocaktan çıkartılan bir süre sonra sertleşen bu kireçli oluşum Mardin yapılarının her devrinde aynı rahatlıkla halen kullanılmaktadır. Bu evlerde herhangi bir sıva malzemesi kullanılmaz. Belirli zamanda taşların temizlenmesi amacıyla, taş kırıntıları kum haline getirilerek ve bu kum ile duvar temizlenir. Duvarların örülme işleminde ise kireç ile karıştırılan bu kumdan harç elde edilir. Bu harç ile duvar örülür. Mardin’de ahşap malzemenin kullanılmamış olması ağzından değil, Mardinlilerin taşçı geleneğine sıkı sıkıya bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. O kadar yerleşmiştir ki bugün bile beton yapılar yadırganmaktadır.

Eski Mardin evleri harem ve selamlık denilen iki bölümden oluşur. Erkeğin konuklarını ağırladığı oda vardır. Taş işçiliği açısından bu oda genelde evin özen gösterilmiş odasıdır. Bu bölümde kahve ocağı vardır. Ayrıca ev sakinlerinin ikamet ettikleri yer vardır. Büyük evler genelde olup L tipi olanlar da vardır. Harem bölümünün odalarında işlevsel bir ayrım gözetilmemiştir odalarda yemek yenilip, yatılıp ve oturulabilir durumdadır. Günümüzde odalardan biri konuk odası düzenlenmiştir. Odalar avluya bakan revaklı yanlarında sıralanmıştır

Başlıca tarihi yapılar

Kasımiye Medresesi: Akkoyunlu Hükümdarı Cihangir oğlu Kasım Padişah Mardin’e atandığı zaman şehri onarmak için hummalı bir faaliyete başlar. Bu özverili çalışmasını taçlandıran ve günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta durabilen bu çok amaçlı medreseyi yaptırmıştır(1469)

Tuğlu tonozlu revaklar ve yanlara doğru derin tonozlarla genişletilmiş tromp kubbeli Cami, revaklı avluda büyük eyvanın selsebilli kanallarda ortadaki havuza bağlanmıştır. İki teras üzerine iki katlı medrese, cami ve türbe ile birlikte külliye şeklindedir. Mardin merkezde bulunan en önemli eserlerden birisidir.

Zinciriye Medresesi: 1385 yılında melik Necmeddin İsa Bin Muzaffer Davut Bin El Melik Salih tarafından yaptırılmıştır. Mardin merkezde yer alan medresenin yüksekte kurulmasının amacı rasathane olarakta kullanılmasıdır.

Mardin Kalesi: Mardin’in simgesi durumundadır.

Latifiye Camii: Mardin merkezde yer alan yapı, 1314 te Artukoğullarından Melik Salih ve Melik Muzafferin devlet adamlarından olan Abdullatif  Bin Abdullah tarafından yaptırılmıştır.

Ulu Camii: Mardin merkezdeki camilerin en eskisidir. Artuklular zamanında inşa edilmiştir (1176).

Şehidiye Camii ve Medresesi:  Mardin merkezde yer alan yapı 1214 tarihinde Melik Mansur Nasreddin Artuk Aslan tarafından yaptırılmıştır. Minare 1916 yılında Ermeni mimar Lole tarafında inşa edilmiştir.

Melik Mahmut Camii:  Savur Kapı Mahallesindedir. Artuklu Sultanı Melik Mahmut burada defnedildiğinden bu adı almıştır.

Hızır Camii: Mardin Kalesinde bulunmaktadır. Necmeddin İlgazi tarafından yapıldığı söylenmektedir.

Deyrulzafaran Manastırı: Mardin’in 5 km. dışında olup, büyük bir yapıttır. Süryanilerin tarihi ve dini değerleri arasından bu güne kadar ayakta kalan en önemli yapıtlardan biridir.

Tekke Camii ve Şeyh Bekar Odaları: 1445 yılında Kasım Padişahın yeğeni İbrahim Tekye tarafından inşa ettirilen yapı Mardin merkez Gül Mahallesi’nde bulunmaktadır.

Sitti Radiye (Hatuniye) Medresesi: Mardin merkez Gül Mahallesi’nde bulunan medrese 1177 yılında Kutbettin İlgazi’nin annesi Sıtti Radiye tarafından inşa ettirilmiştir.

Şeyh Çabuk Camii: Yapım tarihi belli olmamakla birlikte 15. yy.da bugünkü kimliğini kazanmış olma olasılığı yüksektir. Yapının girişinde bulunan zaviye benzeri yapı 15. yy.daki kolonizasyon siyaseti içinde önemli rol oynayan "tekke" öğesini akla getirdiğinden yapının Akkoyunlu döneminde yapılmış olma olasılığı artmaktadır. Bu Camide, Peygamberimiz Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in postası Abdullah Bin Enes El Cüheyni'nin mezarı bulunmaktadır. Plan; Mardin camiilerinin ve mescitlerinin bir çeşit genel özelliği olarak karşılaştığımız enine yapılan bir plan vermektedir. Batı-Doğu doğrultusunda arkadan çarpık bir şekilde gelişen plan, ortadaki dört kalın paye ile ikiye ayrılmıştır.

