Abdullah KAVAN
Savaş çanları ve mimsiz medeniyet
Savaş çanlarını çalanlar, bin sekizyüzlü yıllarda ellerinde tuttuklarını yavaş yavaş kaybetme endişesi içindedirler. Yakın tarihe baktığımızda küreselleşmenin amacı Batı'nın sanayi devrimi ile oluşan üretimi için pazar oluşturmaktı. Ulaşılan bu yeni pazarlardan dünyanın, özelde de Ortadoğu zenginlikleri Batı'ya akacaktı. Batı'nın hesapladıkları sömürü sadece zenginlikleri değil aynı zamanda oluşturduğu “mimsiz medeniyet” tasavvurunu; yaşam biçimini, dinini, kültürünü de pazarlayacak şekilde tüm dünyada bir dönüşümü gerçekleştirme hesaplarını yaptılar.
İlk başlarda kurgulanan senaryo Batı için gayet başarılı şekilde işledi. Sanayi devrimine ayak uyduramayan devletler yıkılmış, parçalanmış ve pazar haline getirilmişti. Teknoloji ve bilim olarak dünyanın gerisinde kalan coğrafyalar ise sömürgeleştirildi. Planlar işliyor, tüm dünyanın zenginliği Batı'ya akıyor ve “mimsiz medeniyeti” finanse ediyordu.
Zaman içerisinde söz konusu akan zenginliğin kimin tarafından paylaştırılacağı ve pastanın büyük payını kimin alacağı meselesi Batı'da gerilime neden oldu. Taraflar belirlendi ve birinci ve ikinci Dünya savaşları peş peşe yaşandı. Dünya zenginliğine hâkim olma mücadelesinde Batı ciddi zarar gördü, ancak bu sadece Batı'yı değil tüm dünyayı etkiledi.
Gün geçtikçe oluşturulan bu sistem sömürgeleştirilmiş coğrafyaları Batı normlarında ve Batı'ya yarayacak şekilde üretimler yapmaya başladı. Zaman zaman Doğu bu sisteme başkaldırdı, isyan etti. Batı bu bölgelere barış ve demokrasi adına müdahale etti. Tabi süreç içerisinde “pazar” olarak nitelendirilen yerler küreselleşmenin etkisi altında özünden ve kültüründen uzaklaştı. Batı'nın maddeci ve sömürü kültürünün etkisinde kaldı. Değerlerini yer yer kaybetti. Öz değerlerini “mimsiz medeniyetin” tesirinden kurtaramadı.
Bugün geldiğimiz noktada Sanayi devriminin merkezi olan Batı, ülkelerine akan yer altı ve yer üstü zenginlikten memnun değil. Daha çok sömürmek, tüm üretime hâkim olmak istiyor. Aynı zamanda hiçbir şekilde isyan kabul etmeyen Batı'nın rakibe ise tahammülü yok. Doğu ise kendisine biçilen kılıftan memnun değil. Doğu ülkeleri sınırlardan memnun değil. Bizim bölgede adeta cetvelle çizilen sınırların getirmiş olduğu tahribat ve yıkımdan bıkmış durumdalar. Doğu insanları ise yıllardır kendilerine demokrasi ve özgürlük diye dayatılanın yalandan başka bir şey olmadığının farkında. Bugün yanıbaşımızda yaşanan Suriye gerçekliği bunun son örneğidir. Trump'ın bugünlerde “Rusya'ya füze göndereceğiz” açıklaması da bu yapılan hesabın bozulmasındandır.
Sonuç olarak; kaybedilen çıkarlar ve pozisyonlardan sonra yaşanılan dönemin bir hesaplaşması görülebilir. Özellikle Suriye bu mücadelenin açık sahası haline getirildi. Bu sefer Batı, Dünya savaşlarından aldığı dersler ile hesaplaşmasını başka topraklar üzerinde görüyor. Amaç Ortadoğu'ya özgürlük ya da demokrasi getirmek değil. Amaç kaybettiği pozisyonunu yeniden kazanmak ve yeniden sözü geçen sınırları çizen güç olmaktır. Bu mücadele kızışmaya devam ediyor. Her gün dinmesini dünyanın sakinleşmesini beklerken tansiyon daha da yükseliyor. Bütün bunlar yapılırken dünya ülkeleri elindeki gizli kimyasal güçler bu devletleri düşündürüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.