HÜDA PAR'dan Suriye'ye yönelik olası harekata ilişkin açıklama
HÜDA PAR, "Yapılacak olan harekât, Suriye’de kalıcı barış ve huzuru sağlamaya, Türkiye’de ve diğer ülkelerde bulunan mültecilerin güvenli geri dönüş şartlarını oluşturmaya yönelik olmalıdır." çağrısında bulundu.
HÜDA PAR Genel Merkezi, iç ve dış gündemin öne çıkan konularına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
"Said-i Nursi, Şeyh Said ve Seyyid Rıza gibi şahsiyetlerin mezar yerleri açıklanmalı"
Açıklamada, Şeyh Said’in ailesinin talebi ile Ankara 5'inci İdare Mahkemesinin İçişleri Bakanlığından bilgi istemesi üzerine Şeyh Said ve dava arkadaşlarının mezar yerlerinin açıklanması konusunun yeniden gündeme geldiği hatırlatıldı.
1925 yılında Diyarbakır’ın Dağkapı Meydanı’nda idam edilen Şeyh Said ve 47 dava arkadaşının mezar yerlerinin, ailelerinden ve kamuoyundan gizlendiği ve ısrarlı tüm taleplere rağmen bugüne kadar açıklanmadığı belirtilen açıklamada, "Kürt meselesinin çözümüne önemli bir insanî katkı yapacak olan bu açıklamadan devletin ısrarla kaçınmasını anlamak mümkün değildir. Parti programımızda ifade ettiğimiz üzere 'Başta Şeyh Said olmak üzere Kürtlerin büyük bir saygı ile andıkları Kürt âlimlerine zulmedildiği resmen kabul edilmeli, yakınlarından ve bütün halktan özür dilenmelidir. Said-i Nursi, Şeyh Said ve Seyyid Rıza gibi şahsiyetlerin mezar yerleri açıklanmalı, İstiklal Mahkemeleri ile ilgili arşivler derhal açılmalıdır.' Temenni ederiz ki vatandaşın talebine bugüne kadar cevap vermeyen İçişleri Bakanlığı, elindeki belgeleri mahkeme ile paylaşır. Böylece asgari bir insanî sorumluluk olarak mezar yerleri açıklanır ve ülke, 'mezar yerini saklamak' gibi bir ayıptan kurtulmuş olur." denildi.
"İthalat yoluyla fiyatları dengede tutma politikası, kaynakların başka ülkelerin çiftçilerine akmasına sebep oluyor"
Açıklamada, küresel çapta bir gıda krizinin gittikçe daha fazla kişi tarafından dillendirildiği, Türkiye’de de gıda fiyatlarının yükselmeye devam ettiği belirtildi.
Türkiye’de gıda fiyatlarındaki artışın diğer ülkelere kıyasla çok daha yüksek olmasının, uygulanan tarım politikalarının başarısızlığını gösterdiği ifade edilen açıklamada, "2022’nin ilk çeyreğinde ABD ve Avrupa’da gıda fiyat artışları yüzde 10 ile 20 arasında seyrederken Türkiye’de enflasyonun da tetikleyicisi haline gelen artış oranlarının yüzde 70’lere dayanmış olması, bir tarım ülkesi olarak Türkiye’nin bu alandaki rolünü sorgulatıyor. Yüksek seyreden döviz kuru, enerjide yaşanan aşırı artışlar, ithalata dayalı girdiler fiyat artışlarını tetiklemektedir. Önlem olarak maliyetleri düşürme ve çiftçiyi daha fazla destekleme yerine ithalat yoluyla fiyatları dengede tutma politikası, kaynakların başka ülkelerin çiftçilerine akmasına sebep olmaktadır." değerlendirmesinde bulunuldu.
"Gelir dağılımındaki adaletsizlik büyüyor"
Açıklamada, Hane halkının alım gücünde yaşanan düşüşün, ekonomik sıkıntıları gündemin zirvesine taşıdığı, gelir dağılımındaki büyük adaletsizliğin de büyük bir sorun olarak durduğu kaydedildi.
Pandemi ile başlayan küresel ekonomik durgunluğun, dünya çapında servet sahiplerinin servetlerini katlamalarıyla sonuçlandığı belirtilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Aynı süreçte açlık ve yoksulluk sınırlarının altındaki bir gelir seviyesi ile geçinmeye çalışan vatandaşların sayısında yaşanan artışlar da dikkat çekiyor. Bu alanda Londra merkezli World Economics’in yaptığı çalışmaya göre 100 puan üzerinden yapılan değerlendirmede Türkiye 33,5 puanla bu alanda sınıfta kalan ülkeler arasında yer aldı.
