Gel Ey Rahmet İklimi!
Güz mevsiminin yeryüzünü yıkaması gibi, Ramazan ayı da mü’minleri günahtan yıkayıp, kalp ve gönülleri yersiz ihtiraslardan temizler.
Ayların efendisi; “Şehr-i Ramazan”
Güz mevsiminin yeryüzünü yıkaması gibi, Ramazan ayı da mü’minleri günahtan yıkayıp, kalp ve gönülleri yersiz ihtiraslardan temizler.
Ramazan; on bir ayın sultanı, hem de gönüller sultanıdır.
Nasıl ki Yakub (as)’ın on iki oğlundan on biri bir yana, Hazreti Yusuf’un bir yana ise; bütün aylar içerisinde on bir ay bir yana, Ramazan ayı da bir yanadır.
Ramazan; kitapların en mübareğinin mekanların en mübareğinde, insanların en mübareğine indirildiği şerefli bir aydır.
Nefsi binek yapmanın, zapt-u rapt altına alıp, kamçılamanın vaktidir. Nefsi terbiye, ruhu tezkiye ve şeytanı tasfiye etme dönemidir. Bir iç imar seferberliğidir. Nefislerin çok hayırlı alış veriş yaptığı bir çarşıdır.
Kamilleşmenin, kişilik ve şahsiyet kazanma devrimidir. Tezhib-i Ahlâk için bir dönüm noktasıdır. Hayatın yoğun trafik karmaşasında bir yıl boyunca seyreden insanın bakım, onarım ve revizyona alınmasıdır.
Ramazan; Bedrin bahadırlarının tarihe destanlar yazdığı şanlı bir aydır.
“İnna fetehna leke fethen mubina” (Şüphesiz biz sana apaçık bir Fetih verdik) ayet-i celilesi ile “Cael hekku ve zeheqel batilu” (Hakk geldi, batıl zail oldu) ayetinin Mekke semalarına kazıldığı, İslamiyet’in haykırdığı, Ebu Süfyanların, İkrime b. Ebu Cehillerin, Saffan b. Ümeyyelerin, Süheyl b. Amrların fevç fevç “La İlahe İllallah” sancağının altında toplandığı hidayet ayıdır.
Diğer aylarda karşı karşıya gelinebilecek musibet ve belaların kalkanıdır, ön hazırlığıdır, cephe hazırlığıdır, rahmani orduların güçlenmesi için yapılan askeri sevkıyattır.
Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu kurtuluştur Ramazan…
Ramazan, mübarek ayların en mühimi, en sonuncusudur. Öyle bir ay ki, Nass-ı Kur’an ile bin aydan daha hayırlı olduğu beyan edilen, senenin en kudsi gecesi olan “Leyle-i Kadr”i içinde barındırmaktadır. Bu ayda insana insanlığını öğreten, beşeriyeti dalalet bataklığından kurtarıp, hidayet nuruna kavuşturan Kur’an-ı Kerim nazil olmuştur. İbrahim (as)’ın sahifeleri, Ramazan gecelerinde, Tevrat altıncı gecesinde, İncil on üçüncü gecesinde ve Kur’an-ı Kerim ise Kadir Gecesi’nde dünya semasına indirilmiştir. Bu ayda itikaf ve gece kıyamının lezzeti vardır. Bu ayın ilk gecesinde cehennem kapıları kapanır ve hiçbiri açılmaz. Cennet kapıları ise ardına kadar açılır, hiç biri kapanmaz. Bir münadi şöyle seslenecektir: “Ey hayır isteyen gel! Ey kötülük isteyen kendini tut!” Ramazan’da Allah’ın cehennemden azatlıları vardır. Bu, Ramazan ayı sona erinceye kadar vaki olacaktır.
Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu Ramazan ayının, oruca tahsis edilmesi, bu ayın keyfiyetini daha da ziyadeleştirmektedir.
Evet, oruç ruhi bir egzersizdir. Bir irade terbiyesidir. Sabır idmanıdır. Cesedin kalkanı ve zekatıdır. Sığınak ve hidayetidir. Bir kalp işi ve nefs-i emmare ile kutsal bir cihattır. Diğer ibadetlerin insanda meleke halini alması için alıştırmadır. İnsana; zamanına önem vermeyi, randevularına dikkat etmeyi öğrettiği gibi, insanın kişiliğinde cemaatleşme kavramını yerleştirir. Kalbinde fakir ve ihtiyaç sahiplerine karşı sevgi ve muhabbet duygusunu coşturur. Dava adamını, manileri aşması ve gevşekliğe düşmeden ilerleyişini sürdürmesi için, elzem olan sabır faktörüne mazhar kılar. “Oruç benim içindir, onun mükâfatını ancak ben veririm” kudsi hadisinin sırrı bu olsa gerek. İşte bu tezyin ve süslemeler, Şehr-i Ramazan’ı tüm dünyaya yayılan bir ibadet mevsimi, bir zikir panayırı haline getirir.
Buna binaen Hazreti Peygamber (as), Ramazan ayında Kur’an-ı Kerim okumaya daha çok özen ve hassasiyet gösterirdi. Hz. Cebrail ile buluşarak karşılıklı Kur’an-ı Kerim okurlardı. Resul-i Ekrem bu ayda; cömertlik, ikram, izzet ve iyilik yapma hususunda rüzgardan daha süratli ve faal görünürdü.
Ramazan bereketiyle; salih, halis ve izzetli bir kul olma yolunda bin bir mihnet ve belaya razı olacak sapasağlam, sarsılmaz bir imanı; yüz binlerce günah, şüphe, vesvese hücum edecek olsa dahi hiçbirine tevessül etmeden istikameti kazandıracak bir takvayı; en sert rüzgârlar karşısında bile mukavemeti kırdırıp, beller büktürmeyecek, yüzleri kızartıp başları öne eğdirmeyecek, yeri ve zamanı geldiğinde her şeyini feda ettirecek hak bir dava şuurunu tesis etmek için çırpınır mihver şahsiyetler…
Ramazan, ancak mezkur mesajlarla, bu tanımların pratiğiyle İslam ümmetinin çorak beldelerini yeşillendirir, sünbüllendirir. Feyiz ve bereketiyle sulandırır. Bu bilinçle manalaşır, dal budak salar. Ümmet-i Muhammed’in tek yumruk ve tek vücut olmasını sağlar.
Bu Ramazan anlayışı ve sorumluluğu, İslam coğrafyasındaki milyonlarca müslümanın vahdet bilincine ve kardeşlik müessesinin tesisine; dert, acı ve hüznün müşterek çekilmesine vesile olacaktır. Böylelikle Irak’ın, Çeçenya’nın, kanayan yara Mescid-i Aksa’nın, intifadanın, Afgan dağlarının, İslam ümmetinin kalbi Kabe’nin ve bizlerin üzerindeki zulümat bulutları yerini aydınlığa terk edecektir.
Zaten bu nevi ibadetlerin muazzam tesirlerini -kendilerince- fark eden bazı mantık satıcıları, nasıl ki Ramazan ve Kurban bayramlarını; “Şeker ve Et Bayramı” olarak lanse ettirdiyseler, Ramazan ayını da; “Geleneksel Şenlik, Ramazan Festivali” ya da “Rejim Ayı” olarak tahrif ettiler. Maalessüf İslam ümmeti, bu İslami değerlerin yitirilmesi ve gafletiyle kıvranmaktadır. Ümmetin parçalanması ve zulümlere uğramasının en büyük sebebi de bu ya…
İşte böyle bir ortamda geldin Ey Ramazan! Hoş geldin! Keşke kıymetini hakkıyla bilseydik!.. “Eğer ümmetim, Ramazan ayındaki fuyuzat-ı İlahiyeyi bilmiş olsalardı, mutlaka bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederlerdi” diye buyuran Allah Resulü (as), ne de doğru söylemiş… Keşke tüm İslam alemi senin kıymetini bilseydi, ey ayların sultanı!..
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.