Hüseyin KAYA
SEN HARİÇ KANDIRALI
Virüs gerçekten de toplumun akıl sağlığına zarar vermeye başladı.
Önümde iki örnek var.
Birincisi Diyanet’in yaptığı açıklama ve buna verilen tepkiler.
Haberi Kemalist bir haber kanalının sosyal medya haberinden takip edelim.
“Ali Erbaş: Namazlarımızı evimizde de olsa cemaatle kılmaya çalışalım.”
Gerçekten paylaşımın altında akla ziyan yorumlar var.
Birkaç tanesini buraya alayım da akıl nimeti için Allah’a şükredin.
“Meali; Toplaşıp toplaşıp ölebilirsiniz, ama mutlaka namaz kılın.”
“Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?" demenin tam yeridir.”
“Ulan hani toplanma yasağı vardı? Bu ülke seküler insanların 10. sınıf olduğu bir ülke. Doğum günü kutlamak için 5 kişi toplansan polis basar ama 5 kişi teravih kıl görmezden gelirler.”
Kimileri içlerindeki kini ilk fırsatta dökmüş:
“Keşke hepinizi Rabbim toplu imha etse de kurtulsak”
Bu arada birileri de sabırla “gerizekalıya anlatır gibi” anlatma çabasına girmiş:
“Beyniniz mi çalışmıyor yoksa aptal rolü mü yapıyorsunuz. Evde aile olarak 3-4 kişi yaşıyor insanlar, evde ailenle namaz kılıp cemaat oluşturabilirsin ondan bahsediyor. Evde baban imamlık yapıp arkada aile üyelerin namaz kılabilir bu durumda cemaat olmuş oluyorsun.”
İkinci örneğimiz de bu:
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca “Vakaların artmasından hepimiz sorumluyuz, 84 milyon” şeklinde bir açıklama yaptı.
Aklı başında olduğunu sandığım çok sayıda kişi de itiraz ederek “beni sayma, ben kısıtlamalara uydum, başkasını suçla” tarzında bir şeyler söyledi.
Evet, elbette kongreler suçlu, elbette umursamazlar suçlu, elbette gizli-açık toplantılar tertipleyenler suçlu; ama bakanın açıklamasında bir “genelleme” ifadesinin olduğunu anlamak da o kadar zor değil.
İkiyüzlülükleri eleştirin hakkınızdır, metrobüslere gözlerini kapayıp minibüslere ceza yazılmasını eleştirin hakkınızdır; ama toplumun büyük kesiminin normalleşmeyi yanlış anladığı da bir gerçek.
“Yok, bakan benim adımı belirtip suçluların arasından çıkarsın” kaprisinin bir anlamı var mı?
Aklıma bir fıkra geldi.
Kandıralı genç askere gider.
Acemi birliğinde zorlