'Paralel Devlet, Hizbullah Arşivini Kullandı'
İslami Sivil Toplum Kuruluşlarından kapatılan Elazığ Merkezli İhya-Der Başkanı Fatih Demirtaş, uğratıldıkları hukuksuzlukları birer birer açıklayarak kamuoyunda geniş yankı uyandıracak skandalları gün yüzüne çıkardı.
27 Nisan 2009 tarihinde Özel Yetkili Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi savcısı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Elazığ İhya-Der merkez ve şubelerine polis tarafından baskın düzenlenmiş, 23 dernek üye ve yöneticisi gözaltına alınmıştı. 14 Ocak 2010 tarihinde ise, 18 İhya-Der üyesine örgüt üyeliğinden, Dernek Başkanı M. Fatih Demirtaş'a örgüt yöneticiliğinden ceza verilmiş, 4 kişi de beraat etmişti.
Demirtaş, şu an zorunlu hicreti yaşamak zorunda kaldığı uzak diyarlardan Rehber Tv aracılığıyla yaşadıkları mağduriyetleri anlattı. Rehber Tv’de yayınlanan ‘Bir Dönemin Tanıkları‘ programına konuşan Demirtaş, Paralel Emniyet ve Paralel Yargı tarafından yapılan hukuksuzluklar ve kendilerine kurulan kumpas hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Paralel Yargı ve Emniyet’in ellerindeki yetkileri bir silah gibi kullandığı, hukukun nasıl ayaklar altına alındığı ve katledildiği hakikatini çarpıcı gerçeklerle ortaya koyan Demirtaş, uzun süre hafızalardan silinmeyecek açıklamalarda bulundu.
Paralel Yargı ve Emniyet İşbaşında
İslami alanlarda çalışma yürüten Mazlum ve Mustazafları, çeşitli komplolarla zor durumda bırakmak, ceza vermek, çalışma alanlarını kısmak, hatta yok etmek, yıllarca zindanlarda bırakmak veya memleketlerini, eş ve çocuklarını bırakıp, yabancı diyarlara göç etme mecburiyetinde bırakmak amacıyla Paralel Yargı ve Emniyet’in mahkum ettirdiği İhya-Der üye ve yöneticilerinden bazıları şu an cezaevinde bazıları ise topraklarından, ailelerinden uzakta zorunlu hicreti yaşamak mecburiyetinde.
Yaşadıkları mağduriyetlere ilişkin temennilerinin adil hukukçular eliyle yeniden bir yargılamanın yapılması olduğunu söyleyen Demirtaş, “Diğer bütün haksızlığa uğramış dosyalar gibi dini hassasiyetlerinden ötürü mağdur edilmiş kesimlerinde dosyalarının yeniden yargılanma yoluna gidilmesi ve kendilerine yeniden yargılanma yolu açılmalıdır. Fakat bu hususta şöyle bir sıkıntı var, ne yazık ki medyamızda ve gündemi oluşturanlar camiasında sürekli, inancından ötürü mağdur edilmişler gündem dışı tutularak sanki sadece bu hususta, balyoz ve Ergenekon gibi darbe yapılanmalarının haksızlığa uğratıldığı veyahut daha medyatik olmuş dosyaların Hanefi Avcı gibi eski emniyet müdürlerinin mağdur edildiği gündeme getirilmektedir.” dedi.
Paralel Yargı Tasfiye Edilmedi Sadece Yer Değişti
Son günlerde sıkça gündeme gelen Paralel Yargı’nın mağdurları konusuna açıklık getiren Demirtaş, Aslında bu süreçte asıl mağduriyeti İslami kesimler yaşamıştır. Temennimiz İslami kesimlerin yeniden yargılanarak hazır 9. Dairedeki hakim ve savcılar değiştirilmişken bu dosyaların adil insanların eliyle görülmesi ve neticenin de adaletle sonuçlandırılmasıdır. Fakat bu yeniden yargılama sonucunda adil bir karar çıkar mı diye sorarsanız işin doğrusu çok da ümit var değiliz.” derken, Paralel yargının aslında tasfiye edilmediği sadece yerlerinin değiştirildiği gerçeğini gündeme taşıdı. Konuşla ilgili Demirtaş, ”Çünkü Başbakanın paralel yapılanma dediği bu haşhaşiler örgütlenmesi henüz ne yargıdan ne emniyetten tavsiye edilmiş değil. Sadece yerleri değiştirilmiş. Aşikâr olanlar suyun üzerine çıkanlar tavsiye edilmiş gibi görünse de asıl buz dağının dibindeki yapı kendisini muhafaza etmektedir. Bunun için de yargının kararlarının sorgulanması, denetime açılması lazım. Bizim temennimiz bu yönde.” şeklinde görüş belirtti.
