Menderes YILDIRIM
İslam'ın mektepleri -3 Frengistan Sahilleri
Kur'an ve onun uygulanmış şekli olan Sünnet gibi ana mekteplerden beslenen yüce İslam'ın muhtelif mekteplerinden bahsetmek mümkündür. Bunlardan bazılarına değinmiştik; Filistin, Kudüs Mektepleri gibi. Kadim deyimle, “Frengistan” Mektebinden ve muhaceratta oluşan, oluşmakta olan, “Çağdaş İslam Mektebi” de diyebileceğimiz mektebimizden bahsedeceğiz.
Bediüzzaman; “Hind, Rus(Tiflis) ve İngiliz mekteplerinde eğitim gören İslam evlatlarından..” bahsetmektedir. İslam'ın ayak izleri, mektepler yeşertmiştir. “Afganistan, Kafkas-Çeçen, Hicaz, Mısır, Buhara-Semerkand, Kerbela, Batman, Konya, Endülüs-Kordoba, Bosna mektepleri...” gibi. Frengistan da İslam'ın Anakarası karıştıkça artan müminleriyle önem kazanmaktadır.
Frenk ülkesi diyebileceğimiz Avrupa, Haçlı savaşlarından günümüze kadar, bizden çok şey aldı. Reform, Rönesans ve aydınlanma süreci… gibi. Kapitalin ilah olduğu “emperyalizm” ise; kendi imalatları olup 150 yıldır, ezici maddi gücüyle, “halklara rağmen rejim ve iktidarlar” ihraç ederek dramlar yaşatıyor. Artık Batı için sonun başlangıcı, insanlıktan gasp ettiklerini iade veya paylaşma devresidir diyebiliriz.
Frengistan'ın, kan ve gözyaşıyla elde ettiği kazanımlarını isteyerek vermeyeceği açık. Buralarda, yaralarımız için derman çıkaracak olanlar, Batı'daki Muhacir ve yerli Müslümanlar olabileceğinden; tarafeynin endişelenmemeleri gerekir. Kazanan insanlık olacaktır.
Ümmetin huzur ve refahı; İslam'ın Anakarası (Vahiy toprakları)'ndaki istikrarda olacağı açık. Bizdeki halka rağmen var olan iktidarlar, huzur ve güvenin en büyük engeli olmaya devam etmektedirler. Bunların dayanağı, “kıble(!)” olarak seçilen Batıdır.
Durumun izah ve teşhiri şarttır. Uluslararası kurumlar Batı'da olduğundan; Frenk Mektebinde Okuyanlar önem arz etmekte; zamanları kısıtlı, işleri ise fazladır.
Mazi-Müstakbel: Avrupa, Müslümanları değirmenlerinde öğütmek için almıştı. 1950'lerde giden Müslüman(!) halk ve toplulukların şimdilerde III. nesli oluşmuş durumda. I. Nesil, “En Alttakiler” olarak amele sınıfını oluşturdu. Örgütsüzdü. O demlerde, bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar ‘eğitimini tamamlayan, işini kurabilen' bir kesim oluşmuşsa da II. Nesil, ekseriyetle korumasız kaldı. Avantajları; “Dil bilme ve uyum sağlayabilmeleri gibi vasatlardı.
III. nesil; “Araf'ta” olsa da -muhtelif alanlarda- hareket imkân ve kabiliyeti en fazla olan kitle oldu. III. Nesil, üçe ayrıldı. Öze dönebilenler, sefahetle mankurtlaşanlar ve A'raftakiler.
“Sair ülkelerdeki statüko ve bizdeki 28 Şubat Süreci dayatmalarının Hicrete zorladığı azınlık ama etkin bir yargı-zindan ehlinin” Fireng Ülkelerindeki yapılanma ve gayretleri; Müslümanlara yeni bir heyecan vermiş. “Örgün toplum” olma yolunda “fark ve farkındalık” oluşturmuştur. Kazandıkları tecrübelerle, yakın gelecekte; Şark(Müslüman)'a nefes aldıracak “postmodern-inkılapçı(!)” neslimiz olabilirler.
Muhteşem Süleyman'ın dahi aşamadığı Viyana kapıları; Emperyalizm ve işbirlikçilerinin zulmünden kaçan MUHACİRLER'le çoktan aşıldı. Muhammed(a)'in yarenleri, Mesih(a)'i Sezar'a terk edenlerin diyarına yönelmiş; semavi din mensupları ve insanlık imtihanda! Yapılması gereken; “Çar-mıh” yerine, “güvercin yuvası ve örümcek(?) ağı!.. “ Maliyeti düşük! Değer ve yakışır insanlığa!” Çaresizlerin dilinde yinelenen Mesih(a)'ın feryadıdır; “..Allah'ın yardımcıları olacaklar nerde?”
Frengistan sahilleri; ümmetin mevcut kriz, kaos, katliamları için bir çok faydalar verebilecek bir zemindir. Çünkü; bizim bu gün “yaşadıklarımızı, geçmişte fazlasıyla yaşamış ve bunları bir şekilde aşabilmiş” bir Avrupa karşımızdadır. Ziya Paşa'nın dedikleri hala geçerlidir. “Diyar-ı Küfrü gezdim, beldeler, kaşaneler gördüm/Dolaştım Mülk-i İslam'ı bütün viraneler gördüm.”
