Mehmet EŞİN
Geleceğe umutla bakabilmenin yolu
Her olay kendisinden önceki olayın sonucu ve kendisinden sonra gelecek olayların bir nedeni durumundadır. Hiçbir şey bir anda büyümez ve bir anda yok olmaz. Her canlı ve olayın bir doğuş, gelişme, büyüme ve nihayet ölümü vardır.
Güçlü ve birlik içerisinde olan ümmet bir gecede dağılarak yıkılmadı. Hakeza küfür ve batı dünyası da bir anda güçlenerek topraklarımızı işgal edecek güç ve kuvvete ulaşmadı. Bu Sünnetullah'ın değişmez bir kuralıdır.
Ümmet olarak bugün çektiğimiz sıkıntı ve problemlerin kaynağında yüzyıllar önce düşmanların planladığı, yürürlüğe koydukları şeytani plan ve projeler vardır.
Ümmetin bağrına bir hançer misali sokulan Siyonizm, İslam coğrafyasında sorun ve problem olarak oluşturulan Kürt sorunu ve buna bağlı olan sorunların temelinde İngilizlerin plan ve projeleri yatmaktadır. Hasta adam olarak nitelendirilen Osmanlının mirası olan topraklar masa başında cetvelle çizilmiş, bu topraklarda onlarca ulusal, aşirete dayalı küçük devletçikler kurdurulmuştur.
Bu projelerden en önemlisi Birinci Dünya Savaşı esnasında 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Osmanlının Ortadoğu topraklarını paylaştıran Sykes-Picot antlaşmasıdır. Bu anlaşmadan ilk başta Müslümanların haberi olmamış, bir yıl sonra Bolşevik ihtilaliyle bu anlaşmadan çekilen Rusya'nın kamuoyuna açıklamasıyla ancak haberdar olmuştur.
İkinci proje ise Sykes-Picot anlaşmasının devamı ve Siyonist işgalci devletin kurulmasına zemin hazırlayan Balfour Deklarasyonu'dur. Adını dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour'dan alan deklarasyon, Siyonist hareketin liderlerinden Baron Walter Rothschild'e 100 yıl önce 2 Kasım 1917'de bir mektup yazarak Filistin topraklarında Yahudilere bir "vatan" kurulmasını vadediyordu.
"Halksız vatana, vatansız halkı yerleştirme' parolasıyla yapılan propaganda ile dünyanın dört bir tarafından Filistin topraklarına büyük bir Yahudi göçü başlatıldı. Bu parola ile Filistin topraklarındaki insanlar yok sayılıyordu. Bu topraklar sahipsiz ve atıl olduğu ve Yahudilerin buraya sahip çıkarak ihya edecekleri anlatılıyordu. Bu proje Fransa, İtalya ve ABD'den büyük destek almıştır.
Filistin cephesinden Osmanlı güçlerinin geri çekilmesiyle Kudüs dâhil tüm Filistin, İngiltere'nin işgaline uğradı. 1922 yılında Filistin'in İngiltere'nin mandası olduğu kabul edildi. Burada yerleşik olan Yahudilere ek olarak sürekli dışardan Yahudiler getirildi. Özellikle Nazilerin Almanyası'nda Yahudilerin göç etmesi için her yol denendi. Göç eden Yahudiler, kurulan özel çiftliklere yerleştirilip fikri ve askeri eğitimden geçirildiler. Günlük işlerinin yanında Filistinlileri öldüren, köylerine baskın yapan Yahudi terör örgütü Haganah'ın birer militanı oldular. İngiltere'nin korumasında günden güne ekonomik ve askeri bakımdan büyüyen, Filistinlilerden binlercesini öldüren, yüz binlercesinin göç etmesini sağlayan Siyonizm devletleşme aşamasına gelince, İngiltere Manda yönetimine son verdiğini açıklayarak Filistin'den çekildi. Ve Siyonizm 14 Mayıs 1948'de (Nekbe- Büyük Felaket Günü) devletini ilan etti.
100 yıl önce Balfour Deklarasyonu ve Manda yönetimi ile Filistin topraklarında Siyonist devleti kuran İngiltere, zihniyet olarak hiç değişmedi.
Aradan yüz yıl geçmesine ve büyük acılar yaşanmasına rağmen İngiltere yaptıklarından ne pişman oldu, ne yaptıklarını telafi etme yoluna gitti ne de özür diledi. Aksine gurur duydular. İngiltere başkanı Theresa May, "israil devletinin kurulmasında sahip oldukları rolden dolayı gurur duyduklarını ve Balfour Deklarasyonu'nun 100'üncü yıl dönümünü gururla kutlayacaklarını" ifade etmektedir. Yine aynı İngiltere, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne 2012'de gelen Filistin'in devlet olarak tanınmasına ilişkin oylamada ise çekimser oy kullanmıştı.
Müslümanlar olarak tarihimizi iyi okumalı, dost ve düşmanımızı iyi tanımalıyız. Tarihten gerekli dersi almazsak ne Kudüs'ü özgürlüğüne kavuşturabilir ne de geleceğe umutla bakabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.