HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu: Kadına ve onun tesettürüne yapılan hakaret kabul edilemez
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Eskişehir'in Edremit ve Bigadiç ilçe belediyeleri tarafından kadına ve onun örtüsüne yapılan hakareti hiçbir şekilde kabul etmenin mümkün olmadığını söyledi.
Parti çalışmaları kapsamında Eskişehir’e gelen HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, beraberindeki heyet ile birlikte esnaf ziyaretinde bulundu.
Ziyaret esnasında sorunlarını dile getiren esnaflar, yaklaşık 2 yıldır devam eden salgından olumsuz etkilendiklerini, bununla birlikte yaşanan ekonomik kriz ve rutin hale gelen zamların da sorunu daha da derinleştirdiğini dile getirdi.
Esnaf ziyaretinin ardından Yapıcıoğlu, Araştırmacı-Yazar Atasoy Müftüoğlu’nu ziyaret etti. Daha sonra parti binasında basın mensuplarına ülke gündemine dair değerlendirmelerde bulundu.
“Kadına ve onun örtüsüne yapılan hakareti hiçbir şekilde kabul etmek mümkün değildir”
Yapıcıoğlu, “Son birkaç gündür tartışılan unsurlardan bir tanesi, Yargıtay'ın yeni binasının açılışında Diyanet İşleri Başkanı'nın duasına Yargıtay Başkanı'nın da cübbesi ile birlikte elini kaldırarak amin demesi. Edremit ve Bigadiç belediyelerinin kadına ve kadının tesettürüne ya da çarşafa yönelik hareket ya da hakaretleri yine gündemin bir diğer maddesi. Bu iki konuyla ilgili tartışmaları ibretle izliyoruz. Kadına ve onun örtüsüne yapılan hakareti hiçbir şekilde kabul etmek mümkün değildir. Çok çirkin bir harekettir. Bu hareketleri yapan herkese ama herkese altını çizerek şu mesajımızı vermek istiyoruz. Diyoruz ki kadının tesettürü ile bu toplumun değer yargılarıyla veya bu toplumun kıyafetleri ile uğraşmaktan vazgeçin. Bundan size herhangi bir hayır gelmez. Yine adli yılın başlaması aynı zamanda Yargıtay binasının açılışına denk geldiğinde o binanın açılışında Sayın Diyanet İşleri Başkanı'nın dua etmesi de çok tartışıldı.” dedi.
“İslam'a savaş açmak, İslam'a hakaret etmek asla kabul edebileceğimiz bir şey değildir”
Konuşmasının devamında Yapıcıoğlu, “Yargının tarafsız olması noktasında bu tartışmalar yürütüldü. Ya da seküler bir hukuk sisteminde böyle bir dua ile bir açılışın olması yadırgandı. Özet olarak şunu söyleyeyim. Bilenler bilir, daha önceki Yargıtay binasının ve bazı adliye binalarının önünde Yunan mitolojisinde onların çok tanrılı politiği, dininde adalet tanrıçası olarak kabul edilen Themis'in heykelinin varlığına, Diyanet İşleri Başkanı'nın duasına itiraz edenler pek itiraz etmemişti. Yani ilkel, arkaik bir dinin sembolleri Yargıtay binasının önünde olduğunda sus pus olanlar, buna hiçbir şekilde itiraz etmeyenler, yapılan bir duaya bu kadar şiddetle itiraz ediyorlarsa, hiç kimse kusura bakmasın bu onların iddia ettiği gibi aslında laiklik falan da değildir. Çünkü onların tarif ettiği laiklik, bütün dinlere eşit mesafede durmaktır. Ama onlar laikliği İslam düşmanlığı şeklinde algılıyorlar ve İslam düşmanlığı şeklinde yorumlayıp dinlerinin de sadece İslam'a karşıtlık yapıyorlar. Çoğunluğu Müslüman olan bir memlekette bu tip vesilelerle bunları bahane edip İslam'a savaş açmak, İslam'a hakaret etmek asla kabul edebileceğimiz bir şey değildir ve onlar inşallah bu milletten hak ettikleri cevabı yakın bir gelecekte alacaklardır diye düşünüyoruz.” ifadelerine yer verdi.
