Edip AKAR
Herkesle konuşup, bildiğini yapmak
Suriye'de savaşı bu raddeye getiren, savaşın bu kadar uzun ve çetrefilli hale gelmesine zemin hazırlayan devletler Cenevre'de bir toplantı düzenliyor. Savaşa direk ve dolaylı olarak müdahil olan bu devletler, eğer savaşın bitmesini isteselerdi; bu savaş çoktan bitmiş olurdu. Ancak bunlar savaşın bitmesinden çok savaşın seyrini tasarlıyor; bunun pazarlığını yapıyorlar. Kontrollü kaosun dengelerini ayarlamak hedefindeki emperyalist devletler, bölgedeki ülke ve gruplardan istediklerini bir masa etrafında toplayıp konuşturuyor. Sonuçta da önceden belirledikleri kararları veya karasızlıkları açıklıyorlar.
Aslında bölge güçleri, Suriye'den ve İslâm coğrafyasının diğer yerlerinden kalkıp Avrupa başkentlerine gideceklerine sorunlarını kendi aralarında konuşsalar; netice çok farklı olacaktır. Direk ilgilendiren konularda muhataplarla direk görüşülmelidir. Ancak burada birbirleriyle konuşmayanlar Batı gözetiminde müzâkere yürütüyor. Hatta neredeyse her biri toplantılara başka birilerinin katılmaması mücadelesini veriyor. Oysa konuşma olacaksa zaten bu taraflar arasında olmalı. Tabi bu “tek çare” ne kadar mümkün; o ayrı bir konu. Biz zorluklarına rağmen “olması gerekeni” konuşmak zorundayız.
ABD-Rusya arasındaki konuşmadan ne çıktığını görüyoruz. Obama ve Putin görüşüp anlaştı, o anlaşmadan Suriye'de IŞİD bahanesi ile Rusya'nın sivil katliamları çıktı. IŞİD pek bir kayba uğramıyor, hatta bulunduğu alanlarda kemikleşiyor, kendine göre bir düzen oluşturmuş. Devlet kurmuş, petrol satıyor ve büyük bir ihtimalle bu petrolü rejime pazarlıyor. Ama muhaliflerin kontrolündeki bölgeler yoğunlukla bombalanıyor ve Suriye'de katliamlar hiç olmadığı kadar vahşice yürütülüyor. Zaten işin sonunda ABD de artık Esed'e razıdır. Birkaç yıl önce Hitler benzetmesi yapılırken bugün “Esed'le de olabilir” deniyor. Çünkü zulme daha elverişli bir yönetim adayı bulunamadı.
Gelelim Türkiye'nin rolüne: Arap Baharı'nın başladığı zamanki konjöktürde, halktan ve direnişçilerden yana olmak hem insani idi hem de mantıklıydı. On yıllarca halkını inim inim inleten diktatörler çok kısa bir zamanda devriliyor, halkın sevgisini kazanmış insanlar işbaşına geliyordu. Ancak Sosyalist Baas rejimi başka hiçbir rejimin görmediği desteği dostlarından gördü. Yıllar içinde güç dengeleri değişti. Nitekim Türkiye de savaşın ilk başladığı andaki durumunda değil. Türkiye kendi içerisinde önce Gezi ardından da “Paralel Devlet Yapılanması” ile darbe girişimlerine maruz kaldı. “Uluslararası alanda söz sahibi olmanın yolu, ülke içindeki sorunları çözmektir” anlayışındaki hükümet, PKK sorununu hal etmek istedi. Ama değişen şartlar PKK'yi cesaretlendirince; o anlaşma da anlamsız kaldı. Bu durumda karşı cephe sayısı arttı.
Özellikle Gülen grubunun hükümetle ters düşmesi devleti çok zayıflattı. Eski derin devleti tasfiye etmeye çalışan hükümetin, yakın ortağı bir anda karşısına geçti; yurtiçinde ve yurtdışında hükümet –ve dolayısıyla devlet- aleyhinde propagandaya başladı. ABD, Rusya veya İran böyle bir durum yaşamaz ama Türkiye neredeyse Mısır'ı yaşadı. Ülkenin idarecileri hakkında en ağır suçlamalar yapıldı. Türkiye'yi uluslararası alanda zora sokacak medya kampanyaları yapıldı. Yine bu kapsamda MİT tırları durdurulup afişe edildi. Hatta “devlet sırlarını ifşa etmek” suçlamasıyla tutuklanan gazeteciler, ABD Başkan yardımcısından “kahraman” övgüsü aldı. Güya müttefiktirler.
Peki, ne yapmalı?
Türkiye komşularla sıfır sorun politikasına geri dönmeli ve iletişim ihtiyacı duyacağı tüm ülkelerle diyalog yolları kurmalı. Hem gücünün, kapasitesinin farkında olmalı hem de kendisini cepheye süren Batı'nın gazına gelmemeli. israil ile bile diyaloga geçen Türkiye'nin konuşmayacağı hiçbir ülke olmamalı. Onların zalimliği gerçeğini göz ardı etmemek ancak bir söz söyleyebilecek diyalog yollarını mutlaka açık tutmak esastır. Özellikle kukla devlet ve örgütlerle sözlü cedelleşmeye hiç gerek yoktur. Sert çıkarak, restleşerek, darılarak bir yere varılmıyor. Önceki bir yazıda değindiğim gibi “Kuklayla kavgalı, efendiye dost” olmanın bir anlamı yok. Herkesle konuşacaksınız ama bildiğinizi yapacaksınız. Tıpkı onların yaptığı gibi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.