Kur`an`ı Nasıl Okuyalım?
İnsanları, belagatiyle aciz bırakan Kelamullah`ın, kendine has tilavet adabı ve kuralları vardır.
İnsanları, belagatiyle aciz bırakan Kelamullah`ın, kendine has tilavet adabı ve kuralları vardır. Lafzını okumanın ibadet olduğu tek kitap Kur`an-ı Kerim`dir. Peygamber Efendimiz (s.a.v), bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur: &`;Ümmetimin (nafile) ibadetlerinin en faziletlisi Kur`an kıratıdır.”
Hamd, Kur’an’ın mütekellimi olan Yüce Rabbimize; salât ve selam, bu Kelam’ın ilk muhatabı olan Hz. Muhammed Mustafa’ya olsun…
“Allah’ın kitabını okumaya devam edenler, namazı dosdoğru kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve aşikâr olarak infak edenler; katiyen kesat bulmayacak bir kazanç umabilirler.” (Fatır / 29)
“Kur’an; Hz. Muhammed’e inzal olunmuş, Mushaflarda yazılmış, tevatür (doğruluğunda hiçbir şekilde şüphe olmayan bilgi) yoluyla nakledilmiş, tilavetiyle ibadet edilen muciz bir kelamdır.”
Âdemoğlu; Rabbini görmediğine göre, O’nunla direk konuşamadığına göre, O’nu nasıl tanıyacak, anlayacak, sevecek ve O’na nasıl kulluk edecektir? Dünya gözleriyle Yaratıcıyı idrak etmek mümkün değildir. Ehli Sünnet âlimlerinin görüşüne göre bu ancak, ahirette mümkün olacaktır. Ancak o vakte kadar, Rabbimiz; bize kendini peygamberleri aracılığıyla, vahyinde tanıtmıştır. Onun için O’nu tanıyıp sevebilmek için, vahyine (kitabına) müracaat etmeliyiz. Tanınmayan sevilmez, sevilmeyene de gönül huzuruyla itaat edilmez.
Rabbimiz (c.c), insanlığın başlangıcından beridir binlerce elçisini göndermiştir, yolunu şaşıran kullarına. Bunların kimine yeni bir kitap ve şeriat vermişken, kimini de önceki şeriatları uygulamak üzere göndermiştir. Her peygamberi, zamanında insanların en çok itibar ettikleri konularla ilgili mucizelerle desteklemiştir.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in elçiliği zamanında da, toplumunun en çok kıymet ve değer verdikleri şey, edebiyat ve hitabetti. O topluma gelecek olan mucize de onları o konuda aciz bırakacak türden olmalıydı. Onun için Hz. Muhammed (s.a.v)’in en büyük mucizesi, hiçbir kelamın kendisiyle rekabet edemeyeceği Kur’an’dı. Hem öyle bir mucize ki, diğer mucizeler peygamberlerin hayatıyla sınırlıyken O, peygamberin vefatından sonra da, kıyamete kadar da devam edecektir. Edebiyatla biraz ilgisi olan kişi, Onun sözleri ve edebi üstünlüğü karşısında, hayret ve aczini itiraf etmekten başka bir yol bulamamıştır. İster Ona iman etsin, isterse etmesin. İslam tarihi bunun yüzlerce örneğini gösterir bize.
Velid bin Muğire, İslam’ın en azılı düşmanlarının başında gelenlerden birisiydi. Bir gün Kureyşlilere gelip dedi ki: “İnsanlar yarın Hac mevsiminde Mekke’de toplanacaklar, bu Muhammed’in durumu insanlar arasında yayılmış vaziyette. Onlar size O’ndan soracaklar, onlara ne cevap vereceksiniz?” Onlar: “O delidir, deriz” dediler. Velid: “Ona gelir, onunla konuşur ve Onu sıhhatli, fasih, adaletli bir insan olarak bulur ve sizi yalanlarlar” dedi. Onlar: “O bir şairdir, deriz” dediler. O: “Onlar Arap’tır, şiir ve şairleri bilirler. Onun sözleri şiire benzemiyor” dedi. Onlar: “O bir kâhindir, deriz” dediler. Velid: “Onlar kâhinlere ulaşmışlardır. Onun sözünü duyduklarında, kâhin sözüne benzemediğini görür, yine sizi yalanlarlar” dedi. Sonra Velid yerine döndü.
