Psikolojik Danışman Sunar: Mahremiyet kavramı algımızın değişmemesi gerekir

Bazı kullanıcıların sosyal medya mecralarında mahremiyete önem vermediğine dikkat çeken Psikolojik Danışman Seval Sunar, mahremiyet kavramı algımızın değişmemesi gerektiğini belirtti.

Psikolojik Danışman Seval Sunar, sosyal medya üzerinden mahremiyete azami derecede dikkat edilmesi gerektiği konusunda uyarılarda bulundu.


Twitter, Instagram, TikTok gibi sosyal medya platformlarını kullanırken kişisel mahremiyeti koruma, bilinçsiz sosyal medya kullanımından dolayı yaşanan mağduriyetler ve dikkat edilmesi gerekenler hakkında İLKHA muhabirine konuşan Sunar, önemli uyarılarda bulundu.

Sunar, “Sosyal medyadaki mahremiyetimiz neden önemli? Ya da mahremiyeti neden korumalıyız? Mahremiyet kavramı gizlilik anlamına geliyor. Sosyal medya üzerinden baktığımızda kişinin gizli olan yanı kendisinden dönük yanı olarak tanımlayabiliriz. Ama maalesef dijital dönüşümle beraber mahremiyete bakış açımızda çok değişti. Kavram olarak kendimize özgü gizli yanlarımız diyoruz ama son dönemlerde mahremiyet kavramı artık 'biz ne kadar görünürsek aslında o kadar sosyal medyada varız, ne kadar görünürsek o kadar öndeyiz' gibi bir bakış açısına dönüştü. Mahremiyet kavramının da maalesef bu noktada çok fazla değişime uğradığını, manipüle edildiğini görüyoruz. Mahremiyet algımız değiştikten sonra görünürlük çok ön planda olmaya başladı. Görünürlük arttıkça da bizim başkanlarına gizli olan yönlerimizin artık çok fazla ifşa edildiğini ve özellikle sosyal medya üzerinden takipçi kazanmak, daha fazla reklam almak ve daha fazla para kazanmak adına bunların çok görünmez hale geldiğini görüyoruz. Çünkü biliyoruz ki bazı noktalarda sosyal medya ticari bir mecra haline gelmiş durumdadır. İnsanlar takipçi kazanarak ve bunu ticarete dönüştürerek para kazanmanın derdine düşebiliyorlar. Ama maalesef mahremiyet kavramı çok fazla zedeleniyor.” dedi.

“Sosyal medya öyle bir mecra ki normal hayatta yapamayacağımız bir şeyi orada çok rahat bir şekilde yapıyoruz”


Psikolojik Danışman Seval Sunar

Bunun bize eksi yönde dönütleri olduğuyla ilgili konuşan Sunar, devamında şunları aktardı:

“Aslında dini açıdan mahremiyet kavramını ele aldığımız zaman ne kadar az bilinir ve görünürsek kendimizi o kadar muhafaza edebiliriz. Allah ile yakınlaşma açısından ibadi anlamda korunabildiğimizin farkındayız. Ama şu anda baktığımızda dünyada bunun tepetaklak olduğunu görüyoruz. Maalesef bu da ilerleyen süreçte olumsuz dönütlerde bize yansıyabiliyor. Sosyal medya öyle bir mecra ki normal hayatta yapamayacağımız bir şeyi orada çok rahat bir şekilde yapıyoruz ve bunu serbest olarak algılıyoruz. Mesela dışarıdan geçen birini çağırıp ‘haydi gel evimi sana göstereyim’ diyemeyeceğimiz bir durumu sosyal medya üzerinden çok rahat yapıyoruz. Dışarıdaki yabancının hiç olmadık bir anda gelip evimize bakması ne kadar abesse aynı şekilde sosyal medya üzerinden evimizi, yediğimizi içtiğimizi ve çocuklarımızı göstermek de aynı abesliğe intikal ediyor aslında ama bu, dijital dünyada olunca sanki meşruymuş gibi davranıyoruz. İşte bu da değerlerin tepe taklak olduğunu gösteriyor. Birçok şeyi araç olarak kullanmaya başlıyoruz. En büyük sıkıntı da çocuklarımızı araç olarak kullanıyoruz. Çocuklarımızın her anını, yediklerini ve içtiklerini paylaşarak onları araçsallaştırıp bunun üzerinden takipçi ve para kazanmak artık çok fazla normalleşmiş duruma geliyor. Bu da gerçekten algılarımızın ne kadar manipüle edildiği ne kadar değiştiğinin bir göstergesidir.”

