Müslüman Ailede Sorumluluklar
“Ey inananlar, kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” (Tahrim: 6)
"Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velilileridirler. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekatı verirler. Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir; hikmet sahibidir.”(Tevbe 71)
İslam toplumunu oluşturan Müslüman Aile’nin teşekkülü, şüphesiz ki yine Allahu Tealanın sınırlarını belirlediği bireyler arası sorumluluk anlayışına ve bu anlayışın ikamesine bağlıdır. Sorumlulukların temelinde ayeti kerimede ifade edildiği gibi karşılıklı yardımlaşma, müşavere ve ortaklık vardır. İstikrar ve mutluluğun sağlanması, ilahi rızaya vasıl olmakla sağlanır; islam neslinin yetiştirilmesi de ancak bundan sonra mümkün olabilir. Bireylerin müşterek hayatı özümsemediği, sorumluluklarını bilmediği ve birbirlerini bu ölçülerde kabul etmediği bir oluşum yığınlarca sorunu içerisinde barındıran bir oluşumdur.
Aile, dünya ve ahiret zemininde, ilahi rızaya müteveccih bir ortaklık, bir şirkettir. Ancak idarecilik ve nihai karar yetkisi erkeğe aittir. Bu kuralı Allahu Teala koymuştur. Allah (cc) Ayeti kerimede; “Erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler. Çünkü Allah kimini kimine üstün kılmıştır. Ve çünkü erkekler mallarından harcamaktadırlar…” (Nisa: 34) buyurmaktadır. Bu denge, Allah-u Teala’nın erkekle kadının yaratılış özelliklerine muvafık olarak kurduğu bir dengedir. Herhangi bir sebeple bu denge bozulduğunda ya da ihmal edildiğinde ailenin istikrarı da bozulmaktadır.
Erkeğin riyaseti, mutlak manada bir üstünlük, kadının hor görülmesi ya da değersiz kabul edilmesi kesinlikle değildir. Bilakis kadına kişilik ve şahsiyet kazandırılması, yaradılış özelliğine ve tabiatına münasip bir şekilde konumlandırılarak yüceltilmesidir. Çünkü kadının şahsiyeti, ancak kadın olarak bırakılması ile muhafaza edilebilir. Allah’ın nezdinde üstünlük ancak takva ile, Allah’a yakınlık ile ölçüldüğünden erkeklik ile kadınlık vasıflarının üstünlüğe bir tesiri söz konusu değildir.
Yine Allahu Teala: “…Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları bir derece fazladır…” (Bakara-228) buyurarak ailedeki müşterekliği vurgulamıştır. Görüldüğü gibi bu müştereklik, aile binasının teşekkülünde söz konusudur. Erkek ile kadının birbirinin velisi olması, hayat sürecinde ve bu sürecin ana temasını oluşturan “aile”nin oluşturulması faaliyetlerinde işbirliği, dayanışma ve karşılıklı güven tesisi şeklinde tezahür etmektedir.
Ancak Allah-u Tealanın kainata yerleştirdiği intizamın gereği olarak her varlığın görevi ve icra ettiği fonksiyon farklı farklıdır. Her varlık, kainat çarkının bir dişlisi hükmündedir. Bütün varlıklar da icra edecekleri işleve mutabık hususi özellikler ve donanımlarla yaratılmıştır. Kadın ve erkek de aile içindeki konumları gereği farklı yaratılış özelliklerine sahiptirler.
Aile riyaseti ağır bir sorumluluk olduğundan, güçlü bir iradeye, sağlam bir bedene, metanet ve karizmaya muhtaçtır. Erkek, bedensel ve ruhsal olarak kadına oranla daha güçlüdür. Duygu ve hislerin tesirinde kalma olasılığı daha düşüktür. Mukavemet yeteneği de aynı şekilde riyaset için elverişlidir. Bu nedenle ailenin maişeti, mesken temini, dış ilişkiler gibi hususlarda ailede belirleyici inisiyatif tamamıyla erkeğe bırakılmıştır.
Kadın ise tamamen farklı fıtri özelliklere sahiptir. Bedensel olarak zayıftır. Ağır işlerin altından kalkması çok güçtür. Duygu ve hisleri güçlüdür. Bu nedenle çabuk etkilenmekte, olayların tesirinden uzun süre kurtulamamaktadır. Nazik, kırılgan ve unutkan olma belirgin özellikleri olduğundan iradesi zayıftır. Bu nedenle erkeğin himayesinde olması, ona dayanması kaçınılmazdır. Ancak tüm bu özellikleri gereği şefkat, merhamet, yumuşaklık cihetiyle çok güçlüdür. Bu nedenle de çocuk büyütmek, eğitmek, ilgi gösterip yetiştirmek ağırlıklı olarak ona bırakılmıştır. Çünkü çocuk bakım ve eğitimi çok büyük şefkat, merhamet, sabır ve ilgi gerektirmektedir. Yani bu vazifeler için ana yüreğine ihtiyaç vardır.
