Dr. Abdulkadir TURAN
Pakistan gerçeğinden İslam dünyasına bakmak
Hint yarımadası bugün farklı ellerde ise de İslam’ındır. Endülüs ne ise, Kırım ne ise, Balkanlar ne ise Hint yarımadası odur. Pakistan da Hint İslam yarımadasının bir bölümüdür.
Cemaat-i İslamî önderi Üstad Mevdudi, Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılmasına karşı çıkmıştı. O ve Ebul Kelam Azad gibi âlimler Hindistan’ı terk edip gitmenin İslam’ın yararına olmadığını düşünmüşlerdi. Buna rağmen Pakistan, milyonlarca kardeşini Hindistan içinde bırakarak ayrıldı.
Kuruluş aşamasındaki tartışmalar ne olursa olsun Pakistan, hem fikrî hem siyasî açıdan sadece Güney ve Orta Asya’da değil, bütün dünyada İslam’ın üretim ve güven kaynağıydı. Üstad Mevdudî sadece Pakistan, Bangladeş, Hindistan ve Afganistan’ı değil, bütün İslam dünyasını fikrî açıdan besledi.
Bir ülkenin coğrafi konumunun ona kazandırdığı siyasi değere jeopolitik değer denmektedir. Pakistan, bulunduğu coğrafya ile büyük bir jeopolitik değere sahiptir. Herkes için önemlidir. Ama özellikle İslam dünyası için... Okyanus ortasında kalan Endonezya ve Malezya, coğrafik olarak dışarıda kaldıkları gibi siyasi olarak da dışarıda kalıyorlar. Asya’daki gelişmeler üzerinde ciddi bir etkiye sahip değiller. Pakistan için durum farklı...
“Soğuk Savaş Dönemi” dediğimiz ABD ile Rusya arasında politik mücadelenin olduğu günlerde Pakistan, belki Sovyet Rusya ve Çin’in ciddi sınırlamaları ile karşılaştı. Orta Asya ve Doğu Türkistan üzerinde belki pek etkili olmadı. Ama Keşmir, Afganistan, Filipinler için her zaman güç kaynağı oldu; Hindistan’daki Müslümanların da en büyük güvencesiydi. Ulusal sol bir rejime sahip Bangladeş yönetimi de Pakistan’ın güçlü olduğu günlerde bugün kadar rahat hareket edemiyordu.
Teknolojideki başarısıyla da Bosna’dan Filistin’e İslam dünyası için umut kaynağı olan Pakistan, Ali Butto’nun CHP’vari ulusal solu ile dizginlenmeye çalışıldı. Soğuk Savaş Dönemi’nde bu proje tutmadı. Ama Pakistan’ın İslam için asıl oynayacağı rol Soğuk Savaş sonrasıydı. Rusya engelinin zayıfladığı, dijital iletişimin yeni imkânlar sunduğu bir Asya’da Pakistan, etkileyebildiği bölgeye hay hay Orta Asya’yı da ekleyebilir; İslam’ın güçlü bir temsilcisi olarak Asya’da dengelerin bugünden farklı olmasını sağlayabilirdi.
Buna karşı büyük tedbirler alındı: Pakistan’da İslamî siyasetin kurumsallaşmasının önüne geçildi. Pakistan, Butto ailesinin ulusal solcu Halk Partisi ve Nevaz Şerif’in sağcı Pakistan Müslüman Birliği Partisi’nin rüşvetçiliğine ve dışarıya bağlılık siyasetine terk edildi.
Dış güçler bunu yaparken İslamî camialar ne yapıyordu? Pakistan’ın en gözde hareketi şüphesiz ki Cemaat-i İslamî’dir. Cemaat-i İslamî bütün Pakistan’ı, hatta İslam dünyasını kucaklayacak bir yapıya sahiptir, mutedildir ve istikrarlıdır. Cemaat, “Halkın ümidi, düzenin değişmesidir” sloganıyla Pakistan’ın bağımsızlığı ve onuru için Amerika’ya köle olmaktan kurtulmayı; IMF ile ilişkileri kesmeyi; yolsuzlukları bitirmeyi; barajlar inşa ederek su enerjisini zenginlik kaynağına dönüştürmeyi vaat etti. Ancak Pakistan uzmanlarının iddiasına göre Cemaat, bu hedefleri halka izah edemedi; fikrî yapısı halkın kabulüne uygun olmasına rağmen, elit bir kesimin partisi olarak kaldı.
Cemaat’in hem kendisi siyasetteki varlığını tam anlamlandıramadı, tam bir kararlılığa dönüştüremedi, bu tereddüt içinde zaman zaman seçimlerden uzak kaldı. Hem de dış güçler Pakistan üzerinde çalıştı. Kimi mezhep derdindeydi. İslam’a hizmeti kendi mezhebini Pakistan’a yaymak olarak gördü. Pakistan’da olmadık bir Sünni-Şii gerilimi yaşandı. ABD ve Suudi ise Pakistan halkının samimi Hicaz sevdasını kötüye kullandı. Suudi’den Pakistan’a “âlim” sıfatıyla adam ihraç etti.
Suudi kaynaklı anlayış kimi kabilelere de uyunca Cemaat-i İslamî siyaset zeminini büsbütün kaybetti; diri bir ülke boş tartışmalar içinde sekerat hâline girdi. Pakistan halkı, perişan oldu; Pakistan’ın çevresindeki Müslümanlar sahipsiz kaldı.
Nerede Keşmir davası? Bangladeş’in hâli ise ortada... Ne hâlde olursa olsun güçlü bir Pakistan’ın bulunduğu bir Asya’da Bangladeş bu kadar fütursuz olamazdı. Myanmar’da da Arakan Müslümanları böyle katledilemezdi.
“Pakistan’da siyaset yapılır mı, yapılmaz mı? Türbe ziyareti şirk midir, değil midir, ölüler üzerine Kur’an okumak caiz midir, değil midir?” gibi Suudi kaynaklı tartışmalara alet olanlar şunun hesabını nasıl verecekler? Pakistan, bu tartışmalarla tefrikaya sürüklendi. İslam, Pakistan’ın inşa gücü iken sözde İslamî bu tür tartışmalar Pakistan için yıkım gücü oldu. Üstelik sadece devlet olarak değil, toplum olarak da Pakistan yıkılma noktasına geldi. Çünkü bu tür tartışmalar toplumu, “Ancak laik olursak bunların tartışmalarından kurtuluruz” diyen art niyetlilere hak verme noktasına götürdü.
Pakistan, birkaç yıldır yeniden toparlanıyor. İnşallah, bu toparlanış başarılı olur. İslam dünyası Pakistan’ı zaafiyete düşüren ve zaafiyetten kurtaran etkenler üzerinde bir kez değil, bin kez düşünür. Çünkü dün Pakistan’ı eriten tartışmalar, bugün İslam dünyasının büyük bir kısmında devam ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.