Dr. Abdulkadir TURAN
Bizimle niye bu kadar uğraşıyorlar?
Mescid-i Aksa, siyonist postallar altında… Mescid-i Aksa, yıkım tehdidi altında… Mescid-i Aksa’nın etrafındaki sabır ehli son Müslümanlar sürgün tehdidi altında… Her günü evlerinin başlarına yıkılacağı tehdidiyle bitiriyorlar, her sabah mahallerine yıkım için gelen buldozer sesleriyle güne başlıyorlar. Tutuklanıyorlar, şehid ediliyorlar.
O şehidlerden biri de İbrahim Akkarî idi. Bakmayın soy isminin Akkarî olduğuna… Başına bir “H” ekleyin ve şehidin yurdunu öğrenin…
Hakkarî, Selahaddin ordularının en özel komutanlarının yurdu… Bir zamanlar, Kudüs için yurtlarından ayrıldılar, Şam’a uğradılar, Mısır’a gittiler ve Selahaddin’in emrinden bir gün olsun ayrılmayarak Kudüs’ün fatihleri arasında yer aldılar. Fethetmekle kalmadılar. Kudüs’ü korumak fethetmekten zordu. Onlar, orada kaldılar; Kudüs’ü koruma vazifesini üstlendiler. Gazveye gitmek istiyorlardı, gazvede hareket ve bereket vardı. Ama Selahaddin, en azizlerini, en fedakârlarını, yönetimindeki en aziz kente murabıt olarak bırakmak istiyordu. Onların bir kısmı orada kalmıştı, onların çocukları Musa Akkarî olup ömürlerini zindanlarda, sürgünlerde geçirmişlerdi, İbrahim Akkarî olup Kudüs için can vermişlerdi.
Şehidin eşi Emira Akkari, "Eşim, Çarşamba sabahı haberlerde ve sosyal paylaşım sitelerinde Yahudi yerleşimcilerin ve işgal askerlerinin Mescid-i Aksa`daki baskın görüntülerini seyredince, askerlerin kadınlara saldırısını ve müezzinlere ait bölümün halılarının yakılmasını görünce dayanamadı. “ diyordu.
El Kamil fi’t- Tarih’te İbn-i Esir diyor ki “Selahaddin’in amcası Şirkuh vefat ettiğinde Selahaddin’le ilgili ihtilaf çıktı, onun yaşı Mısır’a vezir olması için genç bulundu. Bunun üzerine, Fakîh İsa el Hakkârî, Seyfeddin el Meştub el-Hakkarî’yi ikna edip Salâhaddin’in tarafına çekti.”
İsa el-Hakkarî o ve kardeşi âlim ve zahid ve komutanlar… İsa el Hakkâri ve kardeşi büyük mücahid Zahiruddin el-Hakkâri, Kudüs aşkı ile çöllerde iken kayboldular, Bedevilerden kılavuz bulup yollarını bulmayı umdular. Ama… Bedeviler… Sözde yol gösterecek… Ne anlarlardı ilimden, cihaddan! Koca fakihi, o âlim mücahidi ve kardeşini tuzağa düşürüp birkaç kuruş karşılığında Haçlılara sattılar.
Aziz Kudüs, fethedildiğinde Mescid-i Aksa’yı putlardan, resimlerden İsa El Hakkarî temizledi, Haçlı izlerini o sildi, Mescid üzerindeki küfür perdesini o kaldırdı. Kudüs’ün yönetimi de onun ailesine bırakıldı. Orayı en iyi onlar korurdu. Kudüs’ün fetih sonrası emiri Zahiruddin el Hakkâri Akka o uğurda Akka önlerinde şehadet şerbeti içti.
El Meştub, özel birlikler komutanı… Tarihin en büyük komutanlarından biri… Selahaddin’in can dostu, kaleler fetheden, özel noktaları koruyan büyük asker… O ve Ebu Heyca El Kürdi’nin bulunduğu yerde düşmana eman yoktu. El Meştub esir düştüğünde Selahaddin, onun için adeta hazinesini boşalttı.
Hedef Kudüs iken yoruldum, demezlerdi. Hedef Kudüs iken onlar Hakkarî nere, Erbil nere, Kudüs nere, demezlerdi.
“Aslan Yürekli” lakaplı Frenk Kralı Rişard, Kudüs önlerine geldiğinde onunla Kudüs muhafızı El Meştub görüştü.
Kral, diplomatik olarak kendisine denk olmayan biriyle karşı karşıya olmanın şımarıklığıyla konuşuyordu.
El Meştub onu dinledi ve “Tamamımız ölmedikçe şehri teslim etmeyeceğiz. İçimizden her biri, sizden ileri gelen elli kişiyi öldürmedikçe de öldürülmeyecek dedi.” Selahaddin’i görmeyen krala Selahaddin’in askerlerinin Kudüs duyarlılığını ispat eyledi.
Kudüs savunmasında bir ara üzülmüşler, Selahaddin’e hep bizimle mi uğraşacaksın, biraz da şu mal toplamaktan cihad etmeye zaman bulmayan adamlara bak, demişlerdi. Bir dost sitemiydi bu. Selahaddin, çaresizdi, bir daha onların gözlerine baktı. “Emret efendimiz, siz ne dersiniz biz sadece onu yaparız” dediler, Selehaddin onların bu yüksek sadakati karşısında herkesin önünde ağladı.
El Meştub el Hakkarî o tarihi günde “Efendim! Bizler boyunlarımızı uzatmış, senin emrini beklemekteyiz. Allah`a yemin ederiz ki aramızdan hiç kimse ölünceye kadar sana yardım etmekten geri dönmeyecektir” diyordu.
Emirlerin büyüğü Ebu’l Heyca ise hasta yatağında bile “Burada öyle beklemeyelim, dışarı çıkıp boyunlarını vuralım” diye haykırıyordu.
Bütün bunları bilip de şimdi bizimle niye uğraşıyorlar? Bizi niye Marksistleştirip tarih dışına atmak istiyorlar? Bizi niye uç meşrep, uç mezhep laubaliliklerine çekip etkisizleştirmek, bunları iş edinen her kim varsa onu üzerimize salmak istiyorlar? Diye soruyoruz. Çok yersiz bir soru değil mi? Bu…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.