“Sosyal medyadaki gizlilik çok öneli bir yer teşkil ediyor”

Sunar, “Çocuklarımız özellikle ilkokul süreçlerinde 0-6 yaşlarda birçok noktada karar veremeyecek durumdalar. Belki büyüdükleri zaman onların paylaşımlarını yayınlayıp yayınlamama hakkında onlara sorsak istemeyecekleri şeyleri biz onlara sormadan çok rahat bir şekilde paylaşıyoruz. Belki büyüdüğünde onu izlediğinde çocukta psikolojik olarak travmalara sebep olacak bir davranışı biz çok rahat bir şekilde paylaşabiliyoruz. Maalesef çocuğun mahremiyet kavramını da ihlal etmiş oluyoruz. Anne babalar bunu bazen yapıyor ve bunu yaptığında çocuk bunu kendi iç dünyasında normalleştirdiği zaman büyüdüğünde kendisi çok rahat bir şekilde kendi mahremiyetini teşhir edebilecek duruma geliyor. Bu aslında küçükten başlayarak büyüyen süreçte anne babadan da rol model alınarak geliştirilen bir davranış haline gelebiliyor. Tüm bunlara baktığımız zaman açıkçası sosyal medyadaki gizlilik çok önemli bir yer teşkil ediyor.” ifadelerini kullandı.

“Artık dijital dünyada siber suçlar çok fazla işlenir duruma geldi”

Sosyal medyadaki mahremiyet konusunda ebeveynlerin çocuklara öncü olması gerektiğini ifade eden Sunar, “Öncelikle biz ebeveynler olarak bunu kendi hayatımızda bir kural haline getirerek sonradan çocuğumuza bu gizliliği öğretmek durumundayız. Çünkü artık dijital dünyada siber suçlar diye bir kavram var. Siber suçlar çok fazla işlenir duruma geldi. Dolandırıcılıktan tutun da kişiliklerinin kötüye kullanımı, bilgilerinin hiç olmadığı yerlerde yayınlanması gibi birçok kötü sonuçlara sebep olabiliyor. Biz bu noktada neler yapabiliriz? Öncelikle sosyal medya bizim kendimizi teşhir ettiğimiz bir ortam değil. Amacına uygun kullanmamız lazımdır. Amacımız bilgi edinmekse bu bilgiyi edinebiliriz. Ya da ilgili bir durumu yaymaksa bunu yapabiliriz ama sosyal medyada çok şeffaf bir şekilde bütün her şeyimizi teşhir etmek maalesef dediğim gibi bilinçsiz bir kullanıma sebep olabiliyor.” şeklinde konuştu.

Devamında Sunar, “Mesela çocuklarımızın ya da kendimiz üzerinden sosyal medya hesaplarımızdan bilmediğimiz tanımadığımız insanları eklemeyebiliriz. Eğer gerçekten normal bir kullanıcıysak çocuklarımıza da bunu öğretebiliriz. Çocuklar gerçekten takipçi artırma adına çaba gösteriyor. Takipçi arttırdığı zaman çocuk bunu bir kabul olarak görüyor. ‘Ben sosyal medyada tanınıyorum kabul ediliyorum’ diye düşünüyor. Bunun üzerinden de kendisinden bir övünme ortamı oluşturabiliyor. Bunu mutlaka çocuklarımıza aşılamalıyız. Yani bilmediği hesapları eklememesi ya da bilmediği hesaplarla iletişime geçmemesi, yabancı hesaplar üzerinden bilgilerini vermemesi noktasında çocuğumuzu mutlaka uyarmalıyız. Sosyal medya üzerinden karşıdaki kişinin yaşını, yaşadığı yeri ya da değerlerini maalesef bilemiyoruz. Çok farklı bir şekilde de kendisini gösteriyor olabilir. Maalesef çocuklarımız bunu çok algılayacak yaş düzeyinde olmayabilirler. Bunları örnek olarak çocuklarımıza göstermemiz lazım. Öncelikle böyle bir kaygımız olması lazım.” diye konuştu.

