İsmail hissiyatına boyanmadan, Sezar’da kendini arama
İnsanlığın benliği Adem ile doğdu. İbrahim ile şekillendi. İnsanlık, benliğinin hassasiyetlerini hak ile batıl olanını Adem aleyhisalamın yasak meyveyi yemesiyle öğrendi.
İnsanlığın benliği Adem ile doğdu. İbrahim ile şekillendi. İnsanlık, benliğinin hassasiyetlerini hak ile batıl olanını Adem aleyhisalamın yasak meyveyi yemesiyle öğrendi. Tövbesiyle hassasiyetlerimizin gelecek nesiller için hak üzere olmasının yolunu çizmiş oldu. Bizim hassasiyetlerimizin rengi o günden beri Allah’ın boyası ile boyanarak en güzel şekli alarak, Hz. İbrahim ile hassasiyetlerimiz müneccim medetgahında hak din olan İbrahim Milleti hassasiyetlerine bürünmüştür. Hassasiyetlerimiz bizim mihenk ölçüsü amellerimizdir. Amelsiz hassasiyet olmaz.
Amelin olmadığı yerde insan, benliğinin oluşumundaki hassasiyeti algılayamaz. Benliğin hassasiyetine varmış olanı nefsin koruması üzerine eğitim vermek fayda içerdiği gibi büyük zarar da vardır. Çünkü her şey korunmaya alındığı andan itibaren elden çıkma, onu kaybetme korkusu hakim olur fertlerde. İnsan psikolojisi, kaybetme dürtüleri üzerinden şekillenirse kaybedilen bir şey bir süre sonra unutulmaya daha meyillidir. Bu yüzden benliğin hassasiyetinin bilinci öğretilmemiş veya eda edilmemiş. Birey ve toplumları eğitmek daha zordur
Gerçeği söylemek gerekirse bir toplum, ulusun yükselmesi benliklerin hassasiyetlerini amelinin şekillenmesinden geçer. Benliklerin inşasında medeni toplum üretebilmesi için nebevi benlik eğitim metodundan geçmesi gerekir. Çağdaş nebevi eğitim metodunu kullanmayan toplumlar, uluslar yok olup unutulmaya mahkumdur. İnsan benliğinin hassasiyetlerinin oluşumu ister sadece birey olsun veya tüm ulusu kapsıyor olsun, benliğin hassasiyetle yapmış olduğu her çalışma en güzel ibadettir. Eğitim ve toplum bilimciler dikkatle bakarlarsa, bireyin benlik varlığı toplumun benlik varlığından ayrı düşünülemeyeceği ve bireyin benliği adına davranışının ulusun tamamını etkileyebileceği için her bireyin benlik hassasiyetinin oluşumunun çalışması olduğu anlaşılacaktır.
Eğer her bireyin benlik hassasiyeti zararlı ise bu ulusu olumsuz etkiler. Bu sebeple her benliğin ilk sorumluluğu, ulusun ona yüklediği kültürel hedefi için dürüstçe çalışmak ve birey benliğinin yücelmesi olduğu bilincine varmasıdır. Dünyada hiçbir ulus, bireyin benliğini, bireysel olarak kendilerini düzeltmedikçe ıslah olmaz. Bireyin tüm fiil ve edinimleri aslında ulusal fiil ve edinimlerdir. Hatta öyle ki bireyin kendi hayatı bile onun değil toplumsal olarak ulusun malıdır.
İntihar neden suç sayılır? Yüzeysel bakıldığında, intihar eylemini gerçekleştireni cezalandırmak haksızlık gibi gözükmektedir. Ancak bu sığ bir düşüncedir. Yasalar bireyin hayatının aslında ulusun hayatı olduğunu usulen kabul eder. Dolayısıyla intihar girişimcisi aslında kendi canına kastetmekle kalmaz, ulusun bireyi olması sebebiyle o sosyal yapıyı zafiyete uğratma girişiminde kötü örneklik teşkil ettiği için cezalandırılır.
Milenyum çağı modernizmden devraldığı benliğin kültürel yozlaşmasını devam ettirmekte, hatta modernizm çağına nerdeyse rahmet okutacak şekilde. Bireyi önce toplusal kültürden soyutlaştırarak yalnızlaştırdı. Benlikteki hassasiyet varlığın bilinç silsilesi zarar gördüğünde varlık hasta düşer ve bunun sonucu olarak onun benliğindeki hassasiyet duyguları hayvani aşamalı olarak zayıflar. İsmail hassasiyetliyken Sezar hassasiyetinin kapılarını aralayarak kendi toplumuna, kültürüne yabancılaşarak kültürel köle haline gelmekle kurucu medeniyet olan İsmail benliği, işgalci ve talancı Sezar benliğine dönüşür. Bireyin benliğindeki bu kültürel yozlaşma köleliği ulusların varlığında da durum aynıdır. Uluslara nesilden nesile aktarılan İbrahimi millet benliğinin hassasiyetleşme modeli olan İsmaili benlik her asırda sahiplenerek miras kalmıştır.
