Keşmir Depreminin Hatırlattıkları
Pakistan’ın Keşmir bölgesi büyük bir depremle sarsıldı. Olay birçok açıdan yürek parçalayıcıydı. Deprem hem Müslüman bir ülkeyi vurmuş, hem de bu olay Ramazan ayında vuku bulmuştu. Ayrıca “Keşmir” ismi de acımızı biraz daha artırmıştı
Pakistan’ın Keşmir bölgesi büyük bir depremle sarsıldı. Olay birçok açıdan yürek parçalayıcıydı. Deprem hem Müslüman bir ülkeyi vurmuş, hem de bu olay Ramazan ayında vuku bulmuştu. Ayrıca “Keşmir” ismi de acımızı biraz daha artırmıştı.
Keşmir bölgesi, Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılması sürecinde ikiye bölünmüştü. Bir kısmı Pakistan sınırları içinde kalan bölgenin önemli bir kısmı da Hindistan içinde kalmıştı. Bu, aslında bölgeyi göstermelik olarak terk eden Büyük Britanya Krallığının planlı işlerinden biriydi. Ülkeye dayattığı kültür, ilerde kendi menfaatlerini korumak üzere yetiştirdiği “devşirme siyasetçiler” yetmiyordu anlaşılan. Sorunlar devam etmeli ve belli zamanlarda kendi hakemliğine başvurmalıydılar. Nitekim Keşmir sorunu Hindistan ve Pakistan arasında çatışmalara, savaşlara neden olmuş, halen de ciddi savaşlara neden olabilecek potansiyele sahiptir. Her iki ülkenin de nükleer güce sahip olması durumun vehametini artırmaktadır.
Depremin hatırlattıklarından biri de İslam dünyasında insan hayatının ne kadar değersiz olduğu gerçeğidir. İster fakirlik, ister değerlerin aşınması, ister sağlam bir temele dayanmayan tevekkülle izah edelim gerçek bu. Aynı deprem çok da zengin olmayan orta Amerika ya da Güney Amerika’da bile bu kadar tahribata sebep olamıyor. Yanlış anlaşılmasın, Allah’ın emrindeki depreme hiç kimsenin karşı koyamayacağını biliyor ve inanıyoruz. Ancak doğru tevekkülün hiçbir şey yapmadan beklemek olmadığını da biliyoruz. Yapıları inşa ederken dürüst davranmamanın basit bir hırsızlıktan çok daha büyük sonuçlara sebep olabileceğinden ölümler ve tahribatların omuzlara yükleyeceği ağır günah yükünden söz etmek istiyorum. Basit dünyalıklar için ebedi ahireti heder etmek…. Tüyler ürpertici değil mi?
Belki depremin hatırlattığı en önemli konulardan biri de yitirdiğimiz duyarlılıklarımızdır. Bireysel ve toplumsal anlamda ciddi savrulmalar yaşıyoruz. Kardeşlik, yardımlaşma, kardeşin derdiyle dertlenme gibi önemli değer ve düşüncelerin maalesef ya içi boşaltılmış yada gösteriş ve reklam aracına dönüştürülmüştür. Oruç, namaz ve dualarla kalbin inceldiği rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazan’da bu deprem oldu. Öyleyse neden feryatlar gerekli yankıyı bulmadı. Sanırım bunu yaşanan dönüşümde aramak gerekir.
Müslüman fert, yüce Allah’ın emir ve nehiyleri doğrultusun da bir yaşam sürmeli ve bunu istemeli. Bu isteklerin hem bireysel hem de toplumsal etkileri söz konusudur. Toplumda nefs ve şeytanın emrine girmiş, ilahi emir ve yasakları hiçe sayan çok sayıda insan vardır. Bu iki kesimin istekleri karşı karşıya gelir. Kim taviz verirse onun alanı daralır. Alanın daralması ya yeni bir çıkışa -dirilişe- yada şekil ve boyut değiştirerek başka kanaldan çıkmaya sebep olur. İşte Müslümanlar baskılardan bunalınca -genel olmasa bile- maalesef başka yollara yöneldiler. Halen devam etmekte olan süreçte garip tanımlamalar, garip çıkarımlar duyduk. Kadınların örtüsü çok da önemli sayılmamaya başlandı. Daha önceden de var olan “Cuma Müslümanları” kavramına “sadece namazı kılarken başını örten kadınlar” garip tanımı da eklendi. Örtü kavramı başörtüsü ile tanımlanacak dereceye geldi.
Ramazan ayı, ibadetlerle, tazarru ve niyazlarla kalbin inceldiği, şefkat ve merhamet duygularının zirveye çıktığı, günah ve masiyetlerden azami derecede uzak durulduğu, tevbelerle yeni başlangıçların yapıldığı bir ay olmaktan çıktı. Ramazan ayı, birçok insan için şenlik ve eğlenceye dönüştü. Kandil geceleri, havai fişeklerle kutlanmaya başlandı. Öyle sanıyorum ki, toplum mühendisleri bazı şeyleri planlarken bu kadar baş
arılı bir sonuca ulaşacaklarını tahmin etmemişlerdir.
Her deprem bir uyarıdır. Kıyamet adım adım yaklaşmaktadır. “Sema çatladığı vakit, yıldızlar döküldüğü vakit, kabirler deşildiği vakit, bilir bir nefs nedir takdim ettiği ve tehir ettiği”(infitar S:1-5) Yıllar önce bir tiyatro izlemiştim. “Başkasının Ölümü” adını taşıyan tiyatroda müşahhas bir şekle bürünen ölüm, izleyenleri şöyle uyarıyordu. “ Başkasının ölümüyle ölümün bir gün size de geleceğini kesin olarak göstereceğim.” Bugün Keşmir de yarın nerede olacağını ancak Allah bilir.
Rabbim, acıyla dolu bir Ramazan yaşayan Müslüman kardeşlerimize rahmetiyle muamele etsin. Ölenlere rahmet geride kalanlara sabr-ı cemil versin. Bize de eğilip bükülmeden Müslümanca yaşamayı nasip etsin.
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.