Mehmet İkbal ATAK

Mehmet İkbal ATAK

Öcalan'dan “evliya” devşirme stratejisi çöktü mü?

 Evet çöktü. İmralı süreciyle başlayan kampanyanın özü, “Öcalan melek, Kandil/HDP/BDP Şeytan” formülasyonu üzerine kuruluydu. Dolayısıyla haftanın yedi gününden her birini sırasıyla “Yedi düvelden” her birinin etkisinde geçiren Kandil/HDP cenahına karşın Öcalan'ın kafeslenmesi stratejisi ile “Yedi düvel'in” etkisindeki Kandil'in de blokaj altına alınacağı hesaplanmıştı.

Bebek katili söyleminden “İmralı meleğinin” icat edilerek kamuoyuna pazarlanması artık süreç içerisinde MİT için Öcalan'dan “Evliya” devşirme operasyonuna dönüşmüş oldu. Oysa gelinen son noktaya bakıldığında artık “Evliyalık makamı” tahsis edilen Öcalan'ın da Kandil ve HDP'nin çatışma arzusunu yansıtan çizgiye doğru kaydığı anlaşılmaktadır. Daha doğrusu görüntü bu yönde olsa da aslında realite tam tersi bir nitelik taşımaktadır.

Öcalan her ne kadar henüz Evliyalık makamından tart edilmemiş olsa da aslında Kandil ve HDP'nin çatışma çığırtkanlığının altında yatan temel neden, “Heyet” kanalıyla İmralı'dan etrafa yayılan çatışmacı ilhamlardır.

FERMAN SAHİBİ ÖCALAN! MÜTERCİM SELO NE YAPSIN?

Öcalan heyete “ilham” pompalıyor, heyet bu ilhamları Kandil'e götürüyor, oradan da başta kamu düzeni olmak üzere halkın huzur ve refahını hedef alan somut planlamalar sokaklara taşınarak Öcalan'ın belirleyiciliği alenen tescillenmiş oluyor.

6-8 Ekim vahşet kalkışmasında bu durum apaçık bir şekilde kendini gösterirken, hükümetin çokça arzuladığı kamu düzeni konusunda Öcalan'ın müzakerelerin sonuçlandırılması şartını işaret etmesi, vahşet kalkışmalarının kilidinin tamamen Öcalan'ın elinde bulunduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

6-8 Ekim vahşet kalkışmasında olduğu gibi, öne çıkanlar her ne kadar siyasi figürler olsa da, mesela Demirtaş gibilerinin yaptıkları aslında sadece İmralı buyruklarının mütercimliğinden ibarettir. Yine son “Güvenlik yasa tasarısı” karşısında Demirtaş'ın “yakarız yıkarız” tehdidine karşın Başbakan'ın “akacak her damla kandan Demirtaş sorumludur” restine tanık olduk. Oysa yasa tasarısından duyulan memnuniyetsizlik ve kamu düzeni şartına karşı takınılan olumsuz tavırların kaynağının bizzat Öcalan olduğu, heyetin son İmralı ziyareti ile açığa çıkmıştı. Hal böyle iken resmi tepkilerin İmralı yerine İmralı mütercimlerine yönelmesi, hükümetin hala Öcalan'a “Evliyalık” makamını layık görmeye devam ettiğini göstermektedir.     

Aslına bakılırsa MİT'in Öcalan'dan “Evliya” devşirme stratejisi çökmüştür. Bu çöküşte Öcalan'ın bölgesel konjonktüre göre oynaması etkili olurken, Amerika'nın IŞİD üzerinden bölgeye yeniden dahleden bir mecraya girmiş olması, Öcalan açısından konum değiştirmeyi daha anlamlı kılmıştır. Nitekim Öcalan açısından Amerikan müdahaleleri karşısında tavır değiştirmek, bir o yana bir bu yana oynamak bir ilk değil, bir ilkedir.

PKK ve Öcalan felsefesi görünürde “Anti Emperyalist” temalarla dolu olsa da Amerika'nın bölgeye yaptığı doğrudan müdahaleler Öcalan ve PKK'si açısından “rahmet yağmuru” olarak nitelendirilmektedir. Amerika'nın yaptığı her doğrudan müdahale, sınır değişikliklerini, yeni haritaları, modern şekillendirmeleri çağrıştırmaktadır. Bu durum, PKK açısından kendi gücüyle gerçekleştiremediği “Alan hakimiyetleri” için umut ışığına dönüşmektedir. Amerika bile henüz niyetini tam açıklamamışken Öcalan ve PKK'sı Amerika'ya selam çakmak için adeta amuda kalkmaktadır. Kandil ve HDP'nin Öcalan kaynaklı son homurdanmaları, yine Amerika'nın IŞİD üzerinden yaptığı doğrudan müdahaleyle alakalıdır. Bu durum, Türk devleti istemese de Öcalan'ı “Evliyalık” çemberini yırtmaya itmektedir, nitekim son homurdanmalar da bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Madalyonun diğer bir yüzü ise, Türkiye'nin IŞİD bağlantılı Amerikan politikasına katılma konusunda şimdilik isteksiz davranmasıdır. Geçmiş dönemler, sorun yaşasa da Amerika'nın, müttefiki olan bir devleti PKK'ye değişmeyeceğini ortaya koymuştur. Kandil ve HDP üzerinden Öcalan'a akıtılan Amerikancı mesajlar, Öcalan ve PKK'si için her ne kadar umut ışığı olarak görülse de aslında Amerikan politikalarına ayak direten Türkiye'nin hizaya sokulması için PKK'nin bir sopa olarak kullanılma geleneğine işaret etmektedir. Nitekim Türkiye'yi terbiye etmek için benzer politikalar daha önce de PKK üzerinden uygulanarak amaca ulaşıldığı bilinmektedir.

