İbrahim DAĞILMA
Mustazaf Der, Güllü Çevik... Yaşasın Futbolizm(!)
Güç, imkân, iktidar… Hakkın elinde olunca adaleti sonuç verir, güçlünün tekelinde olunca zulümle neticelenir. Gücünü kuvvetten alan ve haklılığı sadece güçlü olmaya bağlayan birey, sistem ve hükümetler imkânları ve menfaatleri aleyhine olan her ses, söz, söylem ve eylemi velev ki hak arayışlı ve insani talep eksenli olsa da susturma, sindirmeye çalışırlar. Bu noktada gücü insafsızca kullanma, yandaş medyayı harekete geçirme, karalama ve iftiradan çekinmezler. Halka dönük, halkın teveccühüne mazhar ciddi gelişmeler görmezden gelinir ya da bir anlık hevesin tezahürü sayılıp küçümseme, minimize etme yoluna gidilir.
Hele de işin içine grup taassubu girmişse melek safvetinde olanların doğru, ihlâslı, hak çerçeveli gayretlerinin bile manipüle edilmesi işten bile değildir. Tıpkı son dönemlerde Peygamber aleyhisselamın sevgisine ve sevdalılarına dar gelen meydanları göremeyen dar bakışlıların daraldığı köşelerinden nasıl da toplum mühendisi kesilip sosyolojik analizler(!) yaparak koptuklarına…
Tepkiler, sözler, eylemler menfaat ve iktidar sahiplerinin âli çıkarlarına dokunmuyorsa, siyasi otoriteye “gözünün üstünde karakaşın da var!” demiyorsa, kişisel zevk ve eğlencelerin toplamına dönüşmüş bir futbol, müzik, sinema… Fanatizmiyse velev ki ortalığı yakıp yıksa da, işyerleri, araçlara zarar verse de, sokakları ses eşiğini defalarca aşan gürültülerle rahatsız etse de “ Bırakın, içindeki sevinci ifade etsinler, bu gençlerin bu kadarcık da hakkı olsun!” türünden demeçlerle masumlaştırılır.
Malumunuz sözü getirmek istediğimiz nokta hepimizin de son günlerde müşahede ettiği kimi gerçeklerdir.
Mustazaf Der ismini gencinden ihtiyarına, halkından idarecisine kadar duymayanımız yoktur. Özellikle fakirle yardımlaşma ruhuyla öne çıkarak, cehaleti bilgi güzelliğiyle dışlayarak, ahlaksızlığı güzel ahlakın numunelerinden kareler sunarak izale etme gayretlerine akl-ı selim ve artniyetsiz herkes şahitlik etmektedir.
Toplumsal ihtilaflarda çözüm vesilesi olması, birçok dargın, kırgın ve kavgalıyı buluşturması takdirle karşılanmaktadır. Özellikle peygamber sevdasını aşkla, şevkle gönüllere ve meydanlara taşıyan etkinlikleri ise takdirin de ötesinde teveccüh isteyen bir hoşluktur.
Böyle bir camianın tehlike algısı görülmesi, terörize(!) suçlara kaynak sayılması, soyut iddialarla kapatılması sizce izahı mümkün müdür?
Bu karara imza atanlar, bu haksızlığı görmezden gelenler, kapatıldığı için içten içe oh(!) çekenler kesinlikle peygamber sevgisinden uzak bir safta olduğunu bilmeliler.
Rablerinin emirlerini yerine getirme noktasında canla başla çalışanların “ Dindar bir nesil” projesi içinde baştacı edilmesi gerekirken iffetin ve İslami yansımanın bir şiarı olan başı örtülü anne ve çocukların kamusal alanda ve eğitim yuvalarında karşılaştığı sıkıntılara kulak tıkamak sorunların olmadığı anlamına gelmez. Daha ne zamana kadar toprağı, taşı, dağı, ovası, çesmesi… İslamiliğin en canlı örnekleri olan coğrafyamızda Müslümanlar öz vatanında parya muammelesi görmekten kurtulacaklar.
Gaziantep’te 7. sınıfa giden kızını Allah’ın emrine binaen örttüğü örtüsünden dolayı destekleyen ve kızının bu haklı, onurlu duruşunun arkasında duran anne Güllü Çevik’e verilen cezaları hangi adalet terazisi kabul eder, kaç vicdanlı gönül buna hukuki(!) bir karar der?
İmamlar, hemen her Cuma vaaz kürsülerinden Allah’ın emrine aykırı davrananları, vicdanı körelmişleri, merhamet yoksunlarını, adaleti unutup zulümle abad olmaya çalışanları cehennem azabıyla korkutuyorlar. Eğer, bu somut olarak hazırlanmış ve göz önüne getirilmiş bir tehditse;
Ey hayali iddialardan somut verilere ulaşan adaletin(!) şanlı(!) yargıçları niye duruyorsunuz? Onları da yargılasanıza ya da kızını örtülü okula gönderen her anne babayı aynı tehdit etme kapsamında oldukları için bir hukukçu olarak suçlasanız ya!
Örneklerini tarih boyunca gördüğümüz ve bugün de sıcağı sıcağına tanıklık ettiğimiz bazı çalışmalar haklı, doğru, iyiliğe dönük ve ahlaki imara dönük olduğu halde yanlış, soyut ve haksız suç vasıflandırmasıyla sadece kendi alanı içinde daraltılmaya çalışıldı, görmezden gelindi, sıradan bir davanın sonuçlanması gibi görüldü.
Diğer bazı olaylar ise tehdidi, tedhişi, sloganı, ritüelleşen tapınma şekilleri, TV kanallarının ekran ekran kaplayan yorumları, şehirlerin cadde, sokaklarına taşan çılgınca, rezilce, şımarıkça sevinçleriyle doğal bir durum içinde algılandı, bırakın suç vasfı sayılmayı ülkenin birincil gündemi, hayat memat meselesi sayıldı.
O halde yaşasın yeni din futbolizm(!), oley oley taraftar fanat/terör/izmi(!)
Doğruhaber Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.