“Sosyal medya eşler arasındaki problemlere de sebep olduğunu görebiliyoruz”

Bilinçsiz kullanılan sosyal medya aile içi sıkıntılara da sebep olabildiğine işaret eden Sunar, şunlar aktardı:

“Sosyal medyada paylaşılan şeyler birçok noktada çocukların dünyasındaki etkileri de var ama aile içi sıkıntılara da sebep olduğunu görebiliyoruz. Eşler arasındaki problemlere de sebep olduğunu görebiliyoruz. Sosyal medya üzerinden iletişime geçtiğimiz kişiler bazen eşler arasında kıskançlığa sebep olabiliyor. Ya da eşlerin birbirine olan empati yeteneğini çürütebiliyor. Eşleri birbirine karşı yalnızlaştırabiliyor. İletişimi en aza indirebiliyor. Maalesef sosyal medya bilinçsiz kullanıldığı zaman aile kurumunun da çok kötü etkilendiğini görebiliyoruz. Sosyal medya, insanları yalnızlaştırıyor. Sosyal medyada paylaşılan şeyler insanların en güzel zamanları. Bazen öyle ortamlar oluşturuluyor ki sadece sosyal medyada paylaşım yapılsın diye güzel yerlere gidiliyor. Bu kapsamda güzel yerler gezilip görülüyor. Sonrasında paylaşılarak o duygu tatmin ediliyor. Ama diğer tarafta bunu takip eden insanlar o insanların hep o standartlarda yaşadığını düşünüyor ve kendi hayatlarını sorgulamaya başlıyorlar. Kabuklarına çekiliyorlar, yalnızlaşıyorlar ve bazen isyana giden süreçleri görebiliyoruz. Sosyal medya o açıdan da insanları etkiliyor.”

“Sürekli şiddet içeren oyunlar oynayan bir gençte zamanla şiddet normalleşiyor”

Sosyal medyanın insanları duyarsızlaştırmaya sebep olduğunu da söyleyen Sunar, “Duyarsızlığı özellikle oyunlar üzerinden gençlerde görebiliyoruz. Oyun bağımlısı gençler ve oynadıkları oyunlar çok bilinçli seçilmemişse aileler de bu konuda çok kontrol edemiyorsa gençleri olumsuz yönde etkiler. Herhangi bir şiddet durumunda artık genç tepki vermemeye başlıyor. Çünkü onun için bu normalleşmiş bir duyarsızlaşma süreci başlıyor. Böyle olduğu zaman gençlerde maalesef duygusal anlamda çok yoksulluk belirtileri görebiliyoruz. Aynı zamanda bilinçsiz kullanım bunlara da sebep olabiliyor.” şeklinde uyarılarda bulundu.

“Anne babasıyla iletişimi çok iyi olan bir genç bir anda anne babasına düşman haline gelebiliyor”

Çok fazla sosyal medya ile vakit geçirmenin hareketsizliğe sebep olduğunu belirten Sunar, “Gencin dış dünyadaki arkadaş çevresi ile iletişimini en aza indiriyor ve asosyal davranışlara sebep olabiliyor. Bu noktada da maalesef kötü belirtileri var. Mesela kendi danışanlarımdan da gördüğüm çok masum bir şekilde sosyal medyada yaklaşılan daha sonraki süreçte suça itilen gençler görüyoruz. Bu adımlar hep gençler sözde desteklenerek yapılıyor. Onları anladıklarını, desteklediklerini ifade ederek genci kendi taraflarına çekiyorlar. Genç te tam o dönemde ait olma duygularını tatmin ediyor. Onlarla bütünleşiyor. O gruplar gençleri kötü amaçlarında kullanılır hale getiriyorlar. Anne babasıyla iletişimi çok iyi olan bir genç bir anda anne babasına ve değerlerine düşman hale gelebiliyor. Çünkü dijital dünyadaki süreç çok hızlı ilerliyor. Her an genç o kişilerle iletişime geçebilir. O yüzden anne babalar gençlerin kimlerle nasıl iletişim kurduklarına dikkat etmelidir.” ifadelerine yer verdi.

“Ebeveyniler gençlere sınırsız bir ekran vermemelidir”

Son olarak Sunar, “Ebeveyniler geçlere sınırsız bir ekran vermemelidir. Ekran süremizin sınırlı olması lazım. Özellikle ebeveynlerin, girdiği ve takip ettiği grupları çok iyi bilmeleri lazım. Sosyal medyanın mahremiyetinin belki bu anlamda daha çok üzerinde durulmalıdır. Dini, psikoloji ve sosyoloji alanlarında ilgilenen insanlar bunula ilgili ortak bir çalışma yürütebilirler. Bunun üzerinden aslında sosyal medyanın da bir ilmihali tam anlamıyla oluşturulması bu çalışmaların çok daha ciddi anlamda yapılması lazım. Çünkü oradaki her şeyi gerçek zannedebiliyoruz. Oradaki her şey bize meşru olarak gelebiliyor. Ahlaki, kültürel ve dini değerlerimizi bir kenara bırakıp oraya çok sınırsız bir şekilde giriş yaptığımız zaman bir şeyi de göz ardı edebiliyoruz. Bu noktada topluma çok görevler düşüyor. Bilinçli çalışmaların çok daha artırılması gerekiyor.” dedi. (İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.