Pandemi sürecinde Batı’nın vicdanını yitirdiği görüldü
Dünya İslam Sağlık Birliği’nin (World Islamic Health Union-WIHU) tarafından düzenlenen kongrede, pandemi sürecinde İslam aleminin başarılı bir sınav verdiği vurgulandı.
Dünya İslam Sağlık Birliği (World Islamic Health Union-WIHU) tarafından “WIHU-20 Dünya Müslüman Sağlık Toplulukları 5’inci Kongresi düzenlendi.
Covid-19 pandemisi tedbirleri kapsamında çevrimiçi gerçekleştirilen kongrede, pandemi sürecinde “zengin ve gelişmiş” diye adlandırılan Batı ülkelerinin, kendi ülke sınırlarından geçerek başka ülkelere giden sağlık yardımlarına zorla el koyduklarına ve aşıları öncelikle kendileri için satın alarak dünyanın geri kalanının ise umurunda olmadığını gösterdikleri, insanlık, adalet, hakkaniyet ve etik açıdan sınıfta kaldıklarına dikkat çekildi.
Batı ülkelerinin fakir ülkeleri tamamen ilaçsız ve yardımsız bıraktığına dikkat çekilen kongrede, pandemi sürecinde Batı’nın vicdanını yitirdiği belirtildi.
Kongrenin açılış programında bir konuşma yapan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Mehmet Selim Bağlı, aydınlanma çağından itibaren yaşanan teknolojik gelişmeyle kendine fazlaca güvenen insanlığın mikroskopla bile görülmesi güç olan virüs karşısında diz çöktüğünü belirtti.
Türkiye’de güçlü sosyal güvenlik sisteminin pandemi ile mücadelede ülkeye büyük avantajlar sağladığını ifade eden Bağlı, Türkiye’de maddi durumu yetersiz olan vatandaşlara devlet tarafından gerekli sağlık hizmetine eksiksiz erişimin sağlandığını ancak ‘hümanizmin merkezi’ olma iddiasındaki bazı Batı ülkelerinde huzurevlerindeki yaşlıların görevliler kendilerini terk ettiği için öldüğünü hatırlattı.
Pandeminin tüm insanlık için ahlak ve vicdan sahalarında muhasebe yapmayı elzem kıldığını vurgulayan Bağlı, tüm insanlığın selameti için gelir seviyesinden bağımsız, sosyal yardımlaşma ve sorumluluk çerçevesinde sağlık hizmeti sunumunun önemine işaret etti.
Bilim Teknoloji ve Yenilik Kurulu Üyesi Dr. Osman Coşkun da tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisinin ilk salgın atağında İslam aleminin başarılı bir sınav verdiğini vurguladı.
Hiç bir hastanın sokakta bırakılmadığını, hiç kimsenin parası olmadığı için sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılmadığını belirten Coşkun, pandemi sürecinde 150’den fazla ülkeye Türkiye’nin sağlık malzemesi desteği verdiğini hatırlatarak, tüm dünyaya maske, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına uyulması çağrısında bulundu.
Malezya PAPISMA Başkanı Prof. Dr. Sulahaini Kadıman ise pandemi sürecinin İslam ümmetine yönelik ihtiva ettiği risklere değindi.
Kadıman, Müslümanların pandeminin getirdiği “yeni normal” şartlarına başarıyla uyduklarını ancak çeşitli kaos odaklarının ve komplo çevrelerinin pandemi ortamından faydalanmaya çalıştıklarına dikkat çekti.
Pandemi sürecinde İslam topluluklarının pek çok ayrımcılığa ve olumsuz bir söyleme maruz kaldığını belirten Kadıman, “Pandemi ile mücadelede sivil toplum kuruluşlarına büyük roller düştü. Bu çerçevede Müslüman sivil toplum kuruluşları ve hükümetlerin sağlık yol haritalarının belirlenmesinde daha büyük roller alması gereği ile doğru bilginin yayılması, iş birliği ve güven ortamının oluşması konusunda da sivil toplum çalışmalarının çok önemli bir potansiyele sahiptir.” dedi.
