‘Mülteciler konusunda büyük yasal boşluklar var’

‘Mülteciler konusunda büyük yasal boşluklar var’

Mültecilerin hukuki statüsüne ilişkin 1951 Cenevre Sözleşmesine imza atan ülkelere seslenen Av. Yahya Demirkol, uluslararası sözleşme gereği bu ülkelerin nüfus oranına göre mülteci alması gerektiğini söyledi.

Suriye’de yaşanan iç savaştan sonra milyonlarca Suriyelinin topraklarını terk etmesinin ardından yaşanan mülteci ve sığınmacı insanların dramı bitmek bilmiyor. İLKHA olarak özellikle son günlerde yaşanan vahim boğulma olaylarının ardından bir daha gündeme gelen mülteci sorununu, mültecilerin hukuki haklarını, batının olumsuz tavrını ve atılması gereken adımları Av. Yahya Demirkol’a sorduk.

1951 tarihli Cenevre sözleşmesinin mültecilerin hukuki boyutunu ortaya koyduğunu belirten Demirkol, bu sözleşmenin tarafı olan ülkelerin -Türkiye’de buna dâhil- bu hukuki yardımı yapma zorunluluğu olduğunu söyledi.

Suriye’de yaşanan savaştan kaçarak Türkiye ve sınır ülkelere sığınan milyonlarca Suriyelinin uzayan savaş nedeniyle şu anda hangi statüde olduğunun belli olmadığının altını çizen Demirkol, tüm bu belirsizliklerin insan hakkı ihlali olduğunu söyledi.

Batı ülkelerinin sosyo-kültürel ve ekonomik kaygılarla mülteci kabul etmeye yanaşmadığını dile getiren Demirkol, Cenevre sözleşmesine imza atan tüm ülkelerin nüfusu oranınca mülteci alması gerektiğini söyledi. İşte o röportajımız:

Son günlerde yaşanan bazı vahim olaylardan sonra mülteciler yine gündeme geldi? Mülteci ile sığınmacı nedir? Biraz açıklar mısınız?

Mülteci ile sığınmacı farklı şeylerdir. Mülteci, ülkesinden çıkarak başka bir ülkeye uzun süreli iltica eden kişilere denir. Sığınmacı ise; ırkı, dini, dili, mensup olduğu sosyal grup ya da mezhebi dolayısıyla uğradığı baskı nedeniyle zorunlu olarak yer değiştiren kişilere deniliyor. Geçici yer değiştirmede oluşan savaş, zulüm vb. durumların kısa sürede ortada kalkması durumunda sığınmacıların geri gitmesi düşünülür. Fakat uluslararası hukukta sığınmacılara yönelik yeterli düzenlemenin olmadığını görüyoruz. Şimdi 2011 yılından beri Suriye’de devam eden bir savaş var ve hala bitmiş değil. Bu savaştan kaçarak gelen sığınmacıların hala statüleri belli değil. Mülteci olsalar, bir süre sonra iltica edecekler vatandaş olma, mülk edinme, çalışma hakları gibi birçok yasal hakka sahip olacaklar.

“Dünya gereken tepkiyi ortaya koymadı”

Peki, savaş mağduru bu insanların hakları nelerdir? Batı işin neresinde?

Bu olayda maalesef dünya gereken tepkiyi ortaya koymadı. Mesela Hollanda diyor ki mülteciler bana ulaştığında ben yardımcı olurum. Aslında bu bir nevi onları ölüme teşvik etmektir. Zaten asıl mesele oraya ulaşmaktır. Bir kere dünya ülkelerinin pek çoğunun dâhil olduğu 1951 tarihli Cenevre sözleşmesi mültecilerin hukuki boyutunu ortaya koyan sözleşmedir. Bu sözleşmenin tarafı olan ülkeler Türkiye’de buna dâhil bu hukuki yardımı yapma zorunluluğu var. Bu uluslararası bir zorunluluktur. Hukukta en önemli şey müeyyidedir. Şimdi bunu yerine getirmeyenlere ne gibi bir müeyyide uygulanıyor? Maalesef dünyanın temel çarpık bir kuralı var: Güçlünün güçsüze hâkimiyeti. Güçsüz olan ülkelerin vatandaşları yeterince hukuki bir savunmaya sahip değiller.

Türkiye’de bu durum nasıldır?

Türkiye’de ayrıca 2006’dan itibaren 6458 nolu yabancıları koruma yasası var. Ama bu yasa da tam olarak cevap vermiyor. Bunlarla ilgili yapılan düzenlemeler yönetmeliklerle ya da idarecilerin genelgeleriyle maalesef günü birlik programlar yapılıyor. Bu savaş başladığında Türkiye’nin tasavvur ettiği rakam 1 milyon iken bugün sadece Urfa’da olan sığınmacı sayısı 1 milyona yaklaşmış. Bunun daha diğer sınır illeri ve metropol dediğimiz illere iş bulmak amacıyla gidenler, bir de Avrupa’ya gitmek isteyen var ki işte en son meydana gelen kazada ölen insanlar Kanada’ya gitmek istiyorlardı. Bu insanların sorunları çok büyüktür. Uluslararası hukuk ve tüm dünya ülkeleri bu soruna acilen çözüm bulmaya çalışmalıdır.