Yüce İslam, dinamik bir hayatı önermektedir. “Yeryüzünde gezin görün... İlim Çin'de de olsa isteyiniz...” gibi adeta yaptırımı olan ilkelerimiz vardır. Sanayisi olsa da maneviyatı, irfanı tükenmiş bir Batı'da yaşayan kardeşlerimiz; mevcut bilim, teknik, sanat alanlarına bigâne kalmaz. Bu da; “Kuru dava değil bu ilm ister!”(Akif). Yol haritası bellidir.
Batı toplumu, günümüzdeki maddi kazanımlarını kolay kazanmadı. Aydınlanma ve sömürgecilikten önce; “Milyonları kırıp geçen salgın hastalıklar, Haçlı savaşları, Yüzyıl, Otuz Yıl ve Vesayet Savaşları...” on-milyonlarca sivili kırıp geçmiştir. Ortadoğu'nun şimdilik yaşadığı ‘fetret ve Beylikler Dönemi' Avrupa'nın yüzyıllarını karartmıştır.
Kötüsü; Batı, ağır bedellerle elde ettiği sosyal ve siyasi kazanımlarını; ‘insanlık onuru ve medeniyet' adına kullanabilme kültür ve hoşgörüsünden de uzak gibi. Oralı Beyaz Adam; keşfettiği kıtaların yerlilerini ve kültür miraslarını bile katledebilmiştir.
Bediüzzaman'ın “devir; tarikat değil, cemaat devridir” ifadesi; Batı'da, STK'ların şahsında somutlaşmış. Batı'nın yorgun ve yaşlı ama örgütlü insanı; iktidarların kaderini rahatlıkla belirleyebilmektedir.
Müslümanlar; bulunduğu toplumun kurulu düzeni için problemlerin kaynağı değil, katma-değeri olan birey ve topluluk olagelmişlerdir. Allah Resulü, “gidin orda adil bir kral vardır” diye gönderdiği Muhacirler; Necaşi'nin Habeşistan'ına güven vermiş, komplolara bulaşmamış hatta ‘karşı darbe yaşayan' Necaşi iktidarına faydalar da sağlamışlardır. Batı ve sair diyarlardaki Müslüman'ın Misyon faaliyetleri; yıkıcı değil, yapıcı olmak durumundadır.
Diyalog ve istişareler geliştirilmeli, kurumsallaştırılmalıdır. Kurumsallaşmış İslam'ın; sair ırk, din mensuplarıyla ve Batılı kurum-kuruluş ve STK'larla ilişkiye geçmeleri manidar olacaktır. Bunun örnekleri de mevcuttur. Asya-Hind Müslümanlarının özellikle de İngiltere'deki kazanımları önemli ve gurur vermektedir.
Eğitim: Klasik Medrese eğitiminin temeli; “Gurbet, gayret ve hayret(soru sorma)” esaslarıdır. Muhacirlerimiz, bu üç şarta da haizdir. İnancımızla çelişen zeminin kimi olumsuzlukları, şevkimizi kırıcı değil, kamçılayıcı olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, ekser Müslüman ülkelerdeki lider ve rejimleri de gayr-i İslamidir. İslam'a karşı daha acımasız, Batıdaki karanlık hesap ve istihbaratlarla da derin işbirliği içindedirler.
Emperyalizmin canlı ve cansız öğüten değirmeni tam teçhiz ve yaman işliyor. Helal-haram çizgisinin “ilahlarca(!)” belirlendiği Batı'da “sosyal medya ve bireysel özgürlükler;” Şarklıların tüm değerlerini -korumasız gençliğin nezdinde- tehdit etmektedir. Maneviyatla teçhiz edilmiş “özel okullar, cami, dernek, vakıf; akrabalık bağlarının korunması, sportif faaliyetler ve alanlar..” çözüm üretebilecek merkezler olarak değerlendirilebilir.
Gençlere; “imanın yanında ahlâk, günah, tevbe; dost, arkadaş, kardeşlik, bayramlaşma, selamlaşma..” gibi değerler öğretilerek yalnızlıkları giderilebilir. Böylece güçlü şahsiyetler olarak yetişmeleri mümkün.
Düşünmek lazım. Peygamber katili Yahudi zihniyeti; dünyanın her yerinde azınlık olduğu halde en etkin “misyon ve kulis faaliyetlerini” yürütmektedir. Orantısız güç ve yasaklanmış silahlarla masumları her defasında katleden israil terör devleti; uluslararası kurumlarda hep haklı çıkabiliyorsa, sebebi dışarıdaki örgütlenmiş yapısıdır.
Sonuç: Batıda, geçmişe göre önemli kazanımlara kavuşmuş olan Müslümanlar, ciddi bir nüfus oranına da sahiptirler. İslam orda artık yerlidir. Sayıları; birçok Müslüman ve AB ülkesinin nüfusunu çoktan geçmiştir. Artık “parlamenter, bürokrat, ilim adamı, iş adamı” etiketi kazanmış kişileri değil, “kesimleri” konuşmaktayız.
Tükenen Batıyla; “evliliklerle kurulmuş bağlar ve korkunç bir işgücümüz de mevcuttur. Müslüman'daki “namus, dürüstlük, İlahî havf, sadakat-vefa” gibi kutsalların; dünyanın aradığı dermanlardan olduğu zinhar unutulmamalı. Demek istiyoruz ki;
Artık Frenk Mektebimiz de var. Buralardaki Misyon şefliklerimiz diyebileceğimiz Müslümanlar; bir güç olduklarını bilmeli. “Doğu'ya da Batı'ya da şifa verebilecek güçlerinin farkına varmalı. Haydi! Vakit daraldı, “EZAN” vaktidir. Dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.