Dünya İslam Sağlık Birliği Başkanı Uzman Dr. Kasım Sezen de başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasının pandemi ile başarılı bir şekilde mücadele ettiğini, zengin Batı ülkelerinin ise büyük bir başarısızlık yaşadığını belirtti.
Batı ülkelerinin fakir ülkeleri tamamen ilaçsız ve yardımsız bıraktığını belirten Sezen, aşı yaptırmamak suretiyle hastalanan ve başka insanların hastalanmasına sebep olanların Allah indinde sorumlu olacaklarını savundu.
Sezen, aşının da yan etkilerinin olabileceğini belirterek ancak gündelik hayatta kullanılan ilaçların ve cep telefonlarının çok daha zararlı olduğunun altını çizdi.
Kongrenin sonuç bildirgesini Dünya İslam Sağlık Birliği (WIHU) adına Kongre Başkanı Prof. Dr. Salih Mollahaliloğlu okudu.
Kongrenin 5’incisinin düzenlendiğini anımsatan Mollahaliloğlu, kongrenin planlanmasında, düzenlenmesinde ve gerçekleştirilmesinde emeği geçenlere, organizasyon firması ve çalışanlarına, sponsorlara, panalistlere ve katılımcılara teşekkür etti.
Pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının çok yorulduğunu belirten Mollahaliloğlu, “Pandemi savaşında ön hatta mücadele veren sağlık ve kamu personeli olarak hepimiz bu süreçte daha fazla yorulduk. Maddi ve manevi kayıplarımızın yanı sıra hayatını kaybeden meslektaşlarımız oldu. Onlara Allah’tan rahmet diliyorum.” diye konuştu.
“Covid-19 dünyanın kısa ve boş olduğunu bizlere bir daha gösterdi”
Mollahaliloğlu, “Olağan giden hayatımız, hayallerimiz, beklentilerimiz, planlarımız bir an da Covid-19 ile birlikte değişti. Bu süreç bizlere elimizdekilerin kıymetini daha iyi bilmemiz gerektiğini gösterdi. ‘Önemli’ dediğimiz öncelikler listesi değişti. İlişkilerimizde daha fazla emek sarf etmemiz gerektiğini, aile kavramını, aile büyüklerimizin ne kadar büyük bir değer olduğunu bize hatırlattı. Dünyanın dinimizin de belirttiği gibi kısa ve boş olduğunu bizlere bir daha gösterdi.” dedi.
“Batı ülkeleri insanlık, adalet, hakkaniyet ve etik açıdan sınıfta kalmıştır”
Pandemi sürecinde “zengin ve gelişmiş” diye adlandırılan ülkelerin, kendi ülke sınırlarından geçerek başka ülkelere giden sağlık yardımlarına zorla el koyduklarına dikkat çeken Mollahaliloğlu, “Alış veriş merkezlerini ve süpermarketleri yağmalayarak, geliştirilen aşıları bile öncelikle hepsini kendisi için satın alarak dünyanın geri kalanının umurunda olmadığını göstermiş, insanlık, adalet, hakkaniyet ve etik açıdan sınıfta kalmıştır. Sağlık güvencesi olmayan kendi vatandaşına bile Covid-19 tedavisini ödeyemeyeceği fiyatlarda sunan batı dünyası, kapitalizmin gerçek yüzünü göstermiş, yardımlaşma yerine sınırlarını kapatarak küreselleşmenin çöküş işaretini vermiştir.” ifadelerini kullandı.
