Nimetullahı Değersiz Görmenin Adıdır İsraf
Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O`dur.
“Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O`dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.”(En’am: 141)
En’am suresinin tamamı Mekki’dir, ancak İbn-i Abbas (r.anhüma) ve Katade وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ ayeti ile bu ayeti istisna ederek bunların Medeni olduğunu söylemişlerdir. Zira onlara göre وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ ibaresinden kastın zekât olduğunu, zekâtın ise Medine’de farz olduğunu söylemişler.
Ancak âlimlerin çoğunluğuna göre bu iki ayet de dahil olmak üzere En’am süresinin tamamı Mekki’dir.
Seyyid Kutup; “Eğer bu ayetin Medeni olduğunu kabul edersek ayetin siyak ile sibakı arasında büyük kopukluklar meydana gelecektir.” der. Zira Nesefi’nin de ifade ettiği gibi bu ayet ile sonraki ayet bir bütündür. وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ وَلا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ İbaresi ise bir bütün olan iki ayet arasında mu’taridi/ara cümledir.
Bu ayetin Mekki olduğunu savunanlar وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ ibaresinin zekâttan ayrı bir hakka delalet ettiğini, zira zekât muayyen bir şey iken bu hakkın ise gayri muayyen olduğunu söylüyorlar. Bununla beraber mezhep âlimlerinin de ifade ettiği gibi zekât verildiği zaman bu hak da yerine getirilmiş olur.
— Not: Zekâttan ayrı malda fakirler için başka haklar var mıdır, yok mudur? Konusu Efendilerimiz Hz. Osman ile Hz. Ebu Zerr arasındaki ihtilafın ana maddesidir. Kanaatimizce her iki tarafın da güçlü delilleri vardır. İsteyen istediği görüşü benimseyebilir. —
El-Mizan’ın sahibi ise Medeni olduğunu söyleyenlerin delillerine şöyle bir cevap veriyor; “Hakkını verin” ibaresi teşrii bir meseledir. Ama bu Mekke’de nazil olmadığı manasına gelmez. Zira Medine’de tafsilen nazil olan hükümler Mekke’de icmali olarak nazil olmuşlardır. Tıpkı En’am suresinin 151. ayetinde olduğu gibi…
Bu ayet ile öncesi ve sonrası birkaç ayet müşriklerin hurafelerle haram kıldıkları bazı hayvanlar ile ekinleri haram kılmalarının temelsiz, çürük ve boş safsatalar olduğunu ifade ediyor. Dolayısı ile hulkiyette esas olanın mübahiyet üzere olduğunu, Allah (cc)’ın kulları için serdiği nimet sofrasına kimsenin müdahale edemeyeceğini, kulların bundan istifade etmesinin önüne kimsenin geçemeyeceği belirtiliyor. Eğer bir yasaklama olacaksa onun ancak Allah (cc) tarafından yapılabileceği gerçeğini ortaya koyuyor. Nitekim Elmalı Hamdi Yazır’ın yer verdiği Hz. Resulullah aleyhi`s-salatu ve`s-selam ile Mâlik b. Avf b. Ebi`l-Ahvası`l-Cüşemi arasında geçen diyalog bunu ifade ediyor. Malik; "Ey Muhammed! Duyduk ki Sen birtakım şeyleri helal kılıyormuşsun." Resulullah da: "Siz birtakım şeyleri aslı olmadan haram kıldınız. Yüce Allah, şu sekiz eşi yenilmesi ve istifade edilmesi için yaratmış olduğu halde, sizin dediğiniz haram kılma nereden geldi, erkeğinden mi dişisinden mi?" Bu sual üzerine Mâlik erkeğinden diye sebep gösterse, erkeğin hep haram olması gerekecek; dişisinden diye sebep gösterse, bütün dişilerin haram olması gerekecek; rahimi sebep gösterse, ikisi de öyle olacak; haramlığı beşinci veya yedinci yahut herhangi bir nesile tahsis etse, bu neden, ne için? Hayret içinde kalıp susmuş. "Niye konuşmuyorsun?" buyrulmuş. Mâlik: "Hayır, sen söyle ben dinleyeyim" demişti.
