İlahi azabın sebebi; ölçü ve tartıda hile:
“Ölçü ve tartıyı tam ve doğru yapınız, insanların eşyalarını eksik vermeyiniz, yeryüzünde dirlik-düzen sağlandıktan sonra orada bozgunculuk çıkarmayınız. Eğer mümin kimseler iseniz, sizin için hayırlı olan tutum budur.”
“Ölçü ve tartıyı tam ve doğru yapınız, insanların eşyalarını eksik vermeyiniz, yeryüzünde dirlik-düzen sağlandıktan sonra orada bozgunculuk çıkarmayınız. Eğer mümin kimseler iseniz, sizin için hayırlı olan tutum budur.” (Araf: 85)
Bu hitap Şuayb aleyhisselamın diliyle Medyen halkına yapılmış ise de tüm insanlaradır, hüküm umumidir. Yani “Alışverişlerinizde ölçü ve tartıyı doğru ve eksiksiz yapın. Alırken fazladan almak, verirken eksik vermek için ölçü ve tartı aletlerinizin ayarında oynayarak başkalarının hakkını uhdenize geçirmeyin. Satış esnasında karşıdakinin göremeyeceği şekilde bir hile yaparak hakkını eksiltmeyin. Hakkınız olmadığı halde insanların emeğine konmak veya ucuza kapmak için mallarının değerini düşürmekle de haklarını yok saymayın.”
Buradaki ölçü ve tartıda hile yapılmasının yasaklanması, sadece ticari alanla sınırlı değildir. Bilakis sosyal hayatın tüm alanları ve yönleriyle de alakalıdır. Bu hükmün kapsamına hileli yollarla başkalarının malını kötüleyip değerini düşürmek gibi tüm hukuki haklarda olduğu gibi, ilmi ve beceri kabiliyetler, ahlaki faziletler gibi manevi haklar ve onursal değerler de dahildir. Bunları gizlemek veya yerlerini değiştirmek haramdır, emek hırsızlığıdır.
Şu halde bir kimsenin ilim, ahlâk, fazilet, güzel edep ve mesleki kabiliyet gibi herhangi bir üstünlüğünü gizleyerek mertebesini düşürmek veya dünyevi herhangi bir garazdan dolayı birinin hakkını bir başkasına kayırmak da haramdır. Örneğin bir mülakat esnasında birinin hak ettiği puanlarını kırmak veya birine torpil geçerek fazladan puan vermek de bu kapsama dahildir.
Rivayetlere göre Medyen halkı, beldelerine gelen yabancıların akçalarını, dirhemlerini alırlar ve bu kaç paradır diyerek onu paramparça eder, sonra da ondan bu parayı hurda olarak eksik bir değerle satın alırlar veyahut da o paranın bedeli olarak ona kalp (sahte) para verirlerdi. Şuayb aleyhisselam bu tutumlarından dolayı eleştirdiğinde ona: “Sen mallarımızda istediğimiz gibi tasarruf etmemize niye engel oluyorsun” diye çıkışırlardı.
Allahu Teâlâ’nın, bu tarz hile yapanlar hakkında mutaffifin suresinin hemen başında şöyle buyurur: “Ölçü ve tartıda noksanlık yapanların vay haline, (Azap ve helak onlar içindir). Ki, onlar insanlardan alırken tam ölçüp tartarlar. İnsanlara vermek için ölçtüklerinde veya tarttıklarında ise noksan ölçüp tartarlar. Onlar büyük bir gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı? İnsanların Alemlerin Rabbi için divan duracakları günde.” (Mutaffifîn, 1-6)
Bu ayetlerin nüzul sebebi hakkında Nesai’nin İbn Abbas’tan (ra) aktardığı bir rivayette, şöyle denil-mektedir: “Resulüllah sallallahu aleyhi vesellem, Medine’ye hicret ettiğinde Medine halkının çoğu veya bir kısmı ölçü ve tartıyı hileli kullanmakta idiler. Bu sebeple Medine’de ilkin bu sure nazil oldu. Bunun üzerine Medine halkı hemen toparladı, ölçü ve tartı konusunda dikkatli olmaya başladılar. El-Ferra’ diyor ki: “O günden itibaren Medineliler ölçü ve tartıyı tamam kullanmakta insanların en dikkatlisi oldular.”
