Abdullah ASLAN
Hür ve doğru rehberler ile kadrolarının ferasetine güvenelim artık
Bu haftaki konumuz yine süreç. Ancak bu seferki yazımız; “Aman ha, süreci iyi okuyun, bildiğiniz gibi değil, süreç Bölge’de bir ihanet çabası şeklinde devam ettiriliyor!” veryansınlarından ziyade, aylar önce hatta bu süreç başladığı günden beri Hür ve Doğru Rehberler ve kadrolarının dile getirdiği hususların bugün başkaları tarafından da görüldüğü, üzerine olacaktır.
Yıllar sonra gerçek niyetlerin sorgulanması bile iyi bir gelişme, ancak, kötü niyetlerin ilk emareleri görüldüğü zaman değil de büyük vahşetler sonrası bütün bunların bugün akıllara geliyor olması, korkunç bir gafletin göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Bunun böyle olmasını istediğimiz anlaşılmasın biz böyle olmaması gerektiğini hep ifade ettik.
Yıllarca hep Hür ve Doğru Rehberler ile kadroları şunu ifade etti: “Süreç denen şey, Bölge’yi PKK/HDP/KCK/YDG-H’ye teslim etmek ve sadistçe uygulamalarına göz yummak anlamını taşımamalıdır. Kürt Sorunu PKK sorunu şeklinde değerlendirilip söz konusu müzakereler sadece sözü edilen yapıyla devam ettirilmemelidir. Bu sürecin içerisinde bütün bir halkın temsilcileri yer almalıdır. Aksi takdirde süreç barışla değil kaos ve vahşetle sonuçlanacaktır. Bunun barış süreci değil alan açma süreci olduğu, Ankara’dan veya batıdan sürecin yanlış okunduğu, bu sürecin kimseyi aldatmaması gerektiği hep ifade edildi. Bugünkü vahim durum ortaya çıkıncaya kadar da hiç kimse anlamadı veya anlamak istemedi. Bugün bile tam olarak anlaşılmasında kuşku var. Bu kadar vahşetten sonra az buçuk askıya alınan süreç, tarafların özellikle de hükümetin mazlum halkın mağduriyetini görmezden gelerek aynı yerden devam etmek gibi bir irade ortaya koyması tam bir vahamet.
Bölgede özellikle İslamî hassasiyetleri olan insanlar daha önceki açıklamalarında, bu sessizliğin sonucunda, barış gerçekleşmediği takdirde büyük vahşetlerin olabileceğine işaret etmiş ve sürecin, şiddetten nemalanan bir grubun inisiyatifine terk edilmesinin, ona mahkûmiyeti icbar edeceğini hep deklere etmişlerdi.
Başbakan Davutoğlu’nun; “Silahları Demokles’in kılıcı gibi kardeşlerimizin üzerinde tutmaya devam ederseniz, bunu çözüm süreci ile izah etmek mümkün olmaz… Bir taraftan çözüm sürecini devam ettirirken, diğer taraftan silahları bırakma konusunda hiçbir adım atmamanın tutarlı bir tarafı yok…” açıklamaları, bundan sonra sürecin devam ettirilmesinin hangi şartlara bağlı olacağının işareti gibiydi. Ancak öyle olmadı ve HDP’lilerin tehditler eşliğinde o bildik ‘Süreç yanlılığı yemi’nden sonra hükümetin âdete derin bir nefes alırcasına ‘Meclis’te legal siyasi bir parti’ güzellemelerinde bulunması vahşetlerin ne çabuk unutulduğunun aynı zamanda göstergesi gibi. Sözü edilen gruptan, saldırılar sonucu gerçekleşen vahşetle ilgili bugüne kadar bırakın bir başsağlığı veya kınama mesajının gelmesi bu işin doğru olduğu ve 6-7 Ekim olayları arkasında olduklarının açıklaması yapıldı. Hükümet, vandallığa karşı tavrını sürdürmeyip yine tavizler verecek gibi. Ki güzellemelerin yapıldığı iki gün içerisinde İstanbul’da ve Yüksekova’da dindar ve sakallı oldukları için iki kişiye saldırı yapılmış Yüksekova’daki Müslüman hayatını kaybederken İstanbul’daki dindar insan, yaralı olarak kurtulmuştur. Bundan sonra da PKK’nin Bölge’de serdedeceği yeni vandallıklara hazırlıklı olmak lazım. Bizden söylemesi…
