Emin GÜNEŞ
Görülmek istenmeyen gerçekler
15.05.2015 tarih ve “davayı kaybedip dava sahiplerini kazanmak” başlıklı yazımın bir paragrafında : “ … 2002' den itibaren yenibahar dönemi çok daha ümit verici, kışın bir daha asla dönmeyeceği hayalleri kurulmaya başlanmıştır….” Demiştim.
Seçim sonuçları hayallerin suya düşmesine, kış belirtilerinin görülmesine vesile oldu. Zira gerçekleşmesini hiç istemediğimiz seçim sonuçlarından biri de şu an muhalefette olan üç partinin birleşerek hükumet kurması ve “devri sabık” yaratma arzularıdır. Böyle bir oluşum gerçekten 28 Şubat mağdurlarını çok daha sert bir Şubat kışıyla karşı karşıya bırakabilir. Seçimlerden önce C.Başkanına, zaman zaman Mursi'yi ya da Menderes'i hatırlatmalarını unutmayalım.
Seçime doğru adım adım yaklaşılırken 28 Şubat mağduru kesimin (ki içerisinde bizler de varız) tehlikeyi hissettiğini fark ettik. Seçim arifesinde Hakan Albayrak'ın “Bu seçimde AK Parti'ye bir ders verelim” başlıklı yazısı paylaşım rekorları kırdı. Yazı, aslında içerik itibarı ile doğrulara işaret etmiyordu. Yani muhtemel oy kaybı bu kesimin hesap sorma arzusundan kaynaklı değildi. Bu yazı ile yine her zaman ki gibi gerçeklerle yüzleşmekten kaçma görülüyordu. Şöyle ki; Ak Partinin bahsi geçen ve asıl taban olarak bilinen seçmeni hiç hesap sormadı. Merhum Erbakan Hoca zamanından bu tarafa listeleri pek fazla önemsemedi. İçinde ayyaşların uyuşturucu baronlarının olduğu listelere rağmen “ben oyumu Erbakan Hocaya veriyorum” dedikleri gibi yine benzer biçimde Ak Pati Milletvekili listeleri için de “ben oyumu Recep Tayyip Erdoğan'a veriyorum” dediler.
Görmekten kaçınılan hakikat şudur ki, bu seçmen kitlesi Ak Partiyi tek başına iktidar etmeye yeten bir çoğunluğa hiç ulaşmadı. 1980'li yıllara kadar Türkiye'de Erbakan'cılar, Demirel'ciler, Ecevit'çiler ve Türkeş'çiler olarak bilinen dört eğilim vardı. Bu eğilimlerin maksimum oyları %20-30 bandını aşmazdı. Bu nedenle bunlar ancak koalisyonlarla hükumet olurlardı. İlk defa Turgut Özal bu dört eğilimin önemli bir kısmını kendi partisinde toplamayı yani adeta parti içinde koalisyon kurmayı başararak tek başına iktidar oldu. 1980 sonrası şartlar da buna elverişli idi. Bahsi geçen liderlerin hiç biri seçimlere giremiyordu. Hepsi hapiste ve ya yasaklı idiler. Bunlar seçimlere girince yine koalisyon dönemine dönüldü. 28 Şubat süreci vicdansız solcular hariç herkesi ezince Ak Parti bunu fırsata çevirerek bu dört eğilimi tekrar bir araya getirerek tek başına iktidar oldu.
İktidarının ilk yıllarında hizmette önceliği adeta misafir konumunda olan liberallere, azınlıklara, solculara verdi. (Alevi, Romen, Ermeni, Ortodoks vb. açılımları gibi) Mesela Milli Gençlik vakfının gasp edilen taşınmazları iade edilmeden önce azınlıklara ait vakıf malları iade edildi. Başörtüsü özgürlüğü yıllarca ertelendi. Bu süreç boyunca hep sabredildi. Ne zaman ki Ak Parti esas tabanının haklarını vermeye başladı, başörtüsü özgürleşti, İHL'lerin önü açıldı, Seçmeli Kur'an ve Siyer dersleri konuldu başta liberaller olmak üzere diğer eğilimler de yavaş yavaş saf değiştirmeye başladılar. Ak Parti, özellikle çıkarcılıkları ile öne çıkan hep güçlüden/iktidardan yana olan çok sayıda kaçmaya aday seçmeni halen barındırıyor.
Ak Parti ortak manevi değerlerde buluşturamadığı seçmenini “maddi kalkınma ve refah” vaadi ve bu yoldaki çabaları ile bir arada tutmaya çalıştı. “Önce ahlak ve maneviyat” sloganı rafa kaldırılmış, onun yerine cumhuriyet tarihi boyunca yapılan hizmetlerle sadece kendi iktidarları döneminde yapılan hizmetler mukayese edilir olmuştu.
Ak Parti döneminde belki farkına varılmadan yıldızı parlayan ve giderek güçlenen yep yeni bir eğilim ortaya çıktı “GÜNAHKÂRLAR”. AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk'ün, “günah işleme özgürlüğüne müdahale” söylemi aslında bu kesimin farkında olunduğunu ve adeta desteklendiğini gösterir. Ak Partinin asli tabanına yönelik icraatları en çok da günahkârları rahatsız etti. Kalkınma, ülke çıkarları bu kesimin hiç umurunda değildi. Onlar günah işleme özgürlüklerini tehlikede gördükleri oranda kendilerine azami derecede özgürlük tanıyacak yeni bir çatı aradılar. Nitekim en günahkârlara en üst düzeyde özgürlük vaat eden HDP şaşırtıcı bir biçimde oy oranını ikiye katladı.
Ak Partinin ağlayan(!) tabanı, adeta emanet verilen oyuncağı elinden alınan çocuk gibi davranıyorlar. Yapmaları gereken şeyin çok çalışarak, ter dökerek, zorlukları göğüsleyerek; helalinden kazanacakları para ile oyuncak almalarıdır. Ama maalesef bu gerçeği görmekten kaçıyorlar. Kimse sabır ve zoru göze alamıyor. Bir an önce iktidar olma hırsı gençlik üzerinde çalışmayı, yeni nesli ilmek ilmek örercesine samimi ihlaslı bir taban oluşturmayı ve olanı daha da büyütmeyi göze alamıyorlar.
Bu gidişle olacağı buydu, bundan sonra da olacağı bu…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.