“Afganistan'da ABD işgalci bir güç konumundaydı”
11 Eylül saldırılarına değinen Yapıcıoğlu, şunları söyledi:
"Bugün 11 Eylül 2001 İkiz Kule saldırıların üzerinden tam 20 yıl geçti. Onun 20'nci yıldönümü. 11 Eylül hadiselerini bahane eden Amerika, Afganistan'ı işgal etmişti ve 31 Ağustos'a kadar oradaki işgal güçlerini geri çekti. Her şeyden önce Amerika'nın ve NATO'nun Afganistan'dan çekilmesi iyi olmuştur. Çünkü Afganistan'daki ABD varlığı gayrimeşru. ABD orada işgalci bir güç konumundaydı. İşgal sona ermiş olması elbette iyidir, sevindiricidir. Fakat orada ABD işgalinin sona ermiş olması tek başına yetmez. Daha öncede Sovyet işgali vardı. Sovyet işgalinden sonra Afganistan'da bir iç çatışma başlamıştı. Yeni bir iç savaşa hiçbir şartta izin verilmemelidir. Bu konuda hem Afganistan'daki güç odaklarına ve oradaki gruplara hem de komşu ülkelere ciddi bir sorumluluk düşmektedir. Ne pahasına olursa olsun Afganistan'da yeni bir iç çatışma, yeni bir iç savaş olmamalıdır. Buna izin verilmemelidir. Bugün iktidarı ele geçirmiş olan Taliban da geçmiş hatalarından ders almalı. Olabildiğince geniş tabanlı bir hükümetle bütün Afgan halkını kucaklayacak ve herkesin 'artık bu hükümet bizim hükümetimizdir' diyebileceği bir yönetim oluşturulmalıdır. Ve bundan sonra Afganistan'ın yeraltı yerüstü kaynakları Afgan halkının refahı ve onun huzuru için harcanmalıdır.”
“1982 Anayasası halen yürürlükte olmaya devam ediyor”
Darbe anayasasının yıl dönümü olduğunu hatırlatan Yapıcıoğlu, “Bu 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 41 geçti ama o darbe ürünü anayasa, yani 1982 Anayasası halen yürürlükte olmaya devam ediyor. Gündemdeki tartışmalardan bir tanesi de yeni bir anayasa. Yeni anayasa tartışmaları da sürüyor. Bize göre yeni bir anayasa. Eğer anayasalar, toplumsal sözleşmeler ise o zaman olabildiğince geniş bir mutabakat ile bütün partilerin katılımıyla, bütün siyasi çevrelerin katılımıyla kaleme alınmalı ve olabildiğince geniş bir uzlaşma ile yeni bir metin hazırlanmalıdır. Fakat görünen o ki bir kısım muhalefet bloğu kendileri bir metin hazırladılar ve o metin geçti şu anda rafa kalkmış durumda. Öte taraftan iktidar bloğu yani cumhur ittifakının bileşenleri, özellikle de AK Parti ve MHP. Her birisi kendisi bir anayasa taslağı hazırlamış ve ortaklaştıkları bir metni de toplumun önüne koyarak, bunun üzerinden tartışmaların yürümesini, hatta bunun belki oylanmasını kabul edilmesini istiyorlar. Bu bizim söylediğimiz anayasanın hazırlanması prosedürüne yani olması gereken şeye uygun düşmüyor. Eğer yeni bir anayasa yapılacaksa ve eğer bu anayasa toplumsal sözleşme ise mutlaka yuvarlak bir masa etrafında bütün taraflar toplanmalı ve yeni anayasanın nasıl olması gerektiği konusunda herkes fikrini beyan edebilmelidir.” şeklinde konuştu.