Hükümetin bu konudaki iradesini elbette ki göreceğiz ancak PKK’nin gazetesinde M.Karasu’nun kaleme aldığı makalede hükümet için söylediği şeyler doğruysa eğer, siyasi iradenin düştüğü hali pür melalini ortaya koyması açısından bir hayli ilginç. Makaleye göre olaylar çıkmasın diye Bakan, HDP’lilere ‘bu gece olay çıkmasın’ diye yalvarıyor. Kobanê bahaneli eylemlerin öyle hükümetin veya devletin kararlılığıyla değil yalvarmalar üzerine durduğuna sözü getiren Karasu, “Hükümetin bir bakanı HDP’lilere gidip “Aman bu gece eylem olmasın, durum sakinleşsin, iyi adımlar atacağız” diye yalvarmıştır. Dolayısıyla bu zatın hükümet kararlı oldu da serhildanlar durdu biçimindeki sözlerinin propaganda dışında bir kıymeti harbiyesi yoktur” şeklinde iddialarda bulunuyor.
Gelinen noktada hükümetin takındığı tavrı takip etmek önemli olanıdır. Hükümetin sükûnetin sağlanması ve silahlı güçlerin ülke dışına çıkarılması veya silahlarını bırakmaları şartıyla PKK’ye karşı olan süreci yürütmesi kadar normal bir şey yoktur. Bence istihbaratıyla diğer bütün imkânlarıyla hükümet ve ayrıca basın, süreci daha yeni doğru okuyor gibi oldu. “Ya silahları bırakıp çıkarsınız ya da bu iş böyle gitmez” anlamına gelen Başbakan açıklamaları, cidden ve kararlılıkla devam ettirilseydi eğer, sürecin bundan sonra doğru rayına girme ihtimali olabilirdi. Tabi sürece dâhil olması gereken Bölge’nin diğer önemli unsurlarını da dâhil ettikten sonra tek tipçi zihniyeti mahkûm ederek sağlıklı bir süreçten söz edebiliriz. “Silah bırakıp çıkmazlarsa süreç biter, o zaman ne anladık” diyen az zekâlılara da ‘o zaman bu neyin sürecidir?’ diye de sormak lazım gelir. Süreçse eğer amaç, geçen yılın Eylül ayından bu yana silahlı güçlerin ülke içerisinde olmaması gerekiyordu. Bugün eğer hala bu konuyu tartışıyorsak o zaman süreç yolunda gitmiyor ve ona göre pozisyon almak gerekiyor demektir. Dahası zaten her defasında PKK cenahı süreç bitti demiyor mu? Birkaç gün önce A.Tuğluk süreç bitti derken C.Bayık daha önceki, Kobani düşerse süreç biter açıklamalarına bir yenisini ekledi ve Afrin için aynı şeyleri tekrarladı. Bayık; “Kobani düşer veya Nusra Cephesi saldırırsa Türkiye’yle barış sürecine devam etmenin artık mümkün olmayacağını” söyledi. Anlayacağınız PKK’nin, ‘dünyanın herhangi bir tarafında bir PKK’linin başına taş düşerse süreç biter’ tehditlerine, buradakiler de inanmış ve ürkmüş bir ruh haliyle, ‘aman ne olur, onlara bişey olmasın!’ esaretine düşmüş gibiler.
Sonuç olarak demem o ki, gelin hep beraber “Hür” ve “Doğru” “Rehberler” ile kadrolarının ferasetine güvenelim artık…
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.