Dolayısıyla var olan her şey insan için yaratıldığına göre asıl olan ibahet/helaliyettir. Ancak bazı istisnalar bu ibahetin dışına çıkar ki bu da ancak nass ile olur.
Bu ayette geçen ve Nesefi’nin mu’taridi cümle diye tarif ettiği hüküm ise ibahetin başıboş, keyfe ma yeşa olmadığıdır. O da insan için Allah (cc) tarafından yaratılan ve insana verilen nimetlerin kendi özel mülkü olmadığı bilakis bir emanet olduğu gerçeğinden yola çıkarak bunda başkalarının da hakkının olduğunu bilmek ve nimetleri Allah (cc)’ın istediği şekilde kullanıp nimeti değersizleştirme manasına gelen çarçurdan yani israftan sakınmaktır.
Biz bu ayette geçen “israf etmeyiniz, çünkü Allah israf edenleri sevmez” ibaresini ön plana çıkarmaya çalışacağız. Ama önce ayet ile ilgili âlimlerin görüşünü verelim:
İbn-i Abbas مَعْرُوشَاتٍ kelimesi ile; yere serilmiş halde biten kavun karpuz vb. bitkilerin kast edildiğini غَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ ile ise hurma, nar vb. ağaçta yetişen meyvelerin kast edildiğini ifade eder. Yine kendisine dayandırılan başka bir görüşte ise مَعْرُوشَاتٍ’dan kasıt insanların bakımları ile yetişen, etraflarına duvarlar örülen bahçeler olduğunu غَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ ile ise çölde bayırda kendiliğinden yetişen yabani yemişlerin kast edildiğini ifade etmiştir.
Burada وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ ile وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ özel olarak zikredilmesi ise bunlara verilen değeri veya bunların insan için ne kadar değerli nimetler olduğu ifade edilmesi içindir. Tıpkı مَنْ كَانَ عَدُوّاً لِلَّهِ وَمَلائِكَتِهِ ayetinde Cibril ile Mikail’in makamlarının yüceliğinden dolayı zikredilmesi gibi…
كُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ ibaresi ilgili olarak Kurtubi; “burada iki emir var, ancak bunlardan كُلُوا mubahtır وَآتُوا ise vaciptir. Yani devşirilip toplandıkları zaman onlardan yemek mubah, fakirlere haklarını vermek ise vaciptir.
وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ ile ilgili olarak Hamdi Yazır; Bunun zekat, yani öşür ve yarım öşür olduğu hakkında rivayetler varsa da, zekat ayetleri Medine`de nazil olmuş bulunduğuna göre, Mekke`de nazil olan bu ayetteki hakkın, ondan başka bir vacip sadaka olduğu ve miktarının belirlenmesinde, mükellefin israftan kaçınması kaydıyla kendi takdirine bırakılmış olduğu; bununla beraber, sadece hayırseverlik gereği verilecek nafile bir sadaka değil, bunda bir yükümlülük de bulunduğu açıklanıyor ki, yine Mekke döneminde nazil olan "Onların mallarında dilenci ve yoksul için bir hak vardır" (Zâriyât, 51/19) âyeti, aynı şekilde "Onların mallarında, isteyene ve isteyemediği için mahrum kalmışa belli bir hisse vardır" (Meâric, 70/24-25) âyeti, bunun daha genel bir açıklaması demektir.” der.
Kurtubi de insanların bunun zekat mı yoksa zekatın dışında bir farziyet mi olduğu konusunda insanların ihtilaf ettiklerini ifade ettikten sonra şunları ifade eder; Enes bin Malik, İbni Abbas, Tavus, Hasan-ı Basri, İbn-i Hanife, Dahhak, ve Said bin el-Müseyyeb’e göre buradaki hak farz olan zekattır, ölçüsü ise 10’da veya 20’de birdir. İmam Malik ve de İmam Şafii’nin arkadaşlarından bazıları da bu görüştedir.