Açık hava müzesidir

MÖ.4500'den başlayarak Subari, Hurri, Sümer, Akad, Mitani, Hitit, Asur, İskit, Babil, Pers, Makkedonya, Abgar, Roma, Bizans, Arap,Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir.

Eğitimi

İlde altı yaş ve üzeri nüfus içinde okuma yazma bilenlerin oranı erkeklerde yüzde 93, kadınlarda yüzde 79’dur. İlde eğitim kurumlarının idari ve teknik imkânlarının, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Türkiye geneline göre değerlendirildiğinde yeterli olmadığı görülmektedir.

Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi, Endüstri Meslek Lisesi ve Halk Eğitim Merkezlerinin varlığı ise, sanayinin nitelikli eleman ihtiyacına cevap verebilmesi açısından son derece olumlu bir gelişmedir. 5 adet YİBO’ da 611 kız ve 721 erkek olmak üzere toplam 1.332 öğrenci eğitim görmektedir.

4+4+4 eğitim sistemi kapsamında; 2012-2013 eğitim-öğretim döneminde birinci sınıfa kayıt olan öğrenci sayısı 27.423 iken, 2013-2014 eğitim-öğretim yılında 5.124 azalışla 22.299 olmuştur. Dokuzuncu sınıfa kayıt olan öğrenci sayısı 2012-2013 yılında 13.052 iken, 2013-2014 eğitim-öğretim döneminde 16.305’tir.

Taşımalı eğitim kapsamında İlimizde 32.380 öğrenci taşınmakta olup, söz konusu hizmetin toplam maliyeti 46.955.334 TL’dir. Taşımalı eğitimin 2013-2014 eğitim-öğretim yılında öğrenci başına maliyeti 1.451 TL olarak gerçekleşmiştir

İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı özel yurtlardaki yatak kapasitesi 778’dir. Bu özel yurtlardan 21’i kız 336’sı erkek öğrenci olmak üzere toplam 357 öğrenci faydalanmaktadır. Kredi Yurtlar Kurumunun Mardin Yurt Müdürlüğü’ne bağlı yurtlarının toplam yatak kapasitesi 632 (erkek:200, kız:432) olup bu yurtlarda 102 erkek, 276 kız öğrenci barınmaktadır.

Antik bir köy: Dara

Mardin’in 30 kilometre güneydoğusunda, Mardin-Nusaybin karayolu üzerinde kalıntıları bulunan antik Dara kenti isminin Darius’un başkenti anlamına gelen ‘Dağara’dan aldığı belirtiliyor. Burada yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan kalıntıların dünyanın ilk su barajına ait olduğu sanılmaktadır. Dara antik kenti Prof. Dr. Metin Ahunbay tarafından araştırılmış ve ‘Mardin, Taşın Belleği’ isimli kitabında da yayınlanmıştır. Prof. Dr. Metin Ahunbay kitabında bu kentin Roma imparatoru Anastasius tarafından kurulduğunu ileri sürmüştür.

Mezopotamya’nın önemli antik yerleşimlerinden olan Dara’nın ne zaman kurulduğu hakkında net bir bilgiye ulaşılamamaktadır. Bununla beraber arkeolojik Kaynaklar Ahamanişlerin Kralı Darxis tarafından MÖ. 530-570 yıllarında kurulduğundan söz etmektedir. Bu antik yerleşim İranlılar ile Romalılar arasında sürekli el değiştirmiş, MS. 7. yüzyılda Arap istilasına uğramış, daha sonra da yerel beylikler tarafından yönetilmiştir. Dara, 15 ve 16. yüzyıllarda çevresindeki diğer yerleşim alanları ile birlikte Osmanlıların eline geçmiştir. Dara antik kentinden günümüze kale kilise, köprü, su kanalları, depo, su sarnıçları, arasta, kaya mezarları ve sivil yerleşim binalarına ait kalıntılar ulaşmıştır. Bu kalıntılara dayanılarak kuruluşundan itibaren Ahamanişlerin tanrısı Ahura Mazda’ya inanıldığı ve bunun için de birtakım ateş kuleleri yapıldığı belirtilmektedir. Antik kentten günümüze kalıntıları gelebilen, moloz taş, tuğla ve kesme taştan yapılmış olan surlara dayanılarak çok iyi korunmuş bir kent olduğu anlaşılmaktadır. Şehri kuşatan surlar eski mezarlık olan Mahsara’yı da içerisine alarak Kesik Kaya üzerinden Hakni mevkiine çıkar. Böylece bu sur duvarları içerisindeki iç kale ile birlikte Osmanlı döneminde yapılmış Kale Camisi’nin doğusunda birleşir. Günümüzde bu surların içerisinde kentin önemli yapıları olan kilise, saray, cami, arasta, köprü ve sarnıçların izleri görülmektedir. Surların içerisinde bulunan İç Kale ise şehrin kuzeyinde 50 metre yüksekliğindeki tepe üzerinde tüm yöreye hakim biçimde kurulmuştur. Bu tepenin yamaçlarında ve çevresinde de sivil yaşama ait evlerin kalıntılarına yer yer rastlanmaktadır. (M. Salih Keskin – İLKHA)

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.