Onlar dediler ki: “Velid dininden döndü, Müslüman oldu. Eğer Velid Müslüman olursa, İslam’a girmeyen kimse kalmaz.” Ebu Cehil: “Ona karşı ben size kefilim” dedi. Velid’in yanına gidip ona: “Kureyş bir araya gelmiş, sana yardım olsun ve ihtiyaçlarını karşılayasın diye mal topluyor” dedi. Velid: “Ben Kureyş’in malca en zengini değil miyim?” dedi. Ebu Cehil: “Evet ama onlar zannediyorlar ki sen, Muhammed ve ashabının yiyeceklerine fazlaca erişebilmek için dininden dönüyorsun” dedi.
Velid Kureyşli’lere gelip şöyle dedi: “Siz zannediyorsunuz ki ben Müslüman oldum. Hayır, ömrüme yemin olsun ki, ben Müslüman olmadım. Siz; “Muhammed delidir” diyorsunuz. Hâlbuki O, aramızda doğdu, hiçbir gün ve gece sizden ayrılmadı. Siz onun hiçbir kimseyi, deliliği sebebiyle, boğmak istediğini gördünüz mü? Siz; “O şairdir” diyorsunuz. Sizler hepiniz şairsiniz, neden sizden biriniz kalkıp da Onun söylediğini söylemiyorsunuz?” Siz; “O kâhindir” diyorsunuz. Muhammed hangi şey hakkında; “Bu yarın olacak” dedi? O ancak Allah’ın dilediğini size haber verdiğini söylüyor.”
Bunun üzerine: “Pekiyi sen ne diyorsun ey Velid?” dediler. O da biraz düşündükten sonra; “Bu söylenenler arasında yine de en uygunu; O bir sihirbazdır, diyorum. Çünkü getirdikleri, karı ile kocanın, baba ile oğlun, efendi ile kölenin arasını açmıştır.” Velid bin Muğire Kur’an’a karşı hayranlığını da gizlemeyerek şöyle demiştir: “Vallahi O’nda bir tatlılık ve bir güzellik vardır. O altındakileri alçaltır, kendisi yükselir, Onun üstünde bir söz olamaz.”
Bedevi Arap’lardan biri: “Sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve şirk koşanlara aldırma!” (Hicr / 94) Ayetini işitince secdeye kapanmıştır. Kendisine: “Sen Müslüman mı oldun?” dediklerinde O; “Yok, ben bu ayetin belâgatine secde ettim” demiştir.
İnsanları, belagatiyle aciz bırakan Kelamullah’ın, kendine has tilavet adabı ve kuralları vardır. Lafzını okumanın ibadet olduğu tek kitap Kur’an-ı Kerim’dir. Peygamber Efendimiz (s.a.v), bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin (nafile) ibadetlerinin en faziletlisi Kur’an kıratıdır.” Her ibadette olduğu gibi, bunda da, elde edilecek sevabı en üst seviyelere çıkarmak için, adabına dikkat etmek gerekir.
Kalplere tesiri beklenen kıraatte dikkat edilmesi gereken hususların başında, Kur’an’ın tertil ve ihlâs ile okunması gelir.
“Onu bir Kur’an olarak ayetlere ayırdık ki, insanlara dura dura okuyasın. Biz onu yavaş yavaş indirdik.” (İsra /106)
Kur’an’ı okuyan, -adeta- Allah (c.c) ile konuşuyor olduğu için edep ve ihlâstan ayrılmamalıdır. Yine Kur’an okumaya başlarken ağız temizliği yapılmalıdır. Ağız Kur’an’ın yoludur. Hz. Ali (r.a): Ağızlarınız Kur’an’ın yoludur, gücünüz yettiği kadar onları temizleyin” demiştir. İslam âlimleri; “Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” (Nahl / 98) ayeti kerimesinde emredilen ve “Euzubillahimineşşeytanirracim” sözleri ile söylenen istiazenin hikmetlerinden birinin de, Kur’an okumaya başlamadan önce, ağız ile işlenen günahlardan ağzı temizlemektir” demişlerdir.
Mushaftan Kur’an okuyan, abdestsiz mushafa dokunmamalıdır. Pis, necis yerlerde Kur’an okunmamalıdır. İmkân varsa kıbleye dönülerek okunmalıdır. Sesi güzelleştirmeye çalışarak okumaya çalışılmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v): “Kur’an’ı seslerinizle güzelleştiriniz” buyurmuştur. Yine Kur’an kıraatı esnasında ağlamak, ağlayamayanın da ağlamaklı olması müstehaptır. İbni Mes’ud’tan Kur’an dinleyen Hz. Peygamber (s.av)’in gözleri yaşarırdı. Kişi Kur’an okurken hata ve kusurlarını düşünüp ağlamaya çalışmalı, hüzünlenmelidir. Eğer hatalarına rağmen hüzünlenemiyorsa bu duygusunu kaybettiği için ağlamalıdır.
Kur’an okurken, okunan kısmın manasını daha iyi anlayabilmek için tekrarlardan faydalanmalı. Resulullah (s.a.v) Mekke’nin Fethi günü, Fetih Suresi’nin ayetlerini tekrar ede ede okumuştur.
Yine Kur’an okuyucusu Arapça biliyorsa, okuduğu ayetlerin manasını düşünmeli, Arapça bilmiyorsa Mealli Kur’an-ı Kerim’den okuduğu yerlerin anlamına bakmalı ve manası üzerinde tefekkür etmelidir. Hz. Ali (r.a): “Anlamayarak yapılan ibadette ve düşüncesiz Kur’an kıraatinde hayır yoktur” demiştir. Kur’an’ın muhatabı özel bir insan sınıfı değildir. Onun ayetlerinin büyük çoğunluğu, herkesin anlayabileceği türdendir. Kur’an okuyan, bunlar üzerinde düşünmeli, hitabın bizzat kendisine yapıldığını, emir, yasak, inzar ve tebşirin kendisine olduğunu bilip, ona göre davranmalıdır. Ancak müteşabih (manasını ve hakikatini Allah’ın bildiği) ayetler hakkında ileri gitmemeli, onların gerçek manalarının Allah’a ait olduğunu bilmelidir.
Kur’an okurken 14 yerde geçen ve “tilavet secdesi” denilen secde ayetleri okunduğunda secde edilmelidir. Duha ve Nas sureleri arasında besmele ile beraber tekbir getirilmelidir.
Kur’an kıratı; dünya menfaatine, makama, şeref veya övünmeye bir vasıta yapılmadan okunmalıdır.
“Kim ahret sevabını isterse, onun sevabını arttırırız. Kim de dünya menfaatini isterse, ona da ondan veririz; fakat ahirette ona hiçbir nasip yoktur.” (Şura / 20)
Hz. Peygamber (s.a.v): “Kim Allah için öğrenilmesi gereken ilmi, bir dünyalık düşüncesi ile öğrenirse, kıyamet gününde cennetin kokusunu duymaz” buyurmuştur.
Kur’an okuyucusu mümkün oldukça her gün en az bir kere Mushafa bakmalı. Ebu Musa El-Eş’ari: “Ben her gün, bir kere Rabbimin emirnamesine bakmamaktan hayâ ederim” demiştir.
Kur’an okuyan kişinin, kendisi için uygun zaman dilimlerinde Kur’an hatmine çalışması müstehaptır. Bir adam Peygamberimiz (s.a.v)’e gelerek şöyle sordu: “Ey Allah’ın Elçisi! Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir?” dedi. Resulullah (s.a.v): “Konup göçendir” dedi. Adam: “Konup göçmek nedir?” diye sordu. Resulullah (s.a.v): “Kur’an’ı başından sonuna kadar okuyup, bitirince hemen tekrar başlamaktır” dedi. Resulullah (s.a.v)’ın, Kur’an hatmi için farklı kimselere farklı zamanlar tavsiye ettiği göz önünde bulundurulursa kişi, kendisi için en uygun zamanı belirleyecektir. Ancak yılda en az bir veya iki kere dahi hatim yapmamayı İslam âlimleri kerih görmüşlerdir.
Bu ve benzeri hususlara dikkat eden Kur’an okuyucusunun, 1441 yıl evvel, insanların; mucizesi karşısında aciz kaldığı, Kur’an ile yakınlaşması ve ondan istifade etmesi daha kolay ve sevgili olacaktır.
Rana Çeçen / Nisanur Dergisi - Mayıs 2012
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.