Gelirler büyük oranda belirli zümreler arasında bölüşülürken büyük kitlelere de sadece gelirin kırıntıları kalıyor. Gelir dağılımındaki eşitsizliğe kalıcı çözümler bulmak amacıyla emek-ücret politikalarındaki çarpıklıkları ortadan kaldırmak, katma değeri yüksek alanlara dönük kalifiye eleman yetiştirmek, vergi adaletsizliğini ortadan kaldırmaya dönük etkili çözümler geliştirmek; şartları zorlayarak iş imkânlarını ve istihdam alanlarını artırmak, dezavantajlı kesimlere daha fazla imkân sunmak gibi adımlarla açılan makas daraltılmalıdır."
"Siyonist rejim, hiçbir diplomatik ilişkiyi hak etmemektedir"
Türkiye'nin, siyonist işgal rejimiyle yaptığı temaslara değinen açıklamada, "Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçtiğimiz günlerde işgal altındaki Filistin topraklarına gerçekleştirdiği ziyarette siyonist işgalcilerle görüşmesi ve karşılıklı olarak büyükelçilerin tekrar atanacağına ilişkin mesajı, Türkiye’nin uzun süredir uygulamış olduğu politik ambargodan vazgeçildiğini göstermektedir. Gazze ambargosu bitmemesine ve Siyonist rejimin işgal ve katliama devam etmesine rağmen Türkiye’nin böyle bir yola girmesi endişe vericidir. Bundan sonra Siyonist rejimin faili olduğu insan hakkı ihlalleri, katlanacaktır. Filistinli Müslümanları evlerinden eden, neredeyse her gün katliamlar gerçekleştiren Siyonist rejim, hiçbir diplomatik ilişkiyi hak etmemektedir. Siyonizm karşısında geri adım atılması, Müslüman bir halkın izzeti ile bağdaşmamıştır." denildi.
Açıklamanın devamında, "Bu 'anormalleşme' çabasının gölgesinde Mavi Marmara Katliamı’nın 12. yıldönümü de sessizce gelip çattı. Uluslararası bir anlaşma ile katillerin yargılanmasının önüne geçilmesi, hukuk ve adaletin politik gerçekliğe yenilmesi anlamındadır. Bu katliam sebebiyle Siyonist rejime karşı açılacak bütün davalara Türkiye’nin kendisini siper etmesi, hukuki bir garabettir. Türkiye kendisini haklı iken haksız duruma düşürmüş, şehit yakınları ile gazilerin mağduriyetleri giderilmemiş ve kanları yerde kalmıştır. Türkiye, hukuki ve siyasi anlamda, yurtiçinde ve bütün uluslararası platformlarda bu saldırganlığın hesabını sorabilmeliydi. Ancak böyle bir şey olmadı. Bu vesileyle bir kez daha Mavi Marmara Şehitleri’ni rahmetle anıyor, Siyonizmin gerçek yüzünün görüldüğü ve hak ettiği muameleye tabi tutulduğu bir dünya ümit ediyoruz." ifadelerine yer verildi.
"Festival, etkinlik ve kutlama adı altında dini değerlerimize saldırılıyor"
Son zamanlarda farklı etkinlikler ile sokakların, caddelerin ve eğitim kurumlarının birer ifsat yuvasına dönüştürülmek istendiği belirtilen açıklamada, bu etkinliklerle inancı ve fikirleri zayıf, arzularına yenik düşmüş, haz peşinde koşan, şeytani tuzaklara yenilmiş bir gençliğin hedeflendiği vurgulandı.
Açıklamada, "Yüzyıllardır değerlerimiz ve kültürümüz ile beslenen gençlik, toplumumuzun geleceği ve güvencesidir. Ne yazık ki Batı’nın ve onun kirli maşalarının değerlerimize yönelik saldırıları her geçen gün daha yaygın hale gelmektedir. Buna tepkisiz kalmak, toplumumuz için bir felakettir." denildi ve devamında şunlar kaydedildi:
Üniversiteleri birer ifsat yuvasına dönüştürmek isteyen bu yapılar festival, etkinlik ve kutlama adı altında dini değerlerimize saldırmaktadır. Bu saldırılara seyirci kalınması kabul edilemez. Toplumun huzuru, sükûnu ve de imarı için bu ahlaksız saldırılar engellenmeli, onun yerine gençliğin kurtuluşuna vesile olacak, toplumu geleceğe daha sağlam ve güçlü bir şekilde taşıyacak etkinlik ve aktiviteler geliştirilip hayata geçirilmelidir. İslam medeniyeti ile harmanlanmış kültürümüzü, genç nesillere aktarmak her kesimin en büyük sorumluluğudur.
Çin'in Müslüman Uygurlara zulmü
Açıklamada, Çin esareti altında insanlık dışı muamelelerle karşı karşıya bırakılan Müslüman Uygurların uğradığı zulmün, ele geçirilen polis arşivi ile bir kez daha belgelendiği hatırlatıldı.