“Ekonomik sıkıntı halen devam ediyor”
Ekonomik sıkıntıların halen devam ettiğinin altını çizen Yapıcıoğlu, ekonomik büyümenin yeterince sokağa, özelikle de dar gelirli kesime yansımadığını vurguladı.
Yapıcıoğlu, "Bugün Eskişehir'de esnafı dolaştık, sorunlarını dinledik. Ekonomik sıkıntı halen devam ediyor. Küresel çapta bir hastalık var, bir salgın var. Bu salgından dolayı özelikle tam kapanma ya da kısmi kapanma dönemlerinde esnaf büyük sıkıntılar yaşadı. Henüz bu sıkıntılar aşılabilmiş değil. Bu sene okulların açılmasıyla bir kısım esnaf kısmen bir toparlanabilme sürecine girme ümidini yeniden tazeledi. Ama bu ne kadar gerçekleşecek veya hangi oranda gerçekleşecek onu da zaman gösterecek. Öte tarafta çok ciddi büyüme rakamları açıklanıyor. Fakat sokakta görünen şey şu. Türkiye'nin ekonomisi büyüyor. Doğrudur, ihracat artıyor. Fakat bu büyüme yeterince sokağa, özelikle de dar gelirli kesime yansımıyor. Bu büyümenin dar gelirli kesimlere yansıması ve vatandaşın da bu refahtan pay alabilmesi için mutlak suretle yapılması gereken şey, gelir dağılımında ve vergi yükünün dağıtımında adalet sağlanmalıdır. Ama bugün o noktadan yani adaletten oldukça uzakta bir görüntü var.” dedi.
“Aşıya şüpheyle bakan insanların kafalarındaki şüpheleri gidermek lazım”
PCR testinin zorunluluğu aşıya zorladığını ifade eden Yapıcıoğlu, “Biz aşı karşıtı değiliz. Parti olarak da kurumsal olarak vatandaşların aşılarını yaptırması için çağrıda bulunduk. Ama bu başka bir şey. Aşının zorunlu kılınması çok farklı bir şey. Şu anda her ne kadar dünyanın pek çok ülkesinde, pek çok ilmi çevreler aşının faydaları ile ilgili söylemlerde bulunuyorlar olsa da özellikle Türkiye'de Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere ilgili çevrelerin zaman içerisinde belki aceleye getirerek henüz tam bir bilgi sahibi olmadan yapmış oldukları açıklamaları zaman içerisinde bizzat kendileri yalanlayarak farklı yönde açıklamalar yapmaları nedeniyle insanların kafalarında bazı soru işaretleri oluştu. Bunun da anlaşılması gerekiyor. Olması gereken şey şu; Aşıya şüpheyle bakan insanların kafalarındaki şüpheleri gidermek olmalıdır.” İfadelerini kullandı.
“Haftada iki veya üç defa test yapılması zorunludur demek aslında bir anlamda dolaylı da olsa aşıyı zorunlu kılmaktır”
Konuşmasının sonunda Yapıcıoğlu, “Eğer bu yapılamıyorsa yani vatandaşın şüphesi giderilemiyorsa bunun hiçbir şekilde aşı yapmaya zorlanmaması gerekir. Çünkü nihayetinde bu aşı henüz üzerinden yeterince zaman geçmemiş. Uzun vadede ne tür yan etkileri olacağı tam olarak bilinmiyor. Hiç kimse de bunu kestiremiyor. Gönüllü olarak insanların aşı olması doğaldır, olur. Hatta bize göre olmalıdır. Ama bir kişi eğer aşıyla ilgili şüphe içerisinde ise hiç kimseye uzun vadedeki yan etkilerinin ne olacağı bilinmeyen bir sıvının, bir ilacın zorla vücuduna enjekte edilmesini biz doğru bulmuyoruz. Aşı zorunlu değil ama PCR testi zorunlu. Haftada iki veya üç defa test yapılması zorunludur demek, aslında bir anlamda dolaylı da olsa aşıyı zorunlu kılmaktır. Biz bunun doğru olmadığını düşünüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.