Özel olmanın yolu özenli olmaktan geçiyor!
“Müslümanlar olarak hassasiyetlerimiz hususunda gün geçtikçe neden gevşiyoruz…?” sorusu, pek çok kez konuk olmuştur düşüncelerimize.
“Müslümanlar olarak hassasiyetlerimiz hususunda gün geçtikçe neden gevşiyoruz…?” sorusu, pek çok kez konuk olmuştur düşüncelerimize.
Hali hazırda bu konu sadece İslami kesimi değil, seküler kesimi bile zaman zaman meraka düşürmüştür. Onlar da bu sorunun cevabını aramış, sebeplerini kendilerince incelemiş, araştırmışlardır.
Sonuç olarak gerek İslami ve gerek seküler çevrelerin farklı tespit ve teşhisleri olsa da, sebep olarak bir konuda hemfikir olmuşlardır; dünyevileşme…
Dünya sevgisinin ve nimetlerinin kalpleri kaplaması sonucunda, hassasiyetlerin aşınması elbette reddedilemez bir hakikat.
Ancak, en büyük neden bu mudur ?
Oysa hassasiyetler konusundaki aşınmaların çıkış noktasına, konuyu gölgeleyen hususlardan azade bir şekilde bakmaya çalışınca farklı bir hakikatle yüz yüze geliyoruz. Aslında hassasiyetlerimizi aşındıran dünyevileşme vb. tüm sıkıntılara da zemin hazırlayan başka bir sebep var…
Çoğu kez göremediğimiz, kendimize de çevremize de konduramadığımız bir sebep:
‘Ahirete yakînen iman konusundaki ciddi zafiyet…’
Bu zafiyet en başta dünyanın fani olduğunu unutturuyor. Bunun ardından gizli bir ebedilik algısı işgal ediyor düşünceleri, hayatları etkisi altına alıyor. Hayata dair her şey bu yanılgının neden olduğu yanlış bir ölçüyle ölçülüyor.
Sanki asla ölmeyecek, hesap vermeyecek, mizanda en hassas şekilde amelleri tartılmayacak bir gaflet hali hasıl oluyor. Dil varmıyor söylemeye ancak hassas kantarın sahibi de unutuluveriyor. Tüm bu döngü İnsanların Rabbi, insanların Meliki, insanların İlahı olan Allah’ın hudutlarına karşı bir lakaytlığı, serkeşligi, asiliği ve özensizliği de ardından getiriyor.
Böylece hassasiyetler konusunda da zafiyetler meydana geliyor. Hassasiyetler konusundaki duyarlılıklar yerle yeksan olabiliyor.
Sonrasında dengeler yerinden oynuyor hızla; dünyevi olarak elde edilmek istenen mevki-makam, şan- şöhret, kasa, nisa ve her şey için hassasiyetlerden tavizler veriliyor. Her verilen taviz bir sonraki tavize gebedir oysa.. Bu sebeptendir ki tavizlerin asla sonu gelmiyor…
Hâlbuki yakîn kalple, huşuyla yapılan bir tefekkür, şunu söyler bize ; fani bir ömür uğruna, bu girdapta yavaş yavaş kaybolmaya değer mi? Terkedilen hassasiyetleri ve karşılığında tercih edilenleri daha dikkatle değerlendirmek gerekmez mi? Bu konudaki seçimlerimiz ne kadar isabetli?
Can bedendeyken bu muhasebeyi yapmak oldukça önemli.
Zira faniyiz ve bunu unuttuğumuz anda fani nimetler uğruna, bizleri baki nimetlere ulaştıracak hassasiyetlerimizi kaybederiz bir bir…
Kumeyl b. Ziyâd (r.a.) anlatıyor: Hz. Ali (r.a.) ile birlikte dolaşmaya çıkmıştık. Bir mezarlığın yanından geçerken o şunları söyledi:
“Ey kabirlerde yatmakta olanlar! Ey çürümeye mahkûm olanlar! Ey karanlık ve tenha yerlerin sâkinleri! Neler söyleyeceksiniz? Bizim söyleyeceğimiz şudur ki siz ölenlerin malları taksim edildi, çocukları yetim kaldı. Hanımları da başka kocalar buldu. İşte biz dünyalıların size söyleyebileceğimiz şeyler bunlardır? Peki sizler neler söyleyeceksiniz?” Bu sözlerden sonra bana dönerek:
“Ey Kumeyl! Eğer kabirlerde yatanlara cevap hakkı verilmiş olsaydı onlar ‘Azığın en hayırlısı takvadır.’ diyeceklerdi.” buyurdu. Hz. Ali (r.a.) bunu söyledikten sonra ağladı ve:
“Ey Kumeyl! Kabir, yapılan amellerin saklandığı bir sandıktır. İnsan bunu ancak öldüğünde anlayabilir.” dedi.