Operasyon Emrinin Arkasında Fetullah Gülen mi Var?
İhya-Der üyeleri hakkında başlatılan soruşturma ile ilgili çarpıcı detayları paylaşan Demirtaş, “Sürecin çok enteresan bir yönü var. O dönemi bilenler daha doğrusu internetten araştırıp bakanlar göreceklerdir ki, bize operasyon yapılmadan bir süre önce Fetullah Gülen’in Amerika’dan bir beyanatı vardı. Şimdi Amerika’dan Pensilvanya’dan emir alan yargıdan, hakimden savcıdan polisten bahsediliyor ya o beyanatta Fetullah gülen Türkiye de bazı kesimleri ve Hizbullah’ı hedef göstermiş dolaylı olarak bunlara bir operasyon yapılmasının sinyalini vermişti. Bir müddet sonra takdir-i ilahi yakalanıp cezaevine gönderildik.
Aynı hafta içerisinde tevafuk mu yoksa bir plan mı bilmiyoruz ama bir plan olduğu kesin. Bizim yani Hizbullah mensubu olma iddiasıyla İhya-Der üyelerinin ve birkaç yapılanmanın daha derdest edilmelerinin sebebi ortak paydada Gülen hareketi ile ideolojik olarak bir paralelliklerinin bulunmayışıydı. Gülen hareketi kendi ideolojisine paralel olarak görmediği bütün İslami yapıları kendine rakip olarak görmüş tavsiyesi için elinden gelen gayreti göstermiştir.” şeklinde konuştu.
STK’ların Düzenlediği İslami Etkinlikler İhya-Der İçin Suç Sayılıyor
Ceza almalarına sebep teşkil eden etkinlikleri de anlatan Demirtaş, “İddianame safhasında bazı hukuksuz deliler ileri sürmüşlerse de gerekçeli kararda bu hukuksuz kararları bile savunma gereği duymadan 5 madde üzerinden bize ceza vermişler. Bu dosyalara bakanlar göreceklerdir ki, Allah Resulünü anma ve anlama mitinglerine katılmak, Hz. Hüseyin ve Kerbela tiyatrosu düzenlemek, Mekke’nin Fethi programı – ki hususen bu program Anadolu Gençlik Derneği tarafından düzenlenmesine ve belgelenmesine rağmen biz sadece davetli olmamıza rağmen görmezden gelinmiş biz yapmışız gibi gerekçeli karara girmiş, Gazze için gıyabi namazı kıldırmak ve yardım toplamak. Gerekçeli kararda atfedilen suçlar bunlar.” diye konuştu.
Ceza Verdirten Savcı’dan Kendi Babasına Şok Cevap
Mahkeme süreci boyunca ciddi hukuksuzluklara uğratıldıklarını söyleyen Demirtaş, “Sürekli olarak nöbetçi savcılar tarafından sorgulanmış ve nöbetçi hakimler tarafından cezalandırılmışız. Sonradan nöbetçi savcının şöyle bir beyanatını bizatihi hemşerimiz olan babası M. B.’den işitmişiz. Babasının ‘oğlum bu insanları tanıyoruz, esnaftırlar, Müslüman’dırlar, içimizdedirler bunların kimseye zararı olmamış. Dininde olan insanlardır. Bunlarla uğraşmanın sebebi nedir?’ diye oğluna sorunca dosyamızın savcısı olan oğlu, ‘neye mal olursa olsun ben onları bitireceğim’ diyerek babasını bile tepelediği görülüyor. Bunun sebebi Gülen hareketinin müntesiplerinin kendileri dışındaki hiçbir İslami kesimle ortak paydalarının olmayışı kendilerine rakip görmeleri.” diyerek akıl almaz gerçekleri gündeme taşıdı.