“Ülkelerin sağlık sistemini gözden geçirmesi gerekir”
Covid-19 pandemisinin siber ve biyolojik güvenliğin öneminin bir kez daha ortaya çıktığını vurgulayan Mollahaliloğlu, şunları söyledi:
“Ülkelerin ulusal bilişim sistemlerine sahip olması gerektiğini, bireysel özgürlüklerin ne kadar önemli olduğunu, kriz yönetimi konusunda ulusların yeterli deneyim ve donanıma sahip olması gerektiğini hatırlatmıştır. Gelecek kaygısının daha fazla görüldüğü, yalnızlık hissinin yaygınlaştığı, şiddet, depresyon, panik hastalıklarda artışın olduğu bu dönemde bunlara yönelik ülkelerin bir planının olması gerektiğini göstermiştir. En gelişmiş ülkelerin bile yetersiz kaldığı koruyucu hekimlik, hastane, yatak, sağlık personeli, ilk yardım, yoğun bakım ve donanım nedeniyle her bir ülkenin yeniden sağlık sistemini gözden geçirmesi gerektiğini pratik bir şekilde göstermiştir. Bu süreçte evlerinden çıkamayan başta çocuklar ve yaşlılar olmak üzere topluma sağlık hizmeti götürürken çeşitlendirmenin önemli olduğunu, evde sağlık hizmeti bakımı, uzaktan sağlık hizmetleri gibi birçok alanda yeni modeller geliştirmemiz gerektiğini hatırlatmıştır. Ayrıca bu tür salgınlarda ülkelerin geleneksel ilaçlara başvurarak sınırlı da olsa belirli bir başarıya ulaştığı görülmüş, bu binlerce yıllık bilgi birikiminin yok sayılmayarak üzerine bilimsel çalışmalar yapılmasının teşvik edilmesinin önemli olduğu anlaşılmıştır.”
“Fakir ülkelere gerekli yardımların yapılması kardeşlik hukukunun gereğidir”
Pandemi sürecinde yardıma muhtaç ülkelere yapılan temel ve tıbbi yardımlarda gözle görülür bir azalma olduğuna dikkat çeken Mollahaliloğlu, “Ülkelerde başta gıda ve temizlik ürünleri olmak üzere artan fiyatlar nedeniyle kırılgan gruplar üzerinde baskı artmış, işlerini kaybedenler veya iflas edenler artmış, daha fazla fakirleşme meydana gelmiştir. Bu süreçte iklim değişikliğinin de tetiklediği gıda ve su krizleri önümüzdeki yıllarda en önemli sorunlardan biri olacağı görülmektedir. Ülkelerin toprağına, tohumuna sahip çıkması, buna yönelik acil planlar geliştirmesi gerekmektedir. Fakir ülkelere pandemiyle mücade etmesi için gerekli yardımların yapılması kardeşlik hukukunun gereği olduğu hatırlanmalıdır. Yine bu dönemde bazı ülkelerin kendi içinde var olan farklı din, düşünce ve ırka sahip kişilere karşı yaptığı ayrımcılığa karşı sesimizin duyurulması, islamofobi ve hatta bu pandemi döneminde zorla Müslüman cenazelerini yakmaya varan davranışlara karşı ülkelerin toplu mücadele etmesi gerektiğini göstermiştir.” diye konuştu.
“Bir olursak tok oluruz, ayrılırsak yok oluruz”
Mollahaliloğlu, “Salgının bu tüm olumsuzlukları yanında, aynı zamanda hem mevcut durumumuzu değerlendirmek hem de gelecek vizyonumuzu ekonomik, sosyal, siyasal ve benzeri konular başta olmak üzere revize etmek için bir fırsat verdiğini de unutmamalı, olumsuzlukları olumlu hale getirmek için gayret etmeliyiz. Ülkelerinin tek tek bu pandemiye karşı mücadele etmesi mümkün olmayabilir. Fakat ülkeler güçlerini birleştirdikleri takdirde de aşı, ilaç, teknoloji, gıda gibi birçok sorunu birlikte daha rahat çözebileceği bir gerçektir. Unutmayalım ki bir olursak tok oluruz, ayrılırsak yok oluruz. Sivil toplum örgütlerinin bu mesajları doğru yerlere ulaştırılmasında yaşadığımız pandemi döneminde daha fazla görev ve sorumluluk düşmektedir.” şeklinde konuştu.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.