M. Emin ÖZMEN
Namazı bilmeyen genç
Delikanlı ile daha yeni tanışmıştık. Karşımda oturmuş, belleğinde iz bırakmış yaşantısından kesitler aktarıyordu. Her halinden askerlik yaptığı anlaşıyordu. Yani tahminen 22 yaşındaydı. Eli yüzü düzgün dediklerinden var ya, işte onlardan bir genç ile konuşuyorum. Yeni yeni uzattığı sakalları, yüzüne tam oturmuştu. Bu haliyle Müslüman bir delikanlı görünümündeydi.
“Biliyor musun abiciğim?” diye söze girdi.
“Ben 12-13 yaşlarındayken, babam annemi aldatıyordu. Annem çevreden bir şeyler duyar, üzülürdü. Ama gün geldi, babam o kadını evimize getirdi. Aralarında bir nikâh var mıydı, bilmiyorum. Zaten nikâhı anlamayacak kadar küçüktüm. Bildiğim tek şey, annemin üzüntüsünden fare zehri içtiği ve kollarıma düştüğüdür. Derhal hastaneye kaldırıldı. Hamd olsun ölmedi; ama ondan sonra da fazla yaşamadı. Annem öldüğünde 14 yaşındaydım. O gün bu gün, bir daha babamın evine gitmedim.”
Araya girme ihtiyacı hissettim: “Peki ne yaptın, nasıl yaşadın?”
“Çevre köylere gittim. Çobanlık yaptım. Kendime bakabiliyordum. Hayvan sahiplerinden aldığım ücret bana yetiyordu.”
“Peki, 14 yaşındaki bir genç için zor olmuyor muydu?” diye sordum.
“Alıştım be abi” dedi. “En çok gece saat 03.00'te uyanmak zor geliyordu bana. Ama belirli bir süre sonra insan alışıyor.”
“Anladım ama merak ettiğim bir şeyi sormamda bir sakınca var mı?” diyorum. Başı ile “Sorabilirsiniz” şeklinde onay verince: “Sabah namazı için o saatte uyandırsalardı, uyanır mıydın?” diye soruyorum.
Genç şöyle bir iç geçirdi. Derin bir nefes aldı. Söyleyip söylememekte tereddütler yaşadığı her halinden belliydi. Ama şöyle bir toparlanıp: “Abi ben namaz kılmayı bilmiyorum.” deyiverdi.
Biraz durdum. Ne cevap vereceğimi bilemedim. Kendimden utandım. Şöyle veya böyle görüştüğüm bir genç var ve bu genç namaz kılmayı bilmiyor. Üstelik askerliğini yapmış, 22 yaşlarında bir delikanlı.
“Eyvahlar olsun” dedim. Ama iki veya üç kez görüştüğüm bu genç ile uzun zamandır haşir neşir olanlar geldi aklıma. Babası, köyün cami imamı, okuldaki öğretmenleri, ne bileyim, sorumluluğu olan herkes.
İnsan ister istemez, ülkenin bütün gençlerini düşünüyor. Namazın dışında, tevhid kelimesini bilmeyenler, oruç ile tanışmayanlar, gusülden bihaber olanlar vs.
Yeri geldiğinde, nüfusumuzun % 99'u Müslümandır deyip, dinimizle iftihar ederiz. Her ilde bir veya birkaç üniversite var. Türkiye'de 86 İlahiyat Fakültesi var. Bunların binlerce öğrencisi, yüzlerce hocası mevcut.
Diyanet İşleri Başkanlığının verilerine göre; Türkiye'de 921 müftü, 63.429 imam-hatip, 19.416 Kur'an kursu hocası ile birlikte dev bir bütçesi var.
Demek ki kadro, personel veya maddi bir sıkıntımız yok.
Peki, ne oluyor da yeni nesil, namazdan bihaber, bonzaici oluyor?
“Ben namaz kılmayı bilmiyorum” diyen yukarıdaki gencin yüzündeki ifade, yüreğimde bir cızzz etkisi oluşturdu. Peki, bu kadar kurum ve kuruluşun bir yüreği yok mu?
Yine de hatırlatmakta fayda var.
Saygıdeğer kurumlarımız, ilahiyat fakülteleri, İslam enstitülerimiz vs.
Pek muhterem; profesörlerimiz, hocalarımız, imamlarımız, kurs hocalarımız.
Bakın burada namazı bilmediğini söyleyen bir genç var.
Haberiniz olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.