Çünkü yeryüzündeki ilahi dinler Hz. Adem’in mirası değil, Hz. İbrahim mirasıdır. Bu da ulusların ilahiyat benliğinde İbrahimi dinler(milletler) olarak geçer. İbrahimi benliğinin bugünlere kadar gelmesi mirasın nesilden nesile aktarılmasından kaynaklanıyor. 19. yy ile birlikte toplumlarda, uluslarda benliğin inşasında dinin yerini kapitalizm alınca modernizm ile birlikte İsmaili benlik tedricen terkedilip unutularak aç gözlülüğü, tekelciliği, hodbinliğin yeni mirası olan Sezar benliğine geçilmiş oldu. Milenyum çağına geldiğimizde modernizm internet çağıyla yeni bir nesil şekillendirerek Hülagocu Sezar benliğini de aratacak duruma geldi.
Daha önce insani ilişkilerini eleştirdiğimiz batı toplumlarından daha kötü bir kültürel benlik yozlaşmasıyla karşı karşıyayız. Ne yazık ki gelecek nesil için kültürel benlik mirasımızı emanet edecek nesiller yetiştiremedik. Müslüman toplumla ilişkisi olan bireyin benlik birikimi, mazi ve gelecek ile bugünün bağlantısı silsilesini kurabilmesi için atalarının düşünsel becerilerinin semeresi olan birikimden benliği oluşturmamız gerekiyordu. Yapamadık ve tarihe kayıp nesil olarak geçecektir.
Psikoloji kuram ve kurallarından haberdar olanlar çok iyi bilirler ki bilinçle benlik durumu olarak tanımlanan varlık durumu onun zihinsel fonksiyonlarının düzenli olarak tekrarlanmasına dayanmaktadır, benliğin bilinç silsilesi zarar gördüğünde benlik hassasiyeti hasta düşer ve bunun sonucu olarak onun nefsani hissiyatındaki hayvani hassasiyeti aşamalı olarak zayıflar. Ulusların varlığında da durumlar aynıdır. Uluslara nesilden nesile aktarılan miras olan kültürel benlik devamlılığı toplumsal deneyiminin düzenli olarak aktarılmasına bağlıdır.
Eğitimcinin amacı kültürel mirası bireyin benliğine aktararak bu mirası teyit ederek karakterinin farkına varabilsin diye ulusal benliği olgun bilince ulaştırıp benliğin bilinç ışıklarını yakmaktır. Örneğin bir ulusun kanunu, tarihi ve ilmi gelenekleri o ulusun kanun yapıcıları, tarihçileri ve yazarlarının önünde her an etkin bir şekilde durmaktadır. Buna benlik hafızası da diyebiliriz. Ulusta genel olarak bu kültürel benlik gelenekleri belli belirsiz bir şekilde idrak etmektedir.
Bu bakış açısından eğer benlik eğitimcilerimiz çalışmalarımızın önem ve değerini kestirmeye ve tahmin etmeye çalışırsa, milenyum gençlerinin Müslüman ulus karakteri bakımından yepyeni kültürel benliğin gençleri olduğunu görülür. Fakat İslam kültürü ile yoğrulmamış, atalarımızın kültürü ile yetişmiş gençliğin rasyonel hayatının yansıması İslam kültürü değildir. Oysa İslam kültür benliği olmaksızın birey yarı müslüman sayılır. Hatta ondan daha az; bu da eğer aldığı pozitif bilimler eğitimi onun dini inançlarını sarsmışsa bugün İslam coğrafyasında ve ülkelerindeki gençliğin benliği batı fikirlerinin beşiği haline gelmiştir. Öyle ki kendi milli değerler ölçeğinden tamamen sıyrılıp her an batı fikirlerini ve edebiyatının sarhoşluğuyla kendi milli yaşam kültürünün düşmanı haline gelmiştir.
Dünyada hiçbir ulusun, bizim milletimizin bireylerinde oluşturduğu ölçüde yüce ve önemli bir örneklik yaratmadığını çekincesiz ve tereddütsüz söyleyebiliriz. Buna rağmen acı itiraf olarak da kendi ulus benlik biyografisinden tamamen habersiz olan gençlerimizin, batı kültürü ve akli idrak bakımından batı dünyasının gönüllü benlik kölesi haline gelmişlerdir. Bu yüzden onların ruhları, benlikleri, milli tarih(İbrahimi) ve edebiyat mütaalasıyla oluşabilecek kıvamda bir benlikten mahrum kalmaktadır.
Selam ve dua ile..
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.