AMERİKA'NIN PKK'Yİ    ATEŞKES UYKUSUNDAN UYANDIRMA YETENEĞİ

2003 Irak işgali ve Türkiye'nin Arap/İslam dünyasına yöneldiğinde Batı başkentlerinde “Eksen kayması” şeklinde kopan fırtınalar sonrası AK Parti hükümetini dize getirmek için PKK'nin nasıl “ateşkes uykusundan” uyandırılarak sopa olarak kullanıldığı henüz hafızalardadır.

2004 YILI: PKK, AMERİKAN SOPASI…

2003 Irak işgali sürecinde TBMM'de reddedilen 1 Mart Tezkeresi sonrası Türk-Amerikan ilişkileri tarihinin en kötü dönemini yaşadı. İşgali takip eden bir yıllık süre içerisinde Irak'ın Amerika için bataklığa dönüşmeye başladığı anlaşılmaya başlandı. Reddedilen Tezkere'ye rağmen Türkiye'nin Amerikan lehine Irak'a müdahil olması zorunluluğu ortaya çıktı. Türkiye'yi buna mecbur etmek için 1 Eylül 1999'da PKK'nin tek taraflı aldığı ateşkes kararı ve militanlarının sınır dışına çıkarılması süreci, 1 Haziran 2004 tarihinde sonlandırılarak çatışmalara yeniden başlandı. Bu süre zarfında Türkiye, Amerika'nın Irak tezlerine tamamen teslim oldu ve tüm imkânlarını Amerika için seferber etti. 5 Kasım 2007 tarihli Bush-Erdoğan görüşmesinde Türkiye'nin göstermek zorunda kalığı “sadakate” karşılık PKK'ye karşı ortak mücadele ve anlık istihbarat anlaşması yapıldı. Sopa olarak kullanılan PKK ise işlevini tamamlamış olarak Amerika'nın yeniden hedefi olmaya başladı.

Keza aynı dönemde irdelenmesi gereken PKK'nin PJAK deneyimi de mevcuttur. İlk önce Irak sonrası İran'a olası saldırılarda kullanılma hedefi güdüldü. Olmayınca İran'ın Irak işgalinde Amerika'yı zora sokacak politikalarına karşı Amerika'nın aldığı bir ön tedbire dönüştü. Ancak işgaldeki başarısızlık ve İran'ın Irak'ta Amerikan karşıtı politikalarında sağladığı üstünlük, peydahlanan PJAK'ın varlık gerekçesini ortadan kaldırdı ve PJAK feshedilmek durumunda kalındı.

2011 YILI: PKK, AMERİKAN ASASI…

“Eksen kayması” tartışmalarının yaşandığı 2009-2011 arası dönem, Türkiye'nin Ortadoğu politikasında adeta devrim niteliğinde değişimler yaşandı. Suriye ile oluşan bahar havası, çevre ülkeleri de kapsayan ortak Pazar fikri, İslam dünyasına yönelik daha İslami söylemler, Osmanlı bakiyesi toprakları kapsayan etkinlik kurma mücadelesi, Amerika'nın –belki de ilerde baş gösterecek Arap Baharı gözetilerek- Türkiye'ye biçtiği “Model ülke” kalıbını giderek aşmaktaydı. Hele İran'la geliştirilen ilişkiler ve nükleer meselesinde İran'dan yana takındığı tutum, Amerika'nın yanı sıra israilin de oldukça tepkisini çekmekteydi.

Konjonktüre oynayan Öcalan ve PKK'si bu dönemde yıldızı parlayan Türkiye ile “Oslo sürecini” başlatmış, 13 Nisan 2009 tarihi itibariyle tek yanlı ateşkes ilanı yine Öcalan'ın bilinen klasikleri arasındaki yerini almıştı.

Gel zaman git zaman, Arap baharı patlak vererek olaylar Suriye'ye kadar dayanmıştı. Türkiye, Suriye ile “Bahar” havası yaşarken Amerika, Türkiye'nin Suriye ile ilişkilerini askıya almasını, organize edilecek silahlı unsurlar için baş aktör olmasını dayatmaya başlamıştı bile. Türkiye ise Suriye ile çatışmacı bir noktaya gelmemek için her yolu deneyerek reform için Esad'a şans verilmesi yönünde diplomatik çabalar yürütmek suretiyle Amerikan baskısını hafifletme çabasına girmişti.