Paraleller Hükümetin Üzerine Gidince Haşhaşiler Açığa Çıktı
Bu gün bazılarının yeni yeni öğrendikleri çoğu kişinin ise konuşmaya dahi çekindiği, ürktüğü hakikatleri yıllar önce dile getirdiklerini ve mağduriyetler yaşadıklarını anlatan Demirtaş, “Bu gün bu tür işler daha aşikâr daha rahat konuşulabiliyor. Ama biz bu sıkıntıları o süreçte bile dile getirmiştik maalesef o zaman kimse kale almamıştı. Ne zaman ki hareketin tepkisi şu an da mevcut olan iktidara yöneldi ve mevcut iktidar bundan rahatsız olmaya başladı. O vakit, hareketin paralel bir yapı olduğu, Haşhaşiler olduğu gizli örgütlenmelerinin bulunduğu, talimatları Amerika’dan Pensilvanya’dan aldıklarını dile getirdiler.” dedi.
Ak Parti İktidarı İhya-Der’e Yapılan Hukuksuzluktan Haberdardı
Kendilerine yönelik uygulanan Hukuksuzlukları ve maruz kaldıkları zulmü Hükümetin ilgili yetkililerine duyurma ve onları adil yargılama hakkı için göreve çağırdıklarını dile getiren Demirtaş, “Tabi buradaki sıkıntılardan biride şu, bizler o süre zarfında Hükümet kanallarıyla sürekli olarak İhya-Der dosyasını ulaştırma onları bu işten haberdar etme yönünde bir çaba sarf etmiştik.
Ulaştığımız Ak Parti anayasa hukuku komisyonunda bulunan bazı milletvekilleriyle konuşmuştuk. Onların bize söylediği şöyle bir şey vardı, bizim hukuka müdahalemiz söz konusu değil, emniyete müdahalemiz söz konusu değil öyle bir şey yapamayız mümkünde olmaz. Fakat süreç içerisinde gördük ki, hükümetin kendisine yönelen bir tehditte hükümet, emniyete de, Yargıya da, HSYK’ya da müdahale edebiliyormuş. Aslında bu tepkinin bu gün Hükümete yönelmesinin temel sebebi geçmişte yaptıklarından cesaret almalarıydı.” açıklamasında bulundu.
İslami Yapılanmalara Yönelik Baskılara Hükümet Sessiz Kaldı
Paralel Yargının geçmişte yaptığı hukuksuzluklara Hükümetin sessiz kaldığı bilgisini yineleyen Demirtaş, “Hükümet yetkilileri tepkisiz kaldıkları için bunlar (Paralel Yargı) bundan cesaret alarak en son Başbakanın kapısına kadar dayanmışlardır. Oysa sivil demokratik hükümetler sivil dernek kurum ve kuruluşların neticesidir. Sivil toplum kuruluşları ne kadar yaygın ve özgür hareket edebilirlerse toplumda demokratik yaşam o kadar güçlenir. Ama sivil toplum kuruluşlarının hepsi töhmet altında bırakılmış 150 yıl ihya der dosyasına sonra Adıyaman sonra Antep dosyalarına ve bütün özellikle Doğu ve Güneydoğu’da ki Kürt İslami yapılanmalara karşı bir baskı uygulanmış maalesef Müslüman kardeşlerimiz de söz konusu doğu ve güneydoğu olunca sessizliğe bürünmüş bunu görmezden gelmişlerdir.” yorumunda bulundu.
