Yusuf ARİFOĞLU
Seçim öncesi ve sonrasında aynamıza yansıyanlar
Seçim öncesi ve sonrasında aynamıza yansıyanlar
Türkiye yoğun, stresli, kavgalı, tehditli, kasetli, iftira dozu ziyadesiyle kaçmış, halkın tercihi üzerine duygusal yüklenmeler ve mağduriyetlerden yandaşlık devşirmeye çalışılan bir seçimi daha geride bıraktı.
Bu seçimi, 1920’li yıllardan bu yana farklı kılan önemli bir husus vardı ki
“Hür Dava kadrolarının ‘gerçek adalet ve dürüst siyaset’ ilkesiyle öne çıkması, ‘yanlış adaylarla kazanmaktansa doğru adaylarla kaybetmeyi’ göze alacak şekilde dik durması ve dolaylamadan doğrudan ‘referansımız Kuran ve sünnettir’ diyen bir netlikte ortaya çıkmasıydı.”
Umutların hep taze tutulduğu, teveccühün tavan yaptığı, miting alanların göze gelen bir kalabalıkla dolduğu bir propaganda sürecine rağmen sandık sonuçlarının beklentinin altında olması nedeniyle hem camia içerisinde, hem halk arasında hem de diğer partiler nazarında değişik algılar, çeşitli yorumlar, farklı duygusal haller oluştu.
Bütün bu bağlamlar çerçevesinde seçimin tüm süreciyle aynamıza yansımasını önce olumsuz sonra da olumlu yönleriyle görürsek;
Gerek medya gerek meydanda sol, sağ, muhafazakar, milliyetçi ve de birçok İslamcı klik, parti, camia bilerek/bilmeyerek Hür Dava’yı yok saydı, görmezden geldi; ekranlarına, sütunlarına taşımaktan uzak durdu.
Peygamber aleyhisselam’ın Mekke dönemini andıran ve kendini anlatma, iftiraları ifşa etme mümkünlüğünden uzak ‘Bir 90’lı yıllar masalı’ tüm taraflarca koro eşliğinde ısrarla tezyif malzemesi yapıldı ve bu yola zihin kirletilmesine gidildi.
Bölge dışındaki muhafazakar/sağ klik/camialar Hür Dava’yı Kürdistanî söylemlerinden dolayı Kürtçü ilan edip gözden düşürmeye çalıştılar; bölgedekiler ise ‘oyları bölüyor, niyet olarak olmasa da attığı bu adım sebebiyle BDP’nin değirmenine su taşıyor.’ gibi rezilce iftiralara sarıldılar.
BDP/PKK kanadı ise her zamanki gibi korku imparatorluğu oluşturmak yolunda kendisi dışındaki her gücü, söylemi, adımı dışlayarak suçlayarak, molotoflayarak taşlayarak sindirme sinsiliğiyle hareket etti.
Üstad Bediüzzaman’ın ısrarla uzak durduğu kirli bir siyasetin algılara ‘Siyaset artık hiç temizlenmez, hep kirli kalır.’ yerleşen haliyle ‘İslam’da siyaset yoktur veya sandığa gitmek, oy kullanmak haramdır.’ yaklaşımı çokça dillendirildi.
Camia boyutuyla bakarsak;
“Evlere bu vesileyle girmeyi Allah(c.c) bize nasip etti. Evlere gidince oy istemektense davamızı/İslam’ı anlatalım.” ısrarı ve tembihine rağmen birkaç kardeş, hem elindeki mikrofondan hem satırlara akan kaleminden hem de sohbet ortamlarında dilinden niceliği/sayıyı esas alan bir öne çıkarmayla rakam/tarih vererek ‘Kazanacağız!’ dedi.
“Parti çalışması bir araçtır, Allah’ın rızasına bir aykırılık gördüğümüz an tamamen vazgeçeriz. Bizimki parti davası değil, dava partisidir.” denilmesine rağmen zihinlerinin bir tarafında kalan bir iki acaba kuşkusuyla bazıları çalışmaya yoğunlaşmadı veya çalışmadan uzak durdu.
Bunlar şunu bir kez daha iliklerimize kadar hissettirdi ki,
‘İyilikler Allah’tan kötülükler nefsimizdendir.’
‘Bize düşen cehd, gayret, çabadır; sonuç ise Allah’a aittir.’
‘Her şeye rağmen gevşemek, üzülmek bize yakışmaz; inanıyorsak her halükarda kazanan biziz, zahiren/sayısal kaybetsek de rızayı İlahi talep arzusuyla yine kazanan biziz!’
‘Ölüm ve hayat çizgisi sadece kimin güzel amel işlediğini ortaya çıkarmak içindir. Amelimiz güzel/salihse gerisi önemli değildir.’
‘Kalplerin sahibi Allah’tır, onları dilediği şekilde evirip çevirir. Bize düşen insanların bize taraf olması için hırslanmak/ısrarcı olmak değil; davet ve tebliğdir.’
Olumlu yönlerine gelirsek;
On yıllardır çeşitli neden/etkenlerden dolayı davet için girilmeyen/girilemeyen on binlerce eve, yüzlerce köye, onlarca ilçeye gidildi. İnsanlara İslam davası anlatıldı. Selam, tebessüm ve sohbetlerle gönüller fethedildi.
Camia aleyhinde dezenforme edilen zihinler, 90’lı yıllardaki iddiaların sahiplerini karşılarında görünce onları birebir tanıma imkânı buldu, onların gerçekliğini kendi ağzından dinleyip Müslümanların samimiyetine inandı.
Yoğun bir çalışma atmosferi, tahrik ve saldırıların şiddeti, iftiralar, yorgunluklara rağmen davetçi kişiliğinin sabrı, tahammülü ve hikmetli duruşuna farklı mekânlarda defalarca şahitlik edildi.
Tembellik yerini çalışmaya, pasiflik yerini gayrete, zana/gıybete varan kulisler yerini hakikati/doğruyu/davayı anlatan sohbet/muhabbetlere bıraktı.
“Duruşları dik, söylemleri doğru, niyetleri sağlam, amaçları hak/adalet, konuşmaları doğruluk” olan insanlar, Hür Dava’yla bu benim sesim, nefesim, elim, ayağım diyebilecekleri bir temsil kazandılar...
Doğru olmak, doğru yerde olmak, doğruyu söylemek ve doğrultmak çabasında olanlardan olma niyetiyle Allah’a emanetsiniz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.