Kapitalizm vahşi bir sömürü düzenidir

Kapitalizm vahşi bir sömürü düzenidir

Gündemdeki konulara ilişkin açıklamalarda bulunan HÜDA PAR eski Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, kapitalizmin vahşi bir sömürü düzeni olduğunu söyledi.

Van ziyaretleri kapsamında Van’da faaliyet yürüten STK temsilcileri ve kanaat önderleri ile kahvaltıda bir araya gelen HÜDA PAR eski Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, gündemdeki konular hakkında değerlendirmelerde bulundu.

İslam'ın çok uzun bir süredir siyasi, ticari ve hukuki hayatımızın dışına çıktığını, sadece kısmen aile hayatının içinde kaldığını söyleyen Yapıcıoğlu, “Şu an Türkiye’de olan mer’i iktisat kapitalist iktisat sistemidir. Bu bizim inancımıza terstir, bu vahşi bir sistemdir. Bu sömürü düzenidir, insanların iliklerine kadar sömürüp, emen bir sistemdir. Bunun sömürücüleri ise burada değildir, bu işin kurucusu, bu işin planlayıcısı olanlar büyük küresel para babalarıdır. Onlar oturduğu yerden para kazanır. Biz çalışırız, onların da para basma matbaaları çalışır. Biz bir ay boyunca çalışırız, bu çalışmamızın karşılığında bize renkli bir kâğıt verirler, 'alın bu sizin çalışmanızın karşılığı' derler. Bizim bütün ürettiğimiz malları alır götürürler.” dedi.

“Ülke olarak ürettiğimizden fazlasını tüketiyoruz”

Türkiye’deki iktisadi hayatın üç temel probleminin olduğunu vurgulayan Yapıcıoğlu, “En başta gelen problem şudur, bizim bütün iktisat fakültelerimiz de ya da iktisat dersi okutulan diğer fakültelerde, kapitalist iktisat teorisi, iktisat ilmi diye okutuluyor insanlara. ‘İktisadi bütün sorunların çözümü bu sistemin içindedir’ diye öğretiyorlar. Bu sistem kendisi sorun üretir, çözüm olarak, ilaç olarak da bize tekrar zehir verir ve bizi biraz daha kendine bağlar. Bu temel sorundur, bunun dışında şu iki problemi bizim mutlaka aşmamız lazım. Biz ülke olarak ürettiğimizden fazla tüketiyoruz ve kazancımızdan daha fazla harcıyoruz.” diye konuştu.

Konuşmasına devam eden Yapıcıoğlu, şunları söyledi: “Cari açığı oluşturan en büyük kalem ithalat ve ihracat arasındaki farktır, dış ticaret açığıdır. Bizim televizyonlarımız, bizim gazetelerimiz, bizim ekonomistlerimiz sık sık çıkıp dediler ki cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı, ihracatımız şu kadar arttı. Evet, ihracat dedikleri gibi arttı; ama şunu söylemediler: 'İhracatla birlikte, ithalat da rekor kırdı, ihracat üç puan arttı ama ithalat dört puan arttı' demediler. Sadece ihracatımız artıyor da sanki ithalat yerinde sayıyor. Sanki cari açığımız büyümüyor ve sanki aradaki farkı biz borçlanarak kapatmıyoruz gibi. Sürekli şunu tekrar ettiler; 'Biz iktidara geldiğimizde bizim IMF’ye 27 milyar dolar borcumuz vardı, biz o borcu ödedik.' Bu hakikatin küçük bir parçası; 'Türkiye’nin IMF’ye borcu kalmadı.' Doğru ama Türkiye sadece IMF’ye borçlanmıyor ki. Türkiye’nin 127 milyar olan borcu 500 milyar dolara dayandı, nerdeyse dört kat arttı bu borç. Bu kadar borç varken ve faiz sürekli yükselirken bu cenderenin içinden Türkiye’nin çıkması çok kolay değil.”

“Yapısal bazı tedbirler almak lazım”

Türkiye’nin dış borcuna değinen Yapıcıoğlu, alınacak borcun üretimi artıracak yatırımlara harcanması gerektiğini söyledi.

Yapıcıoğlu, "Yapısal bazı tedbirler almak lazım, nedir onlar? Türkiye israftan vaz geçecek. Dışardan borç aldığı parayı eğer üretim ve istihdamı artıracak yatırıma dönüştürecekse bunun kıymeti vardır. O parayla eğer biz alt yapıyı biraz daha iyileştirme veya işte binaların sayısını arttırma yani üretmeyecek şeylerle o parayı harcama ya da lüks tüketime, israfa harcayacaksak bu borç bir dönem öyle hale gelecek ki biz bunun altında kalkamayacak bir hale geleceğiz.” ifadelerini kullandı.

“Başta hükümetin kemer sıkması gerek”

“Türkiye’nin bu yıl içinde ödemesi gereken dış borç ve faizi ile birlikte 98,5 milyar dolar, yuvarlak hesapla 100 milyar dolar diyelim. Dolar yükseldikten sonra ne kadar TL ödememiz gerek bunun hesabını yapabilen var mı? Yani, yüzde 20’lik bir artışta TL olarak bize ne kadar yük biniyor? Eski parayla 20 katrilyon, ekstradan biz para ödeyeceğiz” diyen Yapıcıoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Peki, nereden getireceğiz bu parayı? Yeniden borç alacağız. Şu anda borç beş yüz milyar dolara dayandı; ama bu borçları çevirebilmek için Türkiye borç arıyor. Sayın Cumhurbaşkanı demişti ki 'faizler çok yüksek, bu faizlerin düşürülmesi gerek’ karşı taraf 'öyle mi, biz eski oranla size borç vermiyoruz, faizleri yükseltmeniz lazım' dediler. Daha yüksek faiz öderseniz size borç para vereceğiz diyorlar. Peki, ne yapacağız? Başta devlet, hükümet ciddi anlamda kemer sıkmak zorunda; yani vatandaştan, garibandan, düşük gelirliden kemer sıkmasını istemeden önce kendisi kemer sıkacak. Üç yüz, beş yüz dolar biriktirmiş gariban vatandaştan, Ayşe Teyzeden, Fatma Neneden kefen parası diye belki köşeye ayırdığı iki tane bilezikten veya 200 dolardan medet umacağına kendisi önce kemer sıkacak. Yarın doların böyle yükselmesiyle kapanacak olan banka, kurumlar olacak ve devlet buna el atacak. Peki, kimden alacak? Yine bizden alacak.”

Şu an hazineye giren her yüz lira verginin 70 liradan fazlasının dolaylı vergiler olduğuna işaret eden Yapıcıoğlu, “Biz o vergiyi verirken ruhumuz bile duymuyor, çünkü onu fiyatın içine gizlemişler. Biz sadece kazandıktan sonra vergi vermiyoruz, kazandığımızı harcarken de bir daha vergi veriyoruz. Satıcı ekmeği sattığı zaman vergisi içindedir, vatandaş aldığı zaman o ekmeğin fiyatı olarak zannediyor ama içinde vergi var. Suyun içinde vergi var, attığımız her adımda, aldığımız her nefese neredeyse vergi veriyoruz. Araçlarımıza yakıt dolduruyoruz, ne kadarı vergi, şehir içi minibüslere biniyoruz vergisi ne kadar? Bunun için bizim israftan kaçınmamız lazım. Bizim üretimi arttırmamız lazım, üretim bantlarının dönmesi gerek fakat üretim bantları şu an yeterince dönmüyor.” açıklamasında bulundu.

İLKHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.