“Türkiye’de yaklaşık 2,5 milyon sığınmacı gelmiş durumda”

O zaman Türkiye’de milyonlarca sığınmacının durumunu nasıl okumak lazım?

Türkiye’de yaklaşık 2,5 milyon sığınmacı gelmiş durumda. Bu sayı Türkiye’ye büyük bir yük getirmiş çünkü ülkenin durumu bellidir. Olaylara iki taraftan bakmak gerekir. Bir kere bu insanları kamplarda tutmak bu insanları hapsetmektir. Fakat bu insanların ülkede dolaşması da bu sefer ülke insanı için sorun oluyor. Bugün kime sorsanız Suriyelilerin dışarda gezmelerinden rahatsız. Buraya yerleşen insanlar buradan evleniyor, bunların yarın çocukları olacak bunların vatandaşlık hakları olacak, dil öğrenmeleri ile birlikte dolaşımları daha kolay olacak. Bunların işledikleri suçlar, ekonomiye olan külfetleri var. İşyeri açmışlar, sigortaları olmadan belli alanlarda çalışıyorlar. İnşaatlar Suriyeli işçilerle dolu. Bu durum iş hukuku kapsamında hem Suriyeliler açısından bir sorundur hem de ülkemizde geçimini el emeğiyle çalışarak sağlayan işsizler için de sorun oluyor.

Peki, bu konuda ne yapılmalıdır?

Bu durumda Türkiye’nin yapacağı uluslararası hukuk gereği dünya ülkelerinin bu yükü paylaşmasını sağlamaktır. Çünkü ortada imzalanmış uluslararası bir protokol var. O yüzden özellikle 1951’de imzalanan Cenevre antlaşmasına imza atan tüm ülkeler bundan sorumludur. Bugün Türkiye’nin mülteci alma riski ile batının ki elbette aynı değildir. Ortadoğu’da sürekli savaşlar var. O yüzden Türkiye sürekli sığınmacılarla karşılaşmıştır. Suriye’den önce Irak vardı, onun öncesinde Afganistan vardı.

Bu insanların gelişini engellemek onları ölüme terk etmektir. Ama onların sağlam bir şekilde gittikleri yere ulaşmalarını sağlamak gerekir. Ülke girişinde bu insanların tespitlerinin sağlam yapılması gerekir. Çünkü bu insanlar sosyal hayatta suç işleyecekler, hasta olacaklar. Kimlikler ve araç plakaları verildi bunlar geçici düzenlemeler tabi. Ama en önemlisi bu insanların ülkenin ekonomisine yaptığı etki.

“Sözleşmeye imza atan ülkeler, nüfusu oranına göre ülkesine mülteci almalıdır”

Ya Batı ülkelerinin bu durumda ne yapması gerekiyor? Batı neden olumsuz tavır sergiliyor?

Bu savaşın ne zamana kadar süreceği belli değil o yüzden bu insanların dağılımı ve ekonomik açıdan desteklenmesinin masaya yatırılması gerekiyor. Sözleşmeye imza atan ülkeler, nüfusu oranına göre ülkesine mülteci almalıdır. O antlaşmaya 100’den fazla ülke imza atmış eğer bu ülkeler bu insanları alsalar inanın ortada kimse kalmaz. Ortada büyük bir katliam var o yüzden bu külfeti paylaşmak lazım. Türkiye kendi uluslararası diyaloglarıyla, dış ilişkiler politikasıyla bunu yapmalıdır. Sadece Türkiye değil bu savaştan etkilenen sınır ülkeler bu konuda adım atmalıdır. Öncelikle batı ekonomik külfetten dolayı buna yanaşmıyor. Ondan daha da önemlisi sosyal yapısındaki değişiklik ve insanların duyacağı rahatsızlıktır. Çünkü batının alıştığı bir standart var ve bu insanların çoğu eğitimsiz, dil ve kültür farklılıkları gibi nedenlerin oluşturacağı uyum sorunundan dolayı rahatsız oluyorlar.

“Yapılan yardımlarla ilgili ciddi usulsüzlükler olduğu söyleniyor”

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Bu insanlara yapılan yardımlarla ilgili ciddi usulsüzlükler olduğu söyleniyor. Herkes vicdanıyla yapıyor bu işi ama aynı zamanda bu bazıları için de fırsat oluyor. Siz sadece 1 milyon insana su dağıtsanız bile bu dünyanın yüküdür. O yüzden bu durumda büyük sayıda vurgunlar yapılabiliyor. Bu konuda duyumlar alıyoruz ama bunu sağlam tespit edersek savcılığa başvururuz. O yüzden buna ciddi olarak bir denetlenme mekanizması kurulması gerekiyor. (Osman Gülebak - İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.