İdeolojik Değil, Pedagojik Eğitim
Milli Eğitim Bakanlığınca;2010 yılı 18.Eğitim Şûrası'nın kararları dikkate alınarak hazırlanan ve Meclis'e sunulan kanun uygulamaya konuluyor. Formül şu: 4+4+4=12 Bu formülle "28 Şubat Darbesi"nin bir uygulaması olan "kesintisiz zorunlu eğitim" uygulaması
Milli Eğitim Bakanlığınca;2010 yılı 18.Eğitim Şûrası'nın kararları dikkate alınarak hazırlanan ve Meclis'e sunulan kanun uygulamaya konuluyor. Formül şu: 4+4+4=12 Bu formülle "28 Şubat Darbesi"nin bir uygulaması olan "kesintisiz zorunlu eğitim" uygulamasına son veriliyor; ancak "zorunluluk süresi" 8 yıldan 12 yıla çıkarılarak "kademeli sistem" getiriliyor.
Eğitim; toplumu oluşturan bireylerin mevcut sistemin ekseni doğrultusunda bir kalıba sokma çalışması değildir. Bireylerin, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda geleceği inşa etme sanatıdır. Eğitimin merkezinde "insan" vardır. İnsanın fıtri özelikleri göz önünde bulundurularak eğitim modelleri oluşturulmalıdır. Bu yapıya uygun düşmeyen tüm eğitim modelleri hüsranla neticelenmeye mahkûmdur.
Türkiye de Cumhuriyetin ilanı birlikte insanın fıtri özelikleri ve ihtiyaçları göz ardı edilmiş, batılı eğitim modelleri körü körüne kes-kopyala-yapıştır mantığı ile ülke halkına uygulatılmıştır. Bu bağlamda eğitim sistemi yaz-boz tahtasından öteye geçememiştir. Çünkü burada ülkenin geleceğini inşa eden nesil’e yaklaşım insan merkezli pedagojik eğitim değil, “Kemalist ideolojik sistemi” halka enjekte etme yöntemidir. Bunun en bariz uygulaması halkın inanç, örf, adet ve geleneklerini hiçe sayarak baskı ve totaliter rejimlerin uygulamalarını ürünü olan “Karma Eğitim” sistemidir. Bu anlayış, uzun süredir var olmasına rağmen, 28 Şubat'ın darbeci zihniyeti ile oluşturduğu kararlardan sonra, daha da bir inatla devam ettirilme sürecine girmiştir.
Sürekli gelişen ve değişen dünyamızda ırkçı, insan hak ve hürriyetlerine, farklılıklara kapalı, tek tipçi, üstelik hala üstten alta kumanda edilen hiyerarşik yapılanmasıyla ve standart müfredatıyla bu günkü eğitim sisteminin insanlığa sunacağı hiçbir katkı kalmamıştır. Resmi eğitim vasıtasıyla iç ve dış tehdit üzerinden tanımlanan bir ulusal kimlikle ve “önce güvenlik” diyerek her türlü hakkın kullanımının ve özgür düşüncenin devletin güvenliğine tehlike olarak gören bir anlayışla bugüne kadar eğitim başta olmak üzere, hiçbir sorunumuzu çözülmemiştir.
Türkiye de uygulamaya konan eğitim sisteminin kopyalandığı Batılı ülkeler; Karma eğitim uygulamalarını terk etme sürecine girdikleri halde, bizde hala inatla sürdürülmeye çalışılmaktadır. Karma eğitimin olduğu yerde zorunlu eğitimi artırmak büyük maddi ve manevi zararlar getirecektir. Batılı eğitim bilimciler; insanın doğasına aykırı uygulamaları nedeniyle yapmış oldukları araştırma sonuçlarında, Karma eğitimin toplumda kadın–erkek eşitliğine hizmet etmediğini, kadınların ezilmesini ve horlanmasını önlemediğini, aksine bunları sistematik hale getirdiğini, aile bağları ve sosyal dokuyu bozduğu, şiddeti arttırdığı bilimsel verilerle ispatlanmıştır.
