Hayâ, İffet ve Takva
İnsanoğlu, İslâm’dan uzaklaşarak Allah’ın emir ve yasaklarını unuttu; kendi haz, istek ve arzularının peşine düşerek nefsini ilâhlaştırdı.
İnsanoğlu, İslâm’dan uzaklaşarak Allah’ın emir ve yasaklarını unuttu; kendi haz, istek ve arzularının peşine düşerek nefsini ilâhlaştırdı. İslâm’ın iffet, takva, edep ve hayâ gibi mefhumları unutuldu. Müslümanlar olarak, bu ahlâksızlığa karşı iffetimizi, takvamızı ve hayâmızı muhafaza etmeliyiz. Eğer bu anlamda bir hassasiyetimiz olmazsa bir süre sonra, Allah muhafaza, toplumun şu an içerisinde bulunduğu hâl bizlere de sirayet edecek.
Ahlâksızlıkta hiçbir sınır tanımayan, kırmızıçizgisi olmayan; teşhirciliğin, iffetsizliğin ve hayâsızlığın sınır tanımadığı böyle bir zaman diliminde bu ifsada karşı koyabilecek yegâne güç İslâm’dır/Müslümanlardır. Bu anlamda biz Müslümanlar, en yakınlarımızdan başlamak suretiyle iyiliği emredip kötülükten nehyetmeli; toplumda iffetli, hayâlı nesiller yetiştirme adına gayret göstermeliyiz.
İslâm; akide, ibadet, ahlâk ve muamelat olmak üzere dört esastan müteşekkildir. Kişi sadece iman etmekle kurtuluşa ermez, imanın eyleme geçmiş hâli olarak ibadet de etmesi gerekir. Sadece ibadet de kâfi değildir, kişi ancak güzel ahlâk sahibi olarak Allah ve Resûlü (sav)’in razı olacağı bir Müslüman olabilir. Nitekim Peygamberimiz (sav), bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.” (Ebû Davud)
Nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terk etmesi olarak tarif edilen hayâ, Müslüman gençlerin sahip olması gereken en önemli ahlâkî duygudur. Hayâ, aslında her insanın sahip olduğu fıtrî bir duygudur; fakat insanoğlu zaman içerisinde işlediği günahlarla hayâ duygusunu yitirir. Peygamberimiz (sav), bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Arsızlık nerede ve kimde olursa olsun çirkinleştirir; hayâ ise nerede ve kimde olursa olsun zarifleştirir.” (Tirmizî)
İmam Mâverdî, hayâsız insanı şöyle tarif eder: “Hayâdan mahrum olmuş insanı artık kötülükten alıkoyacak, haramdan uzaklaştıracak bir engel kalmaz; bu kişi dilediğini yapar, istediği gibi yaşar.”
Peygamberimiz (sav), hayânın önemini şöyle ifade eder: “Her dinin bir ahlâkı vardır, İslâm’ın ahlâkı da hayâdır.” (İbn Mâce; İmam Mâlik, el-Muvatta) Resûlullah (sav), insanların en güzel ahlâklısı idi; hayâ ve iffetin tecessüm etmiş hâliydi. Ebû Saîd el-Hudrî, Resûlullah (sav)’ın hayâsını şöyle anlatır: “Hz. Peygamber (sav), örtüsüne bürünmüş bir genç kızdan daha hayâlı idi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman bunu yüzünden anlardık.” (Buhârî)
Rabbimiz, Kur’an’da hayâ ve iffet hususunda Müslüman gençlere Hz. Meryem ve Hz. Yusuf’u misal olarak veriyor. Söz konusu ayette Rabbimiz, Hz. Meryem hakkında şöyle buyurmaktadır: “İmrân kızı Meryem’i de (misal vermiştir): O iffetini çok iyi korumuştu, biz de ona ruhumuzdan üfledik; o, rabbinin sözlerini ve kitaplarını hep tasdik etti ve o içtenlikle itaat edenlerdendi.” (Tahrim, 12)
Allah, bu ayette Müslüman bir genç kızın sahip olması gereken vasıfları Hz. Meryem üzerinden hatırlatıyor. Öncelikle, Müslüman bir genç kızın örnek alacağı şahsiyetler, Kur’an’da kendilerinden bahsedilen Firavun’un iman eden karısı Hz. Âsiye, Hz. Meryem; Peygamberimiz (sav)’in eşleri ve kadın sahâbiler olmalıdır.
