Zülküf RÜZGAR
Mısır Askeri Darbesinin Öğrettikleri
Mısır askeri darbesiyle, unutulan bazı önemli hakikatler bir kez daha hatırlanmış oldu. Her şeyden önce başta Amerika olmak üzere, Batılıların insan hakları ve halkların iradesine dönük o çok hassas(!) açıklamalarının birer palavradan ibaret olduğu ve bu evrensel değerleri su-istimal ettikleri bir kez daha ortaya çıktı. Küfür ve nifak cephesi bir kez daha gerçek yüzünü ortaya koydu. İslam Ümmeti’nin tehdit algısının revize edip gerçek mecrasına oturtulmasının zarureti bir kez daha ortaya çıkmıştır.
İslam ümmetinin İslami ve medeni dairedeki ilerlemesinin önündeki engeller bir kez daha ve çok bariz bir şekilde ortaya çıktı.
Yine bu süreç; Mısır kadar, Mısır dışındaki Müslümanlara da aslında siyaseten nasıl konumlanmalarını gerektiğini çok çarpıcı bir şekilde gösterdi. Doğal mecrasında seyreden süreçlerin aslında Müslümanların bir kez daha nerede durmaları gerektiğini, ortaya koymaları gereken siyasi duruşun renginin ne olması gerektiğini ortaya koydu.
Tek kelime ile ihanet olan ve küresel aktörlerin senaryosunu yazdıkları bir tiyatro oyunundan ibaret olan Mısır askeri darbesi gerçekleşir gerçekleşmez, bu ümmetin yüz karası olan ülkeler hemen destek açıklamalarında bulundu. Başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere, Körfez ülkeleri ardı ardına darbeye destek açıklamaları yaptı. Zaten Muhammed Mursi başa geldiğinden beri, gerçek anlamda kendisine ait olan değer ve dinamikler üzerinde yükselen bir devrimin yerleşmemesi için her türlü çaba sarf edildi. Çünkü gerçek anlamda bir devrim ile kurum ve kuruluşlarını ve çehresini değiştiren Mısır, tüm Ortadoğu’nun küresel ve bölgesel aktörleri için potansiyel bir tehdit demektir.
Böyle bir değişim, Siyonistler ve Batılılar kadar, gerici ve despot Arap rejimlerini de zor durumda bırakacaktır. Hatta belki Mısır devrimi, Ümmetin baş belası olan bu gerici ve işbirlikçi rejimlerin sonu olacaktır. Askeri darbe öncesi kaos ortamının finansörlüğünü, ABD ve israil’in yanı sıra bu gerici rejimler üslendi.
Mısır devriminin bu ülkeler açısından ayrı bir önemi vardır. Bu devrimin gerçekleşmesi halinde, birçok ittifak ve siyasal proje çöpe gidecektir.
Bu coğrafyalarda herhangi bir özgürlükçü talep yükseldiği zaman, daima bu özgürlük talepleri İran’ın kışkırtması ve Araplar için tehdit olmasının ispatı olarak gösterildi. Sanal bir İran tehlikesi ile gerçekler daima örtbas edildi. Tüm özgürlük talepleri ise, İran’ın fitnesi olarak gösterildi. Eğer Mısırda bir devrim rüzgar sair Arap beldelerine doğru esecek olursa, bu durumda bu rüzgarı Şii fitnesi ve Şiilerin Arap Alemi’ne hakim olma gayreti olarak takdim etme imkanı olmayacaktır. Bunu çok iyi bilen gerici ve despot Arap rejimleri, Mısır devrimini boğmak için en az Siyonistler kadar çaba sarf ediyor. Çünkü devrimin başarısı, gerici ve zorba Arap rejimleri için idam fermanı anlamındadır.
Kurulacak İslami bir Mısır, başta Araplar olmak üzere, tüm İslam ümmeti için bir model olacaktır. Artık kimse özgürlük ve İslami talepleri bir Şia komplosu olarak yorumlayamayacaktır.
Suudi Arabistan, Mısır’ı Arap Alemi’nin lideri olma hususunda stratejik bir rakip olarak gördüğünden, bağımsız ve güçlü bir Mısır’ın teşekkülünü asla istememektedir. Bu nedenle her ne olursa olsun ve neye mal olursa olsun bu devrimin başarısızlığı için bütün imkânlarının seferber etmiş durumdadır. Hatta ortaya çıkan Suudilere ait birtakım diplomatik yazışmalar bu gerçeği açıkça gözler önüne sermektedir.
Bir diğer husus ise, bu sürecin ortaya çıkardığı siyasal duruş ve ittifakların gözden geçirilmesi gerektiği gerçeğidir. Şu an İslam ümmeti içerisinde oluşturulan ittifak ve duruşların birçok devlet açısından yanlış olduğu gerçeğidir.
Türkiye ve İran darbeyi şiddetle kınayan iki ülkedir. Oysa şu anki duruşları itibariyle İran, Mısır ve Türkiye farklı noktalarda bulunmaktadır.
Beşşar Esed ve Arap rejimleri ise, bu darbe olunca darbeyi zil çalarak karşıladılar. Zalim Esed, bu olayın siyasal İslam’ın sonu olduğunu ve diğerlerini de aynı sonun beklediğinin ifade etti. Zihinsel kodlarını bir kez daha deşifre etti.
Türkiye ise, gerici Arap rejimleri ile beraber Batılıların projelerini uygulama sevdasından vazgeçmelidir. Bu despot yönetimler ile aynı safta görünmemelidir.
En doğal ittifak; İran, Türkiye ve Mursi’nin idaresindeki bir Mısır’ın oluşturacağı ittifaktır. Böyle bir ittifak, İslam Ümmeti için bir dinamizm olacaktır.
Türkiye, bu gün dirsek temasında olduğu müttefiklerinin ilk fırsatta kendi ipini de çekme hususunda tereddüt etmeyeceğini unutmamalıdır. Bu gün Mısır’daki darbeye destek için musluklarını sonuna kadar açanlar, Türkiye için de aynı adımı atmakta tereddüt etmeyecektir.
Bu süreç, Müslümanların imtihanıdır. Bu süreç Müslümanlar için bir turnusol kağıdı mesabesindedir. Mısırlı Müslümanlar ve İslam Ümmeti, bu krizi ve musibeti büyük bir kazanıma dönüştürme potansiyeline ve imkânına sahiptir. Bu süreç ile İslam Ümmeti büyük bir çıkış yakalayabilir. Sanal dinamiklere üzerine inşa olan bir Mısır devrimi de gerçek mecrasına oturabilir, gerçek bir inkılap hüviyetine kavuşabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.