Ülkemize gelince, çağdaşlık, modernlik, laiklik ileri sürülerek öyle bir ön yargı oluşturulmuştur ki, kız erkek ayrı sınıflarda ders yapılmasını teklif etmek bile büyük bir cesaret istemektedir. Karma eğitimin zararından söz edilse, kıyameti koparacak bir zihniyetle karşılaşırız. Dünyadaki değişimi görmekten aciz, deve kuşu misali kafasını kuma gömmüş, gündüzü geceye dönüştürme gayreti içerisindeler.
Mardin İlimiz Bilge Köyü'nde, 2009 yılında, 44 kişi yakınları tarafından katliama tabi tutulmuştu. O sıralarda vahşet özelliği taşıyan başka olaylar da yaşanmıştı. Bu olayların etkisiyle olacak ki, Mardin Valisi Hasan Duruer'in şu sözleri basına yansıdı: "Güneydoğu'da karma eğitim sebebiyle, aileler 13 yaşından sonra çocuklarını okula göndermemektedir. Ayrı sınıflar oluşturulması yerinde olur." Aslında bu sözler, insanın yapısı ve Türkiye gerçekleri üzerinde gözlem yapma üzerine kurulmuştu. Bunun böyle olduğu herkesçe de bilinmektedir. Türkiye ve dünyayı şoke eden bir olay böyle sözler de, olayın sıcaklığı geçtikten sonra unutulup gidiyor.
Fakat oluşturulan tabular ve zihinlerdeki kompleksli anlayış sebebiyle, kimse bu konuda tartışma açmayı bile cesaret edememektedir. Ak Parti Hükümetteki 10 yıla yaklaşan iktidar sürecinde Eğitime yönelik halkın beklentilerine karşılık verebilecek bir politika üretmekten aciz kalmıştır. Milli Eğitim Bakanlığındaki icraatları halkı tatmin etmemektedir. Hükümetin yaptığı yüzeysel icraatlar bu konudaki sorunlara çözüm üretememiştir. Milli Eğitim Bakanlığınca meclise sunulan son “kesintili zorunlu eğitim” yasa teklifi şekilcilikten ibaret olup, köklü çözümler üretmekten aciz kalmaktadır.
Karma eğitimin olduğu yerde zorunlu eğitimi artırmak büyük maddi ve manevi zararlar getirecektir. Zorunlu eğitim diye diretenlerin veya getirmeye çalışanların inançlı muhafazakâr kesim olması düşündürücüdür. Çünkü Müslümanların hassasiyetleri düşünülmeden yapılan bu işte bu zorbalıkla yapılacak olan zorunlu eğitim yüzünden birçok kız çocuğu inancı gereği örtüsünü terk edecek ve birçok kız çocuğu 15 yaşından sonra örtünmüş ise açılmak zorunda kalacaktır. Bu açılma ve saçılma işine alışanlara kolay gelebilir. Ama hassasiyetleri olan kesimlerin böyle açılma ve saçılma zilletine sokmaya kimsenin hakkı yoktur.
Bakanlıkça yapılacak olan "kesintisiz eğitim"i "kesintili" yapınca problem sona erecek gibi algılanmasın, zira 28 Şubat sürecinin bir uygulamasından daha kurtulduk gibi kısmı ve şekli bir sevinç, mağdurların mağduriyetini telafi etmeyecek, bilakis yeni sorunlar ortaya çıkaracaktır. Zorunlu eğitimin süresini 8 yıldan 12 yıla çıkarmak bir marifet olarak gösterilmesi şekilcilikten öte bir önem arz etmemektedir.
Bakanlığının sırf gelişmiş ülkelerde süre uzun diye “Zorunlu eğitim” süresinin uzatılması hangi derde çare olacak? Halkın yaşamı ve değerleri ile aile ortamı tekrar göz ardı edilmiş, batı taklitçiliği farklı bir kulvarda sürmeye devam etmektedir.
