Korku ve endişeler bizi şeytanın yoluna sevk etmemeli

Türkiye’de Koronavirüsünden vefat edenlerin sayısı bini geçti. 1000 (Bin) rakamı bir eşiktir. Bundan sonrası için üç basamaklı sayı yerine dört basamaklı sayıları kullanacağız.  

Vefat edenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.  Ölüm kadar belki ondan daha da acısı; insanların sevdiklerini son anda görememeleri, cenaze ve mezarlarına gidememeleri, taziyesini yapamamalarıdır.  Ömrün hayırlı olmasının yanında ölümün de hayırlısının birlikte söylenmesi gerektiğini anladık. Bu salgından vefat edenler hadisin ifade ettiği gibi inşallah şehit mükâfatı alırlar.

Vefat edenlerin toplam sayısının bini geçmesi, vaka sayısının 47 bini geçmesi üzerine dün akşam ani bir kararla 30 büyük şehirle birlikte Zonguldak’ta 48 saatliğine sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Virüsün ortaya çıkmasıyla ‘sokağa çıkma yasağı’ hep tartışıldı ve gündemdeki yerini korudu’. Ne zaman olacak, olmalı mı, olmamalı mı’ soruları kamuoyunda sürekli tartışıldı.

Hükümet, ‘yasak’ yerine doğal tabii bir ortamda insanların mecbur olmadıkça sokağa çıkmaması yönünde iradesini ortaya koydu. Rakamların yükselmesiyle ‘sokağa çıkma yasağı’nı savunanların dediği olmalı ki kısmi bir yasak kararı alındı. Bu duyurunun yapılmasıyla insanlar kendilerini sokağa attı. Fırınlar ve marketler önünde sosyal mesafeye uyulmadan kuyruklar ve toplanmalar başladı. Bazı yerlerde ferdi ve grupsal kavga görüntüleri ardı ardına sosyal medyaya düşmeye başladı. Büyükşehir olmayan il ve ilçelerden belediye anonslarından ‘burası büyükşehir değildir’ anonsları yapılmak zorunda kalındı.  

Bu kararı alanlar böyle bir durumu hesaba katmışlar mıydı, bilmiyorum. Hesaba katmamışlarsa bundan sonra katarlar inşallah.  Temennimiz, bir aydır sıkı bir disiplinle sosyal mesafeyi koruma ve izolasyonu sağlamak için gösterilen çabalar bir saatte heba olmaz, 14 gün sonra vaka sayısında patlama yaşanmaz. Basına yansıyan görüntüler genel değil de kısmi ve lokal olmuş olsun.

Normal şartlarda her evde en azından birkaç günlük hayatı idame ettirmek için yiyecek ve içecek vardır. İki gün boyunca bir şey yenilmezse kimse açlıktan ölmez. Yapılan açıklamalarda ekmek için fırınların açık olacağı söylendi. Yasağın uzun sürmesi halinde de acil ihtiyaçların karşılanması noktasında bir çözüm elbet bulunacaktır. Buna rağmen insanların açlık korkusu, virüs korkusunu bastırdı. Salt kendi hayatlarını tehlikeye atmakla kalınmadı, sevdiklerinin ve başka insanların da hayatı tehlikeye atılmış oldu.

İşte şeytan, insanı böyle vesveselerle kandırıyor. Rızık noktasında, ölüm ve ecel noktasında, kendisine isabet edecek bela ve musibet noktasında, zafer ve mağlubiyet noktasında insanın aklına getirdiği vesveselerle Sırat-ı Müstakim yolundan koparıp kendi yoluna yönlendiriyor.

Hasan-ı Basri’nin ‘Kur’an’ın tamamını okudum. 90 yerde Allah’ın rızka kefil olduğunu sadece bir yerde ise şeytanın insanı fakirlikle korkutacağını gördüm. Ve insan Rabbinin 90 yerdeki vaadini unutup, şeytanın sadece bir yerdeki yalanına kandığını da gördüm’ veciz sözüyle durumu güzel bir şekilde ifade etmektedir.

Dünyada direk açlıktan ölen insan sayısı yok denecek kadar az olmasına rağmen farklı nedenlerden dolayı dünyada bir günde ortalama yüz binin üzerinde, Türkiye’de 1200, İstanbul’da ise 250 insan ölmektedir. Yaklaşık altı aydır devam eden salgında ölen insan sayıyı 90 bin. Bu da dünyada bin günde ölen insan sayısına ulaşmış değil.

Elbette bu rakamı küçümsemiyorum, tedbir alınmasın, sünnetullah gereği sebeplere sarılmasın da  demiyorum, ama bu tür durumlarda şeytanın insana verdiği vesveselerle değil, Allah ’un buyrukları dinlenerek hareket edilsin.  Unutmayalım ki dış kâinatta ve nefsimizde olan her şey ve her olay,  O’nun izni ve dilemesiyle hareket eder. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.