Ali bin Hüseyin, Hakem, Ata, Said bin Cübeyr, Hammad ve Mücahid’e göre ise bu, zekâtın dışında farz olan bir haktır. İbn-i Ömer ile Muhammed bin Hanife’den aynı şekilde Ebi Said el-Hudri’den yapılan bir rivayette Hz. Resulullah aleyhi`s-salatu ve`s-selam şöyle buyuruyor; “Ekini biçtiğin sırada muhtaç kimseler sana gelecek olursa (mahsulü öğütmeyi beklemeden) onlara başaklardan ver. Hurma ve üzüm salkımlarını kopardığında aynı şekilde muhtaç kimseler yanındaysa onlara salkımlardan ver. Ekini biçtikten, öğüttükten ve taneyi samandan ayırdıktan sonra miskinler sana gelecek olursa onlara safi olmuş o mahsulden ver. Ölçüsünü tespit ettikten sonra muhtaç kimseler gelecek olursa o zaman tahakkuk eden zekâttan onlara ver.”
وَلا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ Hamdi Yazır ve bazı alimler burada israftan kastın verilirken ölçünün kaçırılmaması gerektiği manasında olduğunu söylemişlerse de ve makul bir yorum olsa da hayırda, Allah (cc) yolunda sarf ederken ölçüsüzlüğün olamayacağını söyleyenlerin görüşleri hem delilleri ve hem de Hz. Ebubekir gibi sahabelerin tutumları bize burada israftan kastın o verilen nimetlerin mübah bir şekilde ve ölçülü tüketilmesi, hayır yolunda sarf edilmesi amacının dışında kullanılması manasında olduğu yönündedir.
İsraf lügatte; haddin aşılmasıdır. Malın ölçüsüz harcanması ya da gereksiz yere harcanması manasındadır. Kelamda veya savaşta israf aynı şekilde ölçüsüz olmak, gereksiz konuşup gereksiz yere öldürmek manalarında kullanılır. Istılahta da tıpkı lügat manasında olduğu gibi tabir edilmiştir. Allahu Tealanın nehyettiği israf ise malın veya nimet sadedinde olan her şeyin Allah (cc)’ın taatinin dışında, masiyetinde kullanılmasıdır. İster bu kullanılan/harcanan az olsun isterse çok olsun bu israftır.
Bu ayeti kerimede önce nimetlerin genel toplamının zikredilmesi ardından da bunlarda başkasının da hakkının olduğu ifade edilmesi ve israf edilmemesi gerektiği üzerinde durulması şöyle bir manayı ifham ettiriyor; Müsrif; malı ya da kendisine verilen enva-ı nimetten herhangi birisini tam malı zehabına kapıldığı için israf ediyor. Oysa onun yanında duranın Allah (cc)’tan bir emanet olduğunu bilse ve bundan gaflet etmese onu amacının dışında kullanmaz ki israf; nimetin amacına en muhalif ahlaklardandır.
İsraf; nimeti değersiz görmektir. Oysa Allah (cc) hiçbir zaman kendi malının değerinin düşürülmesine müsaade etmez. İsraf mala karşı işlenmiş en büyük nankörlük, en büyük şükürsüzlüktür. O yüzden ne kadar varlıklı olsalar dahi müsrif kavimlerin çok kısa sürede fakirleştikleri hatta daha önce hükmettikleri toplumların ayağına düştükleri tarihi bir vakıadır. Üstadın; “nimet şükür ister bulmazsa çekip gider” sözü, ispatını en güzel şekilde müsriflerde buluyor.
Allahu Teâlâ’nın helak ettiği kavimleri tabir ederken onların müsrifliklerine dikkat çekmesi Allahu Teâlâ’nın bu kötü fiilden ne kadar nefret ettiğini göstermesi açısından kâfidir. Bir mü`min gayretullaha dokunan bu çirkin fiile bulaşması hatta yanaşması dahi düşünülemez.
“Çünkü siz, şehveti tatmin için kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz müsrif bir milletsiniz.”(A’raf: 81)
“Elçiler: ‘Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi? Hayır; siz, müsrif bir milletsiniz’ demişlerdi.”(Yasin: 19)
“… müsriflere yaptıkları böylece güzel görünür.”(Yunus: 12)
“… Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir diktatör) ve müsriflerden idi.”(Yunus: 83)
Faruk Hamza / İnzar Dergisi - Haziran 2012
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.