Birbirlerinin Sırtını Sıvazlayanlar, Birbirlerine Kılıç Çeker Hale Geldiler
Düşmanlıkların ve kin’in insanları adaletsizliklere sevk etmemesi gerektiğini vurgulayan Demirtaş, “Şu anda da görüyoruz ki, 10 yıldır beraber olanlar 10 yıldır birlikte hareket edenler birbirlerini millete güzel göstermeye çalışanlar tabiri caizse birbirinin sırtını sıvazlayanlar bu gün birbirlerine karşı kılıçlarını çekmişler. Bu defa düşmanlıkları birbirleri hakkında kendilerini adaletsizliğe sevk eder hale getirmiş. Oysa süreç içerisinde de, şimdi de düşmanlığımızın birbirimize olan kinimizin bizi adaletsizliğe sevk etmemesini temenni ediyoruz. Yani süreç içerisinde sıkıntılar yaşanmış, olumsuzluklar olmuş biz birilerinin gadrine uğramışız. Ancak bu bizi adaletsizliğe sevk etmemelidir.” şeklinde konuştu.
Suçluysak Cezamızı Çekmeye Razıyız
Yeni yargılama sürecine İhya-Der dosyası, Adıyaman Vahdet-Der dosyası, Gaziantep dosyası ve Mustazaf-Der dosyasının da dahil edilmesi gerektiğini söyleyen Demirtaş, “ Bu dosyaların yeniden halka açık bir şekilde delillerinin, her şeyin umuma açık bir şekilde tartışılarak yargılanma sürecinin şeffaf bir şekilde işletilmesiyle varsa bir ceza tabiî ki suçlular cezasını çeksin. Ama suç yoksa, sadece kanaatlerle cezalandırma olmamalıdır.
Ben 10 yıl önce ceza aldım diye ömrünün geri kalan bütün faaliyetlerinde ben bu faaliyetleri örgüt adına yapıyormuşum gibi yansıtılamam öyle değerlendirilemem. O zaman dağdakilerin bile silahı bırakıp sürece katılması istenirken, eline hiçbir taş almamış, ev aramalarında evinde bir silah bir bıçak bile yakalanmamış insanları sürecin dışına itmek de insafsızlıktır. Süreç art niyetli insanların tekeline terk etmektir.” çağrısında bulundu.
Paralel Polis Beykoz’da El Konulan Hizbullah Arşivini Kullandı
Bazı dokümanların İhya-Der’e yapılan baskında ele geçirildiği yönünde ortaya atılan iddiaları da yanıtlayan Demirtaş, “2000 yılında Beykoz’da ele geçirilen İzzetin Yıldırım Hocanın sözde sorgu kaseti ve o arşiv tamamen polisin, emniyetin elindedir. O süreçte yargılanan insanların avukatlarının bile defalarca o CD’yi istemelerine rağmen polisin mahkemeye bile vermediği bir CD. En nihayetinde o CD’nin İhya-Der’de yakalandığı iddia ediliyor. Olay 10 yıl önce. İhya-Der’in kuruluş aşaması 2005 yani olay İhya-Der’in kuruluşundan bile 5 yıl önce. Emniyette olması gereken bir CD’nin İhya-Der de bulunduğu iddia ediliyor. Tabi bunun gibi birkaç ucube CD’den daha bahsediliyor.
Bütün bunları dosya avukatları mahkeme süreci boyunca özellikle adli tıpa gönderilmesini bilirkişi raporlarına başvurulmasını bunların bu bilgisayarlardan izlettirilip izlettirilmediği, kaydedilip edilmediği, üzerlerindeki parmak izinin kimlere ait olduğu gibi konularda bunların araştırılması talepleri oldu. Ama ne hikmetse bu sürekli reddedildi.
Yani ne o bahsettikleri CD’lerin adli tıp raporu yani onların dernekte kullanılıp kullanılmadıklarına dair. Ne de bahsettikleri sözde gülen hareketinin okullarındaki iki okul müdürünün takip edildiği falan belgesi bunun rapor edildiği bir bilgisayar çıktısı. Ne de onun bizim dernek bilgisayarlarından çıkıp çıkmadığına dair adli tıp belgesine başvurulmadı. Yani bu taleplerimiz reddedildi.” şeklinde tamamen hukuk skandalı olarak nitelendirilebilecek gerçekleri gözler önüne serdi.