Kamptaki insanlık dışı uygulamaların aktarıldığı açıklamada, "Kamplarda yaşanan insan haysiyetine aykırı uygulamalara ait belgelere göre yüz tanıma sistemi için çocuklar da dâhil olmak üzere herkesin fotoğrafları sisteme taranarak dijital gözetim altına alınmıştır. Yine, gözaltına alınan çocuklar ve akıbetleri korkunç bir tablo oluşturmaktadır. On yıllar önce işlenen suçlara ilişkin takibatlar, insanların din ve inanç özgürlüğünü tehdit etmektedir. Belgeler Kur’an okumayı bir suç olarak tescillerken sakalı da dini aşırılık olarak görmekte ve yaptırıma tabi tutmaktadır."
"Türkiye, Çin ile ilişkilerinde Doğu Türkistan’daki mezalimi görmezden geliyor"
Söz konusu tablonun, Doğu Türkistanlı mazlumların adeta bir Nazi Toplama Kampı’nda olduklarının tescili konumunda olduğunun vurgulandığı açıklamada, "İnanç ve ibadet hürriyeti, yaşama hakkı, kişi güvenliği, adil yargılanma ve daha pek çok insanî hak ve hürriyetin ihlal edildiği bu kamplar insanlık için kara bir lekedir. Türkiye, Çin ile ilişkilerinde Doğu Türkistan’daki bu mezalimi görmezden gelmekte ve sadece yüzeysel bir tepki ile yetinmektedir. İslam dünyası yaşananlara karşı bir ortak tavır geliştirmek zorundadır. Aksi takdirde mazlum Müslümanlar zalim rejimlerin zulmü altında ezilmeye devam edecektir.
Arakanlı Müslümanların insani dramı
Birleşmiş Milletlerin, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamayla, Bangladeş’teki kamplarda yaşamak zorunda kalan Arakanlı Müslümanların unutulmaması için bir çağrı yaptığı belirtilen açıklamada, "Faşist Myanmar yönetiminden kaçarak Bangladeş’e sığınan ve sayıları 1 milyonu aşan Müslüman Rohingya toplumu, yıllardır açlık, sefalet ve hastalıkla mücadele etmektedir. Çok az bir kısmı BM yardımlarından faydalanabilmektedir. Büyük çoğunluğu hayatını idame ettirecek imkânlardan yoksun, her türlü hastalık ve afet riski ile karşı karşıyadır. Dünyanın gözü önündeki bu sefalet karşısında İslam ülkeleri gereken hassasiyeti gösterememektedir. Myanmar, Budist çeteler ve ordu eliyle ülkede tek bir Müslüman kalmayıncaya değin soykırım politikasını sürdürmeye niyetli görünmektedir. Dünyanın en yoksul ülkelerinden olan Bangladeş de bu kadar sığınmacı ile başa çıkamadığından katı bir tutum sergileyerek bir bölümünü izole edilmiş bir adaya yerleştirmektedir. Rohingyalar, BM’nin kayıtlarına göre dünyada en fazla eziyete maruz kalan bir halktır. İslam ülkeleri ve Müslümanlar dindaşlarına ivedilikle sahip çıkmalı, onlar için inisiyatif almalı ve onurlu bir geri dönüş ile hayat şartlarının iyileştirilmesi için her türlü çabayı göstermelidir." denildi.
Suriye’ye olası harekat
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, geçen hafta söylediği "Güney sınırlarımız boyunca 30 km derinlikte güvenli bölgeler oluşturmak için başlattığımız çalışmaların eksik kısmıyla ilgili adımları atmaya başlıyoruz." ifadelerinin hatırlatıldığı açıklamada, MGK Toplantısı’nın ardından yayınlanan bildiriden de yakın zamanda Suriye’ye yönelik yeni bir harekât gerçekleştirileceğinin anlaşıldığı belirtildi.
Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlamaya yönelik adımlar atmasının ve Suriyeli mültecilerin topraklarına güvenli geri dönüşü için bir çaba içerisine girmesinin meşru olduğuna dikkat çekilen açıklamada, "Bununla birlikte bölgenin hassasiyeti nedeniyle daha önce de ifade ettiğimiz endişelerimizi tekrar etmekte fayda görüyoruz: Komşularımızın da huzur ve güvenliğine ciddi katkı sağlayacağı şeklinde ifade edilen harekât, yeni çatışmalara neden olmamalıdır. Bununla birlikte mültecilerin geri dönüşünün bölgenin demografik yapısını değiştirecek bir boyut kazanması, bölgeyi sonu belirsiz kaotik bir duruma sürükleyecektir. Halkın yeni mağduriyetler ve muhaceretler yaşamaması ve sivillerin zarar görmemesi herkesin önceliği olmalıdır. Yapılacak olan harekât, Suriye’de kalıcı barış ve huzuru sağlamaya, Türkiye’de ve diğer ülkelerde bulunan mültecilerin güvenli geri dönüş şartlarını oluşturmaya yönelik olmalıdır."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.