Müslüman genç kızın dikkat etmesi gereken bir diğer husus, tesettür gibi Allah’ın emir ve yasaklarına içtenlikle itaat etmesidir. Tıpkı Hz. Âsiye, Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Âişe, Hz. Hafsa ve diğer saliha kadınlar gibi birer iffet âbidesi olup çevresine örneklik teşkil etmelidir.
Allah, Müslüman gençlere de Hz. Yusuf’u (as) misal olarak verir. Hz. Yusuf (as), henüz çok genç yaşta, olanca güzelliğiyle iffetini korumuştur. Toplumun içerisine girdiği bu ahlâkî çöküş, en çok da gençleri bozmaktadır. Bu sebeple Müslüman genç, Yusuf (as) gibi iffetini, hayâsını korumalı; güzel ahlâkıyla örnek olmalıdır. Resûlullah (sav), kötülükleri terk eden genci “Allah’ın en çok sevdiği genç” olarak tarif eder: “İnsanlar içinde Yüce Allah’ın en sevdiği kimse, kötülükleri terk edip, iyiliklere yönelen gençtir.” (Ebu Davud)
Kur’an’da Yusuf (as)’ın üç gömleğinden bahsedilir: Birincisi, kardeşlerinin üzerine sahte kan sürdüğü gömlek; ikincisi, Züleyha’nın, Yusuf (as)’ın arkasından yırttığı gömlek; üçüncüsü, Yusuf (as)’ın babası Hz. Yakub’a gözlerinin açılması için gönderdiği gömlek. Bu gömleklerden ikincisi, Hz. Yusuf’un iffetini ve hayâsını sembolize eder. Burada gömleği arkadan yırtan Züleyha iffetsizliği, haramdan kaçınan Yusuf (as) ise iffeti temsil eder.
Müslüman gençlerin sahip olması gereken bir diğer husus ise takvadır. Takvanın mahiyetine dair birçok tarif yapılmıştır; en güzel tariflerden birini de sahâbi Übey b. Ka’b yapmıştır. Hz. Ömer, Übey b. Ka’b’a “Takva nedir?” diye sormuş. Übey b. Ka’b, “Dikenli bir yolda hiç yürüdün mü?” diye sormuş. Hz. Ömer, “Evet” cevabını vermiş. Bunun üzerine: “Peki böyle bir yolda yürürken ne yaptın?” şeklinde sormuş. Hz. Ömer, “Elbiselerimi topladım ve mümkün olduğu kadar korundum.” deyince Übey b. Ka’b, “İşte takva budur.” demiş.
Übey b. Ka’b’ın tarif ettiği yolda bulunan dikenler, nefse hoş gelen haramlardır. Müslüman genç yolda bulunan bu dikenlere basmama adına çaba göstermelidir. İşte bu çaba da takvadır. Elbette nefis Hz. Yusuf’un ifadesiyle sürekli kötülüğü emreder; fakat nefsi terbiye etmek, onu kontrol altında tutmak bizim elimizdedir. Unutulmamalıdır ki “İbadet/taatin meşakkati gider, sevabı kalır. Günahların ise lezzet ve hazzı gider, azabı/sorgusu kalır.” (İbnü’l-Cevzi)
Takva, Allah’ın razı olmadığı haramlardan ve amellerden kaçınmaktır. Nefis, her zaman masiyeti emreder; takva ise nefsin bu isteklerine “Hayır!” diyebilmektir. İmam Hasan el-Benna, bu hususta gençlere şu tavsiyede bulunur: “Nefsinle şiddetli bir şekilde mücadele et ki, onun yularını ele alasın; gözünü haramdan ayır. Duygularına hakim ol. İç güdülerine karşı mukavemetli ol. Onu daima helale ve güzele yönelt. Onunla haram arasında engel ol.”
Yusuf Serik
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.