Paralel Polis Cezalandırmayı Sağlamak İçin Paralel Nöbetçi Hakimi Bekledi
İhya-Der üye ve yöneticilerinin cezalandırılması için süreci yönetenlerin kendilerinden son derece emin olduklarını belirten Demirtaş, “İddialarında kendilerinden çok eminlerdi. Zaten bizi belli bir savcının karşısına götürmüşler gün boyu bizi mahkeme salonunda bekletip akşam olmasını bekleyerek nöbetçi hakime çıkarma gayreti gütmüşler.” şeklinde konuştu.
Paralel Savcı’nın Sorgulamadığı Arkadaşları Serbest Kaldı
Paralel Yargı’nın birebir içinde yer alan savcı’nın kendilerini cezalandırttığı bilgisini paylaşan Demirtaş, “Şurada dikkat edilmesi gereken iki şeyi daha söyleyeyim o ilk mahkeme çıkışımızda kendilerinin nöbetçi savcısına çıkmayıp sayı kalabalığından dolayı diğer savcıya çıkan arkadaşların hepsi serbest bırakıldı. Cezada almadılar. 3 arkadaş başka savcıda ifade verdi başka savcı onların dosyasına baktı. Onlar ceza almadılar. Ama nöbetçi savcıya taalluk eden bizler 19 kişi hepimiz ceza aldık. Yani kendi adamlarına dosyamızı götürdükleri için ceza aldık. Yargılanma sürecinde dosyamız Yargıtay’a gitti. 5 aylık Yargıtay’da ki bir dosya. Ki bilirsiniz yargı sürecinin ağır işlemesinden ötürü 10 yıllık dosyalar Yargıtay’da bekletilir.
5 aylık İhya-Der dosyası, Vahdet-Der dosyası, Mustazaf-Der dosyası acele ile raflardan indirilerek bu gün herkesin Paralel yargı diyerek, Pensilvanya’dan emir aldıklarını söylediği Yargıtay 9. Dairesi tarafından yargılanmalarımız gerçekleştirildi. Ve cezalarımız onaylandı. Yani o kadar kendilerinden emin hareket ediyorlardı ki, ceza alacağımızda gerekçeli kararda o uydurma delillerini bile piyasaya sürmemiş onu bile gündeme getirmemişlerdi. Gerekçeli kararımız internette var. Dileyen herkes bakabilir.” diye konuştu.
Cezalandırıldıkları Suçlamalar İslami Etkinlikler
Elazığ İhya-Der’e kurulan derin tezgâhları komploları ve Ceza almalarına sebep teşkil eden durumları değerlendiren Demirtaş, “Şu 5 madde üzerinden bize ceza verilmiş. Aslında bizim üzerimizden Müslüman halka gözdağı verilmiş. Siz, Kudüs’ü sahiplenemezsiniz. Gazze için yardım toplayamaz şehitler için gıyabi cenaze namazı kıldıramazsınız. Siz, peygamberi sahiplenemezsiniz. Bu ne, biz peygambersiz bir din düşünüyoruz ezandan bile Muhammed kelimesini çıkarıyoruz. Siz milyonlarla peygamberi destekliyorsunuz. Bu ucube bir durumdur.
Yine bununla birlikte siz, Hz. Hüseyin’i anarak onun mantığını onun hayata bakış açısını hayata hakim kılamazsınız. Toplumu yeniden Hüseyni bir şuurla donatamazsınız.” demeye getirildiğini söyledi. ‘Kutlu Doğum’ programları düzenleyip katıldıkları için, Cennet gençlerinin efendisi ‘Hz. Hüseyin ve Kerbela’ programı düzenledikleri için, terör devleti İsrail'i tel'in ettikleri için, Mekke'nin fethi programına katıldıkları için 150 yıl cezaya çarptırılan İhya-Der Yönetici ve üyelerinin maruz kaldıkları hukuksuzlukların nasıl telafi edileceği ve halen sürdürülen zulmün sona erdirilip erdirilmeyeceği kamuoyu tarafından yakından izleniyor ve dikkatlice takip ediliyor. (Hürseda Haber)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.