Mütevellid Bir Eylem ya da Medeniyetin Müessisi; Ribat

Mütevellid Bir Eylem ya da Medeniyetin Müessisi; Ribat

Tefsir konusu olarak bu ayeti seçmemiz, derginimizin konusuna mutabık olması içindir.

ا أيُّها الذين آمنوا اصبروا وصابروا ورابطوا واتَّقوا اللّه لعلَّكُم تُفلِحونَ

Ey İnananlar! Sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihada hazır bulunun, Allah`a karşı gelmekten sakının ki başarıya erişebilesiniz.

Tefsir konusu olarak bu ayeti seçmemiz, derginimizin konusuna mutabık olması içindir. Zira geçtiğimiz ay Hamas’ın kuruluşunun yıl dönümü idi ve büyük bir zafere rast geldi. Öyle ise “Ribat” (İslam’ın sınırlarının nöbetçisi olmak) konusunu işleyen tek ayet olması hasebiyle “Arz-ı Ribat” ünvanını hak etmiş olan Filistin topraklarının yegâne gücü haline gelmiş, “Ribat” farizasının en büyük temsilcisi Hamas ve orada diğer İslami cemaatlere bir ithaf olsun diye bu ayet-i kerimeyi işlemeyi uygun gördük.

İslam tarihinde kurulan büyük medeniyetlerin çıkış noktaları göz önüne alındığında “Ribat” hakikatinin Allah (cc)’ın yardımına ne kadar mazhar olduğu daha güzel anlaşılacaktır. Zira mirasın üzerine kurulan değil de alnının teri ile yoktan bir medeniyet kurma şerefi “Ribat”larda mevzilenen topluluklara nasip olmuştur.

Müslümanlar için –bazı aksaklıkları ile beraber- iftihar vesilesi olan Eyyubi Devleti ile Osmanlı İmparatorluğu birer ribat devletleridirler. Zira Eyyubiler Ermenistan topraklarında Ermeniler ile Gürcü Hıristiyanlara karşı duran “Ribat” aşiretleri iken beyliklerinin çıkış noktası da Haçlılara karşı “Ribat” vazifesini hakkıyla yerine getirmekten aciz duruma düşmüş Fatımilerin memleketi olan Mısır toprakları olmuştu.

Aynı şekilde diğer büyük İmparatorluk olan Osmanlılar da Bizans sınırında “Ribat” konumundaki beylikler tarafından kurulmuş büyük bir İmparatorluktur. Bu büyük medeniyetlerin mirasa konan değil de yoktan ortaya çıkmaları ve böyle büyük bir fahra ulaşmaları “Ribat” vazifesinin ehemmiyetini Allah (cc) katındaki değerini gösteriyor. Aynı şekilde “Allah yolunda sınır boylarında tutulan bir gecelik nöbet(Ribat) bir aylık gece ibadetinden faziletlidir.” diyen Nebi (a.s)’nin hâşâ gereksiz mübalağalar yapmadığını tam aksine her şeye hakkını verdiğini gösteriyor.

Ayet-i kerime surede detayı ile verilen bütün konuların bir fezlekesi hükmündedir, zira surede ayrıntılı olarak verilen Müslüman davetçi ve bireyde bulunması gereken sıfatlar toplu olarak emir şeklinde Müslüman davetçiden istenmiş.

يا أيُّها الذين آمنوا Al-i İmran suresinin son ayetindeki bu son nida mü`minler için surede Allahu Teâlâ tarafından seçilen bütün zor ve meşakkatli olaylara karşı yapılan bir davettir. Zira “Ey iman edenler!” çağrısı iman ehlinin dayanıklı, kararlı ve dava yolunda sürekli ilerleyen biri olmasını gerektiriyor. O yüzden her ne zaman ki kâfirlerden Ehl-i kitap veya müşriklerle yapılacak olan zorlu ve çetin çatışmalara karşı mü`minleri harekete geçirirken Allahu Teâlâ onlara bu hitapla hitap ediyor. Zira bu çağrının muhatabı olan mü`min kolay kolay zafiyet göstermez, tereddüde girmez ve olaylar karşısında sarsılmaz.