Allahu Teala’nın taksimi bu şekildedir. Eşlerin kişisel özelliklerinden doğan farklılıklar da bunu gerektirmektedir. Ancak bu durum, iki tarafın görev alanlarında birbirinden bağımsız kalacağı, yek diğerine ilişmeyeceği anlamında değerlendirilmemelidir. Bunun aksi bir anlayış aile bütünlüğüne; eşler arasında olması gereken yakınlık, dayanışma ve ülfete aykırıdır. Şu bir hakikat ki erkek ile kadın birbirine destek çıkıp takviye etmezse hiç biri sorumluluğunu yerine getiremez. En az bu görev dağılımı kadar önemli ve gerekli olan diğer bir husus, ikisinin elbirliği ve dayanışmasıdır. Yeri geldikçe her biri diğerinin sahasında çalışmak, birbirlerinin boşluğunu doldurmak ve birbirlerini takviye etmek zorunda kalabilirler. Her ne kadar çocuk bakımı ağırlıklı olarak anaya ait olsa bile özellikle eğitim ve yetiştirme noktasında önemli katkıyı erkek sağlamalı; ailenin maddi ihtiyaçları kadar manevi ihtiyaçlarını karşılamada da hassasiyet gösterip içten ve sıcak bir ilgi göstermelidir.
Aynı şekilde kadın da zaruri hallerde gücü nisbetinde eşine yardım etmelidir. Şahsi sorumluluklarda da sık sık birbirine danışmaları, sıkıntı ve aksaklıkları beraber göğüslemeleri ve ciddi bir müşavere ortamı oluşturmaları gerekir.
“Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileridir” ayeti kerimesinden bunu anlayabiliriz.. Ancak bu yapılırken iki taraf da yetkisini, konumunu ve iştirak edebileceği hususları iyi bilmeli, haddini aşmamalıdır. İki taraf da birbirlerinin hak ve hukukuna saygı göstererek aile hayatını idame ettirmelidirler. Kadın, erkeğin riyasetini kabullenmez, nihai kararları ona havale etmezse dengeler bozulacak, istikrar kalmayacaktır. Tarafların sorumluluklarının derecesini anlayabilmeleri için “Hepiniz çobansınız. Her çoban sürüsünden sorumludur. Öyle ise herkes, Allah’ın kendisini çoban olarak tayin ettiği maiyetinin haklarına riayet etme hususlarında Allah’tan korksun” (Buhari-Müslim) hadis-i şerifine kulak vermeleri kafidir. Yine Allahu Teala: “Ey inananlar, kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” (Tahrim: 6) buyurmaktadır.
Şer’i naslara göre tarafların birbirleri üzerindeki haklarına dair...
Ebu Hureyre’nin rivayetine göre Allah Resulü’ne sordular:
“En iyi, en hayırlı kadın kimdir?”
“Kocası kendisine baktığı zaman gönüle huzur veren, emrettiği zaman itaat eden, nefsinde ve malında kocasının hoşlanmadığı bir şey yapmayan kadındır” şeklinde cevap verdi. (NesaiRudani 4300)
Resulullah (sav) şöyle buyurdular:
“Dikkat edin! Kadınlara karşı iyi davranma tavsiyemi tutun. Onlar ancak sizin için birer yardımcıdır. Bundan başka onlarda bir hakkınız yoktur. Ancak apaçık bir hayasızlık yaparlarsa o zaman onları yataklardan ayırın. İz bırakmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse onları bırakmak için başka yol aramayın. Dikkat edin! Sizin karılarınız üzerinde hakkınız vardır. Karılarınızın da sizin üstünüzde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız hoşlanmadığınız kimselere yataklarınızı çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri evinize sokmamalarıdır.
Onların sizin üzerinizde hakları: Giydirme ve yedirmede onlara karşı en güzel davranmanızdır.” (Tırmizi-Rudani 4319) Başka bir hadis-i şeriflerinde Allah Resulü (sav): “Sizin en hayırlınız, ailesine en iyi davrananınızdır . Ve sizden ailesine en iyi davrananınız da benim.” buyurmuktadır. (İ.Nevevi-Riyazüssalihin) Yine kadınlar hakkında Allah Resulü: “Bir kadın beş vakit namazını kılarsa Ramazan orucunu tutarsa, fercini (namusunu) korursa, kocasına itaat ederse ona: ‘Cennetin kapılarından hangisini istersen oradan gir’ denilir.” (Ahmet ve Taberani: Mu’cemul Evsat) Bir diğer önemli husus da şudur: Aile içi hukuku ve münasebetin sınırlarını Allahu Teala va’zetmiştir. Bu nedenle taraflar bu hukuka Allah’a itaat ve ibadet şuuruyla riayet etmelidirler. Ancak bu şekilde ömrün sonuna kadar istikrarlı bir ilişki, mesut bir beraberlik, sağlıklı bir aile ve salih bir nesil yetiştirmek mümkün olabilecektir. Temelinde Allah rızası ve ibadet anlayışı olmayan aile münasebetleri çoğunlukla sıkıntılı, verimsiz veya kısa vadeli olabilmektedir. Dolayısıyla ailesel sorumlulukların asıl önemli ayağı, sevap ve ikaba bakan tarafıdır.Aile hayatında Allah’ın emir ve yasaklarına riayet edildiğinde tabii olarak aileye mutluluk, huzur ve güven gelebilmekte yarınlar için güvenli toplumların temeli atılabilmektedir.
Rabbimizden dileğimiz bize ve tüm müslüman ailelere iki dünya saadetini elde edeceğimiz amelleri yapmayı nasip etmesidir. (Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun).
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.