Devlet, yeni getirilecek sisteme göre vatandaşın çocuğunu daha 6 yaşından itibaren "laik eğitim" içine alacak ve 19 yaşına kadar, kişiliğinin, inançlarının ve duygusal değerlerinin, fikri yönelimlerinin biçimlendiği ve adeta kemikleştiği dönemde, tam 13 yıl boyunca karma eğitim modeli ile mevcut sisteme göre işleyecek, yön verecektir. Buda halkımızın yaşam ve inanç değerleri ile zıt düşmektedir.
Oysaki çağdaş dünya ülkelerinde devletler eğitim sistemlerini halkının istek ve inançlarına uygun modellerle şekillendirmektedirler. Bizde ise tepeden inme, ideolojik ve devleti önceleyen bir yapı oluşturulmuştur. Zorunlu eğitim süresinin uzunluluğu ülke gerçekliği ve toplumun yapısına uymamaktadır. Vatandaş çocuğunu eğitimin her kademesinde istediği zaman inanç ve fikir bakımından nasıl biçimlendirileceğine karar verebilmelidir.
Eğitim gönüllülerinin ve eğitim camiasının bir an önce kızların ayrı, erkeklerin de ayrı eğitim alabilecekleri uygun ortamlar oluşturmak için harekete geçmeleri gerekmektedir. Dünya gerçekleri budur. Türkiye, bu gerçeklerden habersiz hareket etmemelidir. Hareket ederse gençliğine yazık eder. Bugün ülkemizin en büyük zenginliği genç nüfusudur ve bu nüfusun eğitilmesi lazımdır.
Milli Eğitim Bakanlığının hazırladığı yasa teklifi Meclis'e geliyor. Yasalaşmadan önce başta siyasiler olmak üzere tüm duyarlı sivil toplum kuruluşları ülkenin geleceğinden önemli bir mihenk taşı olan eğitim modelinin teşekkülü üzerinde taşıdıkları sorumluluklarının gereğini bir an önce yapmalıdırlar. Aksi takdirde gelecekte toplumu birbirine düşüren maddi ve manevi değerlerini ayaklar altına alan nesillerin türememesi için bir an önce TBMM’deki Milli Eğitim Komisyonuna gerekli hassasiyetlerini bildirmeleri gereğini bir borç biliyoruz.
Diyarbakır İmam Hatip Mezunları yardımlaşma ve Dayanışma Derneği olarak; aşağıda sırladığımız hususların başta Hükümet olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığınca göz önünde bulundurularak yasanın yeniden dizayn edilmesini talep ediyoruz.
1- Din ve Ahlak bilgisi dersin yerine “Kur’an Kerim” eğitimi müfredata yer almalıdır.
2- Eğitim sistemi toplumun inanç ve kültür değerleri de hesaba katılarak dizayn edilsin.
3- Karma eğitime son verilsin. Ya da çocuklarını kız-erkek karma eğitim verilen okullarda değil de, ayrı okullarda okutmak isteyen veliler için buna yönelik okullar tahsis edilsin. Dileyen çocuğunu karma eğitim verilen okula, dileyen de kızını kız okuluna, oğlunu erkek okuluna gönderebilsin.
4-Çocukların ergenlik yaşları dikkate alınarak, okullarda dini vecibelerini yerine getirebilmelerine yönelik tedbirler alınsın. Kız çocukları eğitimin her kademesinde başörtüsü takabilsin. Dileyen öğrenciler için, okulunda namazlarını eda edebilecekleri mescitler yapılsın.
5-Mecburi eğitim velilerin isteğine bağlı hale gelsin. Veli istediği zaman çocuğunu eğitimden çekme hakkına sahip olsun. Çocukların inanç ve fikir bakımından nasıl biçimlendirileceğine aileleri karar versin.
6-Her anne ve babaya, kendi inançları doğrultusunda çocuklarına dini eğitim sağlayabileceği özel okulların açılmasına imkân tanınmalı;
7-Din ve inanca dayalı kılık ve kıyafet her bakımından bir hak olarak tanınmalı ve hayatın her sayfasında serbest olmalı; kamu görevlileri ve öğrenciler için kılık ve kıyafet uygulamaları, inançların gereğini yerine getirmeye engel olmayacak şekilde düzenlenmelidir.
İbrahim GÖKDEMİR
İmam Hatip Mezunları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.