Ayet-i kerime dört önemli sıfatı Müslüman davetçiden istemektedir. Bunlar; sabır, bu konuda düşmanlarından daha önde olması, “Ribat” veya toplumsal dayanışma ve takvadır.

SABIR

اصبروا Allahu Teâlâ Kur`an’ın değişik yerlerinde Müslümanlardan sabır göstermelerini, bu sıfatı kuşanmalarını kendilerinden istemiştir. Zira Müslüman’ın hayatının hiçbir kesitinde sabra ihtiyaç duymadığı tek bir durum/olay dahi yoktur denilse mübalağa edilmiş olunmaz. Bundan dolayı Kur`an-ı Kerim sabrı; azm’il-umur’lardan saymıştır. Bu sıfatın Müslüman davetçi için ehemmiyetini ifade etmeye ise kanaatimizce hiç gerek yoktur. Zira bir birey olarak sabır sıfatının asgari olmadan Müslümanlığını yürütemeyecek birinin davetçi olarak Müslümanlığını yürütebilmesi mümkün değildir. Müslüman’ın derecesi sabrı ile orantılıdır. Allahu Teâlâ’nın “yalnızca sabredenlerin ecirleri hesapsız verilir.” Hitabı sabrın Müslüman şahsiyet için ehemmiyetini ifade ediyor.

Ayet-i kerimede geçen “sabrediniz” ibaresi hakkında değişik tefsirler yapılmıştır. İbadetlere devam edilmesi hakkında sabrediniz diyenler olduğu gibi; şehvetlerden/nefsin istek ve arzularından uzaklaşma, dünyanın güzelliklerine aldanmaya karşı sabrediniz diyenler de olmuştur. İslami hizmette başınıza İslam düşmanlarından gelecek musibetlere karşı sabır veya Allahu Teâlâ’nın, kulunun iradesini hem kendisine göstermek ve hem de diğer kullara göstermek, aynı şekilde kulun sadakat ve doğruluğunu ortaya çıkarmak için onu belalarla imtihan etmesine karşı sabrediniz, şeklinde yorumlayanlar da olmuştur. Özellikle davetçinin karşısına çıkması muhtemel sıkıntı ve imtihanların çeşitlerine Seyyid Kutup (rahmetullahhi aleyh) daha detaylı değinmiş ve şu izahatlarda bulunmuştur; “İman ve ameli salih üzere ayağa kalkmak, hakkın ve adaletin bekçiliğini yapmak, bireyin ve toplumun, ferdin ve cemaatin karşılaşacağı en büyük zorluklardan biridir. Bu nedenle sabretmek gerekir. Nefisle cihad için ve başkaları ile cihad için sabır... Zorluk ve eziyetlere karşı sabır... Batılın şımarıklığı, kötülüğün saldırılarına karşı sabır... Yolun uzunluğuna, aşamaların gecikmesine, yol işaretlerinin belirsizleşmesine ve sonun uzaklığına karşı sabır...”

Üstad Bediüzzaman ise sabır sıfatı ile ilgili önemli bir gerçeği dile getirirken aslında bizi uyarıyor; “İnsana verilen sabır başına gelen musibetlere tahammül etmesi açısından kafidir. Ancak o sabrını geçmiş, gelecek ve hal arasında taksim ettiği için hal’de başına gelen musibete tahammül etmeye güç yetiremiyor.”(mealen)