Yine İbni Abbas’ın (ra) bu konuda şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Resulüllah sallallahu aleyhi vesellem, Medine’ye ayak basar basmaz ilk inen sure bu olmuştur. Çünkü Medineliler arasında öyleleri vardı ki, satın aldıklarında ölçeği iyice doldurarak alırlardı; satınca da eksilterek verirlerdi. Bu sure inince bu tür hileden vazgeçtiler, ölçü ve tartıyı doğru kullanmaya başladılar. Onların bu güzel davranışı halen devam etmektedir.”
Bir başka cemaat ise, bu ayetlerin Ebu Cüheyne adında bir adam hakkında indiğini söylemiştir. Rivayete göre, bu adamın iki ayrı ölçeği bulunuyordu, biriyle satın alır, diğeriyle satış yapardı. Bu rivayetler Ebu Hüreyre’den (ra) nakledilmiştir. (İbn Kesir Tefsiri: 4/483)
Resulüllah sallallahu aleyhi vesellem, ticaret erbabına ölçü ve tartıyı tam kullanmalarını sık sık tavsiye etmiş, aksi bir tutumun helaklerine sebep olacağını bildirmiştir: İbn Abbas (ra) diyor ki: Resulüllah sallallahu aleyhi vesellem ölçü ve tartı ile meşgul olanlara şöyle buyurdu: “Şüphesiz siz öyle bir işe ve duruma sahip çıktınız ki, sizden önce gelip geçen ümmetler o yüzden helak olmuştur.” (Etterğib Vetterhib: 3/227)
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, Medine’ye hicret edince, ilk yaptığı icraatlerden biri de Müslümanlar için bir Pazar yeri kurmak oldu. Kendisi bizzat zaman zaman Pazar mahalline gider piyasayı denetlerdi. Bir gün yine pazarı dolaşırken tahıl satan bir tezgahın yanına vardı, elini tahılın içine sokunca altının ıslak olduğunu gördü. Sebebini sorduğunda ise adam yağan yağmurdan ıslandığını söyledi. Bunun üzerine sahibine: “Bunun böyle olduğunu müşteriye göstersen ya! Bizi aldatan bizden değildir, buyurdu.” (Buhari Fiten: 7)
Abdullah İbn Ömer (ra) diyor ki: Resulüllah sallallahu aleyhi vesellem bize yönelerek şöyle buyurdu: “Ey Muhacirler topluluğu! Beş şey, beş olay var ki onlarla mübtelâ olup denendiğiniz zaman -ki onlara ulaşmanızdan Allah’a sığınırım- çok dikkatli olmanız gerekir:
1- Bir kavim ve millette fuhuş ortaya çıkıp onu alenen işledikleri takdirde, mutlaka onlar arasında taun (öldürücü, bulaşıcı salgın hastalıklar) ve kendilerinden önce gelip geçen seleflerinde olmayan elemli, ıstıraplı rahatsızlıklar yaygınlaşır.
2- Ölçü ve tartıyı noksan kullandıkları takdirde mutlaka açlık, kıtlık, bereketsizlik ve feyizsizliğe; ağır sıkıntı gam ve üzüntülere ve hükümdarların zulmetmesi (hakimlerin adil olmayan kararler vermesi)ne yakalanırlar.
3- Mallarının zekâtını vermedikleri takdirde, gökten inecek yağmur ve bereketten mahrum kalırlar. Eğer hayvanlar olmasa onlara hiç de yağmur yağmaz.
4- Allah’ın ve Peygamberin emirlerini dinlemedikleri takdirde, Allah’u Teala onlara kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eyler de ellerinde bulunan servetlerin bir kısmını alıp götürürler.
5- Hükümdarlar ve devlet adamları Allah’ın kitabıyla hükmetmedikleri ve Allah’ın indirdiği hükümleri seçip beğenmedikleri takdirde, mutlaka Allah onların arasında kin, nefret, ayrılık, bölünme, ülfetsizlik, samimiyetsizlik ve birlik ile dirlikleri bozgunculuk havasını doğurur.” (İbni mace, fiten: 22)
Yukarıda mealini verdiğimiz ayeti kerimeler ve hadisi şerifler, bir sosyal yapıdaki fertlerin birbirine karşı güvenini sarsan; kardeşlik bağlarını koparan, maddeyi ön plana çıkaran önemli bir hastalığa dikkat çekmektedir. Zira insan mutluluğunun temeli, iman düzeyinde yükselen hak ve adalettir. Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse için hak ve adalet, kendi aleyhine de olsa her şeyin üstündedir. Şüphesiz tahkiki iman bundan başkasını kabul etmez.
Ölçü ve tartıda hile yapma konusunun kapsamı hayli geniştir: İmalattan ham maddenin karışımına, toptancıdan perakendeciye ve devletin kontrolünden sivil toplumdaki otokontrol mekanizmalarına kadar uzanan geniş bir yelpazedir. Ölçü ve tartıda hile yapmak hak ve adaleti, merhamet ve şefkati önce ferdin ruhundan, sonra ailesinden, sonra da çevresinden siler götürür. Böyle bir ortamda din, ahlak, fazilet ve kardeşlik sadece kelimenin dar kalıbına sıkışıp kalır.
Toplumun bütün kesimleri az ya da çok bir şekilde ticaretin içindedir. İnsanlar ya alıcı ya da satıcıdır. Ticaret için kurulan tezgâhlara uğramayan hemen hemen kimse yoktur. Bu cihetle, herhangi bir ticari tezgahta hile yaptığına şahit olduğumuzda en azından imaen de olsa bunu sahibine hissettirmekle uyarmamız gerekir. Zira bu gibi muamele tarzına göz yummak münkeri hoş görmek olur ki, bütün bir toplumu ifsada götürecek ve belki yok edecek kadar bir tehlikelidir.
Günümüzde en çok şahit olduğumuz kötü huylardan biri de göz göre göre bazı hilelerin yapılıyor olmasıdır. Mesela adam alıcıysa iki kilo sebze almak için bütün tezgahı karıştırıyorsa hem sahibine hem de diğer müşterilere zarar verdiği muhakkaktır. Sahibinin izni olmadan seçerek almak doğru olmadığı gibi, satarken de çürük ve ezikleri alta, temiz ve gösterişli taneleri üste bırakarak satmak da caiz değildir, haramdır, vebaldir.
Kur’an’da ölçü ve tartıda hile yapan Medyen halkının ilahi hışma uğrayıp helak edilmeleri tarihi bir misal olarak tam on bir yerde anılmaktadır. Bunun sebebi sonradan gelen nesillerin ibret alması içindir. Nitekim Şuayb aleyhisselam, Medyen ve Eyke halklarını uyarırken: “Sizden öncekiler, malca ve evlatça sizden daha güçlü idiler, ama bu onları Allah’ın gönderdiği azaptan kurtaramadı. O halde ibret almaz mısınız?” demektedir.
Yine Mutaffifin Suresinin 1-6. ayetlerinde ölçü ve tartıyı doğru kullanmayanlar, hilekar sıfatıyla anılmış ve “veyl” yani helak edici azap ve yıkım ile tehdit edilerek alçaltılmışlar. Bu ürkütücü bir tablodur. Ölçü ve tartıyı doğru kullanmayıp hileli iş yapan kimse, keyfi olarak başkasının hakkına tenezzül ettiği için bu sıfatla damgalanmıştır.
Sonuç olarak toplumun her ferdini ilgilendiren ticari muamelede dürüstlük, akidemiz ve ahlakımızın bir gereğidir. Bu dürüstlük misyonuyla Müslüman tüccarlar, İslam’ı yüzyıllarca dünyanın değişik bölgelerine yaymış, savaşa ihtiyaç bırakmadan ticaret ahlakıyla kitleleri İslam’a kazandırmışlardır. Mesela İslam’ın Güneydoğu Asya ülkelerine yayılması, tamamen dürüst ticari ilişkiler sayesinde gerçekleşmiştir.
Bu bağlamda ticaretle uğraşan Müslümanlar, ticaretini İslami kurallar dahilinde yaparlarken bu işi bir kazanç vesilesiyle birlikte aynı zamanda bir tebliğ aracı olarak da kullanmalıdırlar. Onların kuracakları her bir ticari anlaşma, aynı zamanda bir tanışma, yakınlaşma ve tebliğ ortamı fırsatını doğurmaktadır. Peygamberimiz (sav)in şu müjdesi ise bütün mükafatların üstündedir. “Dosdoğru ve güvenilir olan tüccar, peygamberlerle, Sıddıklarla, şehitlerle ve salihlerle beraberdir.” (Tirmizi)
Mehmet Şenlik
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.