Hz. Ali (r.a.) şöyle buyuruyor:
“Siz amellerinizin kabul edilmesini istiyorsanız takvâya daha fazla özen gösteriniz. Çünkü takva ile birlikte yapılan hiçbir amel azımsanamaz. Kabul edilen bir amel nasıl azımsanabilir ki?”
Zikrettiğimiz bu misalde Hz.Ali (r.a) ahiretten dünyaya bakmanın kapılarını açıyor adeta. Ancak, tam da bu noktada özen gösterilmiş bir takvanın önemine işaret ediyor.
Çünkü takva; Allah(c.c)’a, hesap gününe olan imanı canlı ve aktif tutacak en büyük azıktır. Ancak takvayı canlı ve aktif tutacak azık ise özendir.
Öyleyse şunu söyleyebiliriz, değerlerimiz konusundaki hassasiyetlerimize sahip çıkmak yakîn bir imanla beslenmiş takvayla mümkündür. Bu nedenle takva konusunda ciddi bir özen gerekmektedir.
Özen ve hassasiyet ise et ile tırnak gibidir. Nitekim hassasiyetleri konusunda duyarlı olanlar çok özenli olurlar. Ortada bir özensizlik varsa bu hassasiyetin aşındığına en büyük delildir. Çünkü özen, saygının, muhabbetin, haşyetin meyvesidir. Bunlar yoksa hassasiyetler zayıflar ve cılızlaşır.
Rabbimiz ile olan bağımızda bu özen mutlaka olmalıdır. Bu muttaki kulların nişanıdır:
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ
اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّ رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ
Müminler o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığında yürekleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. Onlar yalnızca rablerine güvenirler.
Namazlarını özenle kılarlar, kendilerine verdiğimiz şeylerden bir kısmını Allah yolunda harcarlar.( Enfal,2-3)
Helâl- haram konusundaki hassasiyetine karşı özeniyle Peygamber (s.a.v) bakın nasıl ders veriyor bizlere:
Hz. Peygamber akşam yatarken yatağında bir hurma buldu ve onu yedi. Sonra da bunun zekât hurmalarından olma ihtimalini düşünerek sabaha kadar uyumadı. Sabahleyin hanımlarından biri: “Ey Allah‘ın Resulü! Bu gece niçin uyumadın” diye sordu.
Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdular: “Akşam yatarken yatakta bir hurma tanesi buldum ve yedim. Ancak daha sonra bunun, yanımızda bulunan zekât hurmalarından olabileceğini düşündüm ve bu yüzden de uyuyamadım.” [Bidaye]
Peygamberin varisi alimler bakın ticaretteki hassasiyetlerine nasıl özen gösteriyorlar:
İmam-ı Azam ticaretle uğraşırken, bir kadın ona satmak üzere bir ipek elbise getirdi. Ebû Hanife fiatını sordu. Kadın da yüz dirhem istediğini söyledi. Ebû Hanife: «Bunun değeri yüzden daha fazladır, kaça vereceğinizi söyleyin dedi». Kadın yüzer yüzer artırarak dört yüze kadar çıktı. Ebû Hanife «Daha fazla yapar», deyince kadın:
Benimle eğleniyor musun? dedi. Ebû Hanife:
Ne münasebet, dedi bir adam getirin de fiat takdir ettirelim.
Kadın bir adam çağırdı. Fiat takdir ettirdi. Ebû Hanife beşyüze satın aldı. işte böyle alıcı kendisi, fakat satıcının menfaatini koruyor. (İbni Hacer Heysemî, Hayretül Hisan s. 44)
Bu konuda verilecek, her biri bizlere şiar olacak daha çok örnekler vardır muhakkak. Fakat hepsinden ortak bir sonuç çıkıyor; takva sahibi olmak kişiyi hassasiyetleri konusunda özenli kılıyor.
Böylece eylemlerinde, söylemlerinde, tesettüründe, ibadetlerinde, sosyal ve özel hayatında hassasiyet sahibi olunuyor.
Unutmayalım! Herhangi bir amelimizde veya ilişkimizde hassasiyetimizin ne durumda olduğunu bilmek istiyorsak, o konudaki özenimize bakalım. Çünkü insan, kendisi için önemli olana özen gösterir. Özen bitmişse, önem de bitmiştir. Tam da burada önlem almanın zamanı gelmiştir. Alacağımız en büyük önlem ise takvaya sarılmak olacaktır. Takvamızı ise yakîn ile beslememiz gerekmektedir. Özenle…
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَـبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ
Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır. (Hucurat,13)
Hesap gününün hassas terazisinin sahibi Rabbimizin, hassasiyetlerini özenle koruyan özel kullardan olmak duasıyla…
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.