MUSABERE

صابروا kelimesinin اصبروا kelimesinin müradifi olduğunu, tekid maksadı ile tekrar edildiğini söyleyenler olmuşsa müfa’ele babının müşareket manasını içermesi dolayısı ile bunun sabır konusunda düşmanlarınıza üstün geliniz manasında olduğunu ifade edenler çoğunlukta olmuşlardır. Dolayısı ile Allahu Teâlâ mü`minlerden sadece nefislerine sabrı aşılamayı istememiş, sabır konusunda düşmanlarına galebe çalmalarını istemiştir. Bu bağlamda sabır, kişiye isabet eden belalara karşı; musabere ise, kendilerine de düşmanlarına da isabet eden sıkıntılar karşısında gösterilen tavırdır. “Eğer size bir yara dokunduysa bu yaranın misli de o kavme dokunmuştu”(Al-i İmran 140), “Eğer siz elem duyuyorsanız onlar da sizin elem duyduğunuz gibi elem duyuyorlar ve hem siz Allah’tan onların ummadığını umuyorsunuz.” (Nisa: 104) ayetleri açıkça düşmanlarından daha sabırlı ve sabırda onlara üstün gelmeye davet ediyor.

Tabatabai ise müfaele babındaki müşareket manası dolayısı ile bunun sabırda yardımlaşmaya, cemaatsel sabra delalet ettiğini, mü`minlerin mü`min kardeşinin sabır konusundaki zafiyetini telafi etmesi gerektiğine işaret ettiğini ifade ediyor.

MURABETE

Fukaha’nın ıstılahında murabıt; İslam düşmanlarının saldırı ihtimalinin olduğu İslam topraklarının sınır boylarına sefer düzenleyenlerdir.

ورابطوا şiddet manasındaki “ربط” filinden türetilmiştir ki sebat, kararlılık ve azimet manasındadır. Mü`min bir şeye azm eder Allahu Teâlâ da onu kulun kalbine rabt eder. Böylelikle kulda ondan sapma olmaz, o konuda herhangi bir terüddüd geçirmez.

İhtimal ki buradaki emirden murat mü`minin İslam’ın saldırı tehdidi altındaki hudutlarında sebat ve dirençli olmasını istemektir. İster bu hudut coğrafi hudut olsun, isterse fikri hudutlar, ister hukuki, siyasi, ictimai hudutlar olsun fark etmez. Mü`min kul İslam’a saldırının olabileceği her yönden uyanık olmak ve dikkatli davranmakla mükelleftir. Aynı şekilde bu mü`minlerin tembellik ve vurdumduymazlık sıfatlarından uzaklaşıp uyanık, çalışkan ve saldırılara karşı dikkatli olmakla mükellef olduğunu ifade ediyor.

Murabıtların fazileti ile ilgili olarak Hz. Resulullah (s.a.v); “Allah yolundaki bir gecelik ribat bir aylık gece namazından faziletlidir.” Yine başka bir hadiste; “Eğer ölenin ameli üzerine mühür vurulur. Ancak İslam’ın hudutlarında nöbet tutanların ameli hariç. Zira onların ameli kıyamet gününe kadar onlar için nemalanır ve onlar kabrin fitnelerinden de emin olurlar.”

Hiç şüphesiz “Ribat” İslam hudutlarını gözlemek, düşmanların hareketlerini gözetlemek, onların saldırılarından Müslümanları güvende tutmak cihadın en önemli unsurudur. Hz. Resulullah (s.a.v)’ın, bu eylemi bu kadar övmesinin hikmeti bu olsa gerek. Yine aynı şekilde bugün İslam coğrafyasının kalbini işgal etmeye gelmiş olan ve batının ileri karakolu olan israili durduran topraklardaki Müslümanların ümmetin yanında bu kadar değer sahibi olmaları da bu eylemin değerini ifade etmesi açısından önemlidir.

TAKVA

واتَّقوا اللّه Takva öz bir şekilde ifade etmek gerekirse, Allah (cc)’tan sakınmak onun emir ve yasaklarına riayet etmek ve Allah (cc)’ın hudutlarını zorlamamak, koyunlarını Onun korusunun etrafında otlatmamaktır. Haramlara düşme endişesi ile tedbir almaktır.

لعلَّكُم تُفلِحونَ işte bu dört sıfata sahip olanların hem dünyada iman, şahsiyet ve mürüvvetlerinin selamette olmaması ahirette ise herkesin korku ve dehşete kapıldığı günde felah bulmaması mümkün değildir. Kurtuluş bu sıfatları haiz olmaktan geçer.

İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.