Suriye meselesi Amerika ile Türkiye arasında yeni bir krize aday görünürken PKK, 14 Temmuz 2011 günü Silvan'da askerlere pusu kurarak dönemin sürprizleri arasındaki yerini alıyordu.

Silahlı çatışmalar PKK'nin Silvan hamlesiyle başladı ve şiddetlendi. Türkiye, Suriye konusunda Amerika'nın Öcalan ve PKK'sı üzerinden verdiği mesajı açık bir şekilde almıştı. Derken 09 Ağustos 2011 günü Şam'da Esad'la 6 saatlik son görüşmesini gerçekleştiren dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Şam yönetimine reformlar konusunda adeta ültimatom verdi. Verilen ültimatom, Şam ile ilişkilerin kesileceğinin belki de nazikçe ifade ediliş biçiminden başka bir şey değildi aslında.

Öcalan ve PKK'si üzerinden Türkiye'ye verilen mesaj yerine ulaşmış, Türkiye, Amerika'nın Suriye politikasına angaje edilerek bu safha böylelikle kemale erdirilmişti. Türkiye ile Amerika arasında yaşanan Suriye çelişkisi ortadan kalkınca boşluğa düşen yine Öcalan ve PKK'sı olmuştu. Öcalan için tek çare yine Oslo benzeri bir süreç ile ateşkes oyununa dahil olmak kalıyordu. Nitekim start alan İmralı süreci, aynı zamanda silahlı unsurların sınır dışına çekilmesini de içeren bir ateşkes ilanı ile yeniden piyasanın beğenisine sunuldu.

Gel gör ki Suriye politikası başarıya ulaşmamakla kalmadı, aynı zamanda ABD ile Türkiye arasında yeni bir krize de yol açtı. Türkiye ile ABD arasında kriz demek, Öcalan ve PKK'sine yeni bir şans anlamına da geliyordu. Krizin ilk belirtileri ortaya çıkınca militanların sınır dışına çıkma işlemleri durduruldu. Şu anda Amerika ile Türkiye ilişkileri, IŞİD gerekçeli müdahale biçimi üzerinden yine en kötü günlerini yaşamaktadır. İlişkiler kötüleştikçe Öcalan ve PKK'sinin huysuzluğu da aynı derecede artmaktadır.

Öcalan ve PKK'si şu anda şımarıklığın zirvesine çıkıp vandallığın numunesine dönüşmüşlerse, kesinlikle bu durum Türk-ABD ilişkilerinin tipik bir yansımasıdır. Öcalan ve PKK'si Amerika için yeniden sopa olarak kullanılma gereği hasıl olmuştur ve kullanılacaklardır. Ta ki Türkiye ile Amerika bir noktada uzlaşıp anlaşana kadar.

2015 YILI: PKK, ATEŞKESİ BOZMAYA MECBUR…

Amerika, Türkiye'nin “IŞİD karşıtı” koalisyona katılması konusunda hayli ısrarcı. Türkiye ise Amerika'nın kabule yanaşmadığı şartlar ileri sürerek katılmama konusunda ısrarcı. Amerikan baskısına karşın Türkiye direnci şu anda ilişkileri adeta çıkmaz sokak haline getirmiş durumda. İlişki çıkmazının sürmesi, Öcalan ve PKK'sinin İmralı sürecini tehdit eden çıkışlarına adeta doping etkisi yapmaktadır. Kandil ve HDP üzerinden Öcalan'a ulaştırılan mesajlar, İmralı'dan “Amerikan rüyalarının” neşet etmesine yol açmaktadır. Ana tema IŞİD olduğu için Öcalan ve PKK'si bir yandan ateşkesi bozmakla meşgul iken, diğer yandan da Amerika ile “İslamofobi” noktasında özdeşlik kurmakta, İslami kesimler karşısında uç noktalara vardırdığı düşmanlık ve saldırganlıkla damat evine varmanın heyecanını yaşayan çılgın gelin konumuna gelmiş bulunmaktadır.

Hal böyle iken Amerikan puştluğu, PKK satılmışlığıyla hercumerc olunca şu iki ihtimalden biri kaçınılmaz olacaktır:

Ya Türkiye ABD tezlerine boyun eğip koalisyona katılarak PKK'nin sopa olarak kullanılmasının önüne geçecek;

Ya da ABD, Türkiye'yi tezlerine mecbur etmek için Öcalan ve PKK'sini harekete geçirerek Türkiye'ye boyun eğdirecek. Yani lanetlerle süslü İmralı süreci bitecek. Yani PKK yeniden çatışmalara başlayacak. Amerika bunu istiyorsa PKK yapacak! Çünkü mecburiyeti var Öcalan ve PKK'sinin! Boşuna mı adamı taa Kenya'dan paketleyip buralara getirdiler?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.