Abdulhalim SEÇKİN
Mevla nelere kadir
Nisan ayına girdiğimiz şu günlerde ekinler yavaş yavaş büyüyüp gelişiyor. Her taraf yemyeşil bir örtüye bürünüyor. Ekinin büyüyüp gelişmesi elbet herkesten çok ziraatçıyı sevindiriyor. Ekinler geliştikçe bu sevinç artmakta ve ekin saplarının güçlenip kuvvetleneceği, başakların dolup taşacağı günler hasretle bekleniyor.
Ekinler büyüyüp gelişiyor ancak insanların tefekkür ve düşüncesinde bir gelişme olmuyor. Hâlbuki insanoğlu bu tohumdan nasıl bir hayatın fışkırdığını, ölü olan toprağın yeşeren ekinlerle nasıl yemyeşil bir örtüye büründüğünü, bunun kimin tarafından gerçekleştirildiğini düşünmüyor.
Tohumu yardırıp bitirmeye, gövdesi üzerine ekini büyütüp başaklarını danelerle doldurmaya kadir olan Allah, o ekini çar çöp haline getirmeye de kadir değil midir?
“Ektiğiniz tohumu görüyor musunuz? Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa onu bitiren biz miyiz? Eğer isteseydik o ekinlerinizi ot kırıntılarına dönüştürürdük de şaşakalırdınız. Derdiniz ki: “Biz borca battık. Daha doğrusu her şeyimizi kaybettik.” (Vakıa 63 – 67)
Ancak biz ekinlerin tam toplanma zamanında yağan yağmurla beraber çakan şimşeğin bir alev topu gibi tarlaların ortasına düştüğünü, sanki özel bir el (ki öyledir) seçiyormuşçasına şimşeğin bir, beş, altı tane tarlayı seçtiğini, köylülerin traktörleriyle tarlanın çevresini sürerek ateşin diğer tarlalara yayılmasına engel olduklarını görmüşüz.
Ya da çekirgenin ekinlere üşüşüp başakların içini tamamen boşalttığını görmüşüz.
Kalem süresinde geçen bahçe sahiplerinin akıbetlerini biliyoruz.
“Biz, vaktiyle bahçe sahiplerine belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı. Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir afet (ateş) bahçeyi sarıverdi de, bahçe kapkara kesildi. Sabah olurken birbirlerine seslendiler". “Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin!” diye.
Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı :”Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın” diye. (Evet, yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler. Fakat bahçeyi gördüklerinde: “Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler. “Yok, yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!” İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: “Ben size Rabbinizi tesbih etsenize” dememiş miydim? Rabbimizi tesbih ederiz: “Doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz” dediler. Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar. (Nihayet) şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize, gerçekten biz azgın kişilermişiz. Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O’nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi.” (Kalem 17- 33) Toptan satış üzerine kurulu üç dört katlı iş yerinin bir kıvılcımla küle dönüştüğünü, hatta ikiz kulelerin bir anda toz toprak olduğunu görmüşüz.
Çok sevdiği sapasağlam evladını gözleri önünde kaybeden babanın çaresizliğine şahit olmuşuz.
Binildiği zaman insanın ayağını yerden kesen uzun araçların sel sularına kapılıp kanalizasyon mazgallarına kafa üstü yuvarlandığını görmüşüz.
En yüksek teknolojiye sahip Japon halkının depremde sağa sola sallanan binaları kameraya alırken ki havalarından sonra, Tusunami felaketi ile ev ve barklarının suda nasıl yüzdüğünü görmüşüz.
Yakın zamanda, zalim diktatörlerin tüm gaddarlıklarından sonra, bir devletin tüm yeraltı ve yer üstü zenginliklerine sahip oldukları, donanımlı ordular emirlerinde olduğu halde bir bir nasıl devrildiklerini görmüşüz.
Teftiş ettiği ere oğlum derdini söyle benden daha büyük komutan yok diyen orgeneralin ve genelkurmay başkanının bile tüm o debdebeli hayattan sonra ailesinin gözü önünde tel örgülerin arkasına ve zindan köşelerine düştüğünü görmüşüz.
Mevla’m daha nelere kadir, bu kısacık ömrümüzde daha bizlere neyi gösterecek bakalım. Kim bilir belki de kavminden kaçıp balığın karnına düşen Yunus’un kavminin akıbetini bizim kavmimize de gösterir. Ya da kehf ashabının akıbetini,
Mevla neye kadir değil ki?
Dualarınızda bizi de hatırlamanız temennisiyle Allah’a emanet olun.
Doğruhaber Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.