İhsan GÜZELER
İnsana Lazım Olan Toprak-3
BÖLÜM 3
Boya badanası dökülmüş kimi yerlerde örümcek ağlarına tutunmuş boya parçacıkları iş yerinin ilk göze çarpan detaylarındandı. Kapı ve cam mekanın ahşap pervazları çürümüş, verniği yok olup gitmişti. Büro niyetine kullanılan bu iş yerinin orta yerinde kaplaması kalkmış eski ahşap bir masa masanın önünde sunni deriden kaplanmış bir çift sandalye,sandalyelerin ortasında bir sehpa bulunmaktaydı. İş yerinin imajına uymayan tek şey masanın arkasında duran büyük çelik para kasasıydı. Diğer eşyalara göre temiz ve yeniydi...
Masanın arkasında başı kel, yüzü kırışık, ince badem bıyıklı, kambur belli ufak tefek yaşlı bir adam otururmaktaydı. Bu adam ilçenin meşhur tefeci ve kan emicisi Enver idi. Enver haram varken helale tenezzül etmeyecek kadar karaktersiz ve bir o kadar acımasızdı. Serveti hesaplanamayacak kadar çok fakat yiyip içmesi yok denilecek kadar azdı. Yolda görenin dilenci sanacağı kadar pejmürde ve bir o kadar bakımsızdı. Kısacası sahibi olduğu malın maliki değil bekçi köpeğiydi.
Enver elinde kalem, önünde eskimiş bir ajanda, sinir bozucu bir ses çıkaran küçük bir hesap makinası ile bir hesabın içindeydi. Kim bilir kimin ocağına incir ağacı dikip kimin hesabını katlamak ile meşguldü.
İşi başından aşkın olmakla beraber başını mesken edinmek isteyen siyah bir sinek durmadan onu rahatsız ediyor o kovdukça biraz uzaklaşan sinek, az sonra tekrar aynı yere konuyordu...
Dikkatini toparlamasına engel olan sinek eline geçse parçalayacak belki de sinirden yiyecekti. Bir eli hesapta öbür eli sineğin peşindeydi. ’Allah belanı versin senin’ diyerek beddua etti sineğe..
-Selamun aleyküm Enver bey
Enver
-Aleyküm selam dedi başı önünde olduğu halde...
Başını kaldırıp sesin sahibini karşısında görünce şaşırdı. Enver şaşırmakta haklıydı. Çünkü Mustafa tüm ilçede dindarlık ve dürüstlük ile nam yapmış, helal ve harama azami derecede önem veren biriydi...
Enver ayağa kalkıp eli ile sandalyelerden birini işaret etti.
-Buyur şöyle otur dedi.
Gösterilen yere oturan mustafa göz ucu ile içeriyi süzdü. İçerinin bakımsızlık ve kiri gözünden kaçmadı.
-Hoşgeldin dedi Enver bey
-Hoşbulduk dedi Mustafa
Enver eline tuşlu telefonu alarak arama yaptı.
-Alo... "Bize iki çay getir dedi" karşısındakine
Mustafa 'kalsın' dese de Enver oralı olmayarak çayları sipariş etti. Telefonu sonlandırıp cebine koydu. Masasını üstünde dağınık duran eşyaları toparlayarak arkasında duran çelik para kasasına yerleştirdi. Kasanın kapısını kapatıp itina ile kilitleyerek kilidi saklarcasına cebine koydu.
İçeri giren çaycı çocuk süratle çayları bırakıp geldiği gibi hızla gitti.
Enver çayına şeker atıp bir yudum içti.
-Tekrar hoşgeldin Mustafa dedi.
-Hoş bulduk Enver bey...
-Hayırdır sen buraya gelir miydin?
Mustafa sıkılgan bir ifade ile yanıt verdi.
-Sana bir işim düştü Enver bey
-İşi düşmeyen gelmez zaten dedi ve güldü.
Mustafa keyifsiz bir yüz hattı ile;
-"Bana yetmişbeş bin lazım, gelecek sene ekin biçme vaktinde geri öderim" dedi utanarak...
Enver in içi kıpır kıpır oldu. Küçük tatlı bir mide krampı yaşadı. Kafasından kazancını hesapladı gözünün önünden paralar gelip geçti;
-Ne yapacaksın bu kadar parayı? Hem bu sene mahsul kaldırmadın mı?
-Kaldırdım ama... Biliyorsun babam hastaydı onu ameliyat ettirmek zorunda kaldık. Elde avuçta ne var ne yok bitti. Yetmedi bir akrabadan borç aldım. Sağolsun işimizi gördü. Şimdi de ona lazım olmuş. Ay başına kadar ödemem lazım. Senin yanına gelmekten başka çarem kalmadı...
Enver üzülmüş gibi yapsa da içten içe sevinç naraları atıyordu. Yapmacık bir ifade ile
-Üzüldüm dedi... Baban nasıl iyileşti mi?
-Hamdolsun iyi... Allah başımızdan eksik etmesin...
-Amin
Enver yumuşak bir ifade ile;
-Biliyorsun biz kadri hasen borç vermeyiz dedi sevimli görünmeye çalışarak!
Çaressizce iç çeken Mustafa
-Biliyorum, dedi
-Öyleyse hesabını yapalım. Fakat,senin için elimden geleni yaparım şüphen olmasın.
Mustafa istihza ile;
-Şüphem yok dedi.
-Fakat dedi Enver ve ekledi
-Bana bir teminat vermen ya da bir kefil göstermen lazım. Biliyorsun zaman kötü...
Mustafa umursamaz bir eda ile;
-Evimi hipotek edersin dedi.
Enver baş ile onay verdi..
Kısa bir sessizlik ve çaylardan içilen bir iki yudumdan sonra Enver çelik para kasından ajandasını çıkarıp önüne koydu. Hesap makinasını eline alıp hesap yapmaya ve bir şeyler yazmaya başladı... O hesap ile uğraşırken Mustafa vicdanı ile savaş halindeydi.
‘Çık git’ diyordu vicdanı, ‘Allah büyük sakın faize bulaşma’...
Şeytan ise yanıbaşında durmuş 'Müslüman adam vediği sözde durmalı sözü için herşeyi yapmalı. Hem faize keyfi bulaşmıyorsun ki... Ödemenin süresi de çok yaklaştı’ diye vesveseler ile onu kalması konusunda telkin ediyordu..
Bir cenahtan diğerine savrulan Mustafa karar veremiyor gittikçe daralıyordu. Göğsüne bir kaya parçası bırakılmış gibi hissetti kendini. Zor nefes alıyor sağlıklı düşünemiyordu..
‘’La havle vela kuvvete illa billah’’ dedi kendinin duyabileceği bir ses ile... Lanet getirdi şeytana...
Vicdanı dile geldi. Ona geçen cuma hutbede imamın okuduğu bir ayeti hatırlattı...
‘Faiz alıp veren Allah ve Resulüne savaş açmıştır.’
Mustafa'nın tüyleri ürperdi vücuduna bir sıcaklık dalgası yayıldı.
İç sesi ‘Ne yapıyorsun, Allah ve resulü ne savaş mı açıyorsun. Sen kimsin ki buna cüret edersin. Kalk ve uzaklaş buradan’ dedi.
Mustafa ani bir hareketle ayağa kalkıp
-Ben vazgeçtim dayı dedi.
Sesi kararlı ve tok çıkmıştı.
Enver gömüldüğü katlama hesabından başını kaldırıp Mustafa ya baktı, yüzü değişti rengi karardı. Şaşkınlığı ses tonuna yansımıştı;
-Vaz mı geçtin?...
Mustafa tereddüt etmeden
-Evet dedi
-Neden vazgeçtin peki?
-Yapamam dedi mustafa başını önüne eğerek ‘yapmamalıyım’ diye ekledi.
-Madem vazgeçecektin ne diye beni uğraştırıyorsun?
Ses sonu kabalaşmıştı.
Mustafa gözlerini yerden kaldırıp Enver'in gözlerine dikti.
-Aklıma hocanın hutbede söylediği bir söz geldi... Ondan vazgeçtim dedi...
-Ne dedi hoca
-Faiz alıp veren Allah'a ve Resulüne savaş açmıştır demişti.
Enver'in öfkeden yüzü siyahlaştı. Ağır hareketler ile yerinden kalkıp eli ile kapıyı işaret etti.
-Çık git işyerimden dedi sertçe...
-Gidiyorum zaten dedi mustafa kapıya yönelerek
Enver ses tonunu daha da yükselterek...
-Git hocadan borç para al.... Bakalım verecek mi.... Bir daha da buraya gelme anladın mı diyerek bağırdı
-Anladım dedi Mustafa sakin bir ses tonu ile...
Şeytan olup biten karşısında afallamıştı. Uzun süredir emek verdiği adamın tuzağından kopup uzaklamasını şaşkın gözlerle izlemekteydi.
'Ben de sana bunu ödetmezsem bana lanet olsun' diyerek Mustafa'nın peşinden çıktı.
Mustafa az ileride bulunan camiye girip önce abdest aldı ardından öğle namazını kıldı.
Ellerini semaya kaldırıp tövbe etti, borcu için Allah tan yardım istedi.
Şeytan caminin karşısında durmuş onu bekliyordu.
Az sonra gördükleri onu küle çevirdi.
Mustafa haberinin olmadığı bir korumanın altına girmişti.
Etrafında bir düzine melek onu çevrelemiş aynı zamanda ona dua ediyordu..
Şeytan var gücü ile kaçıp oradan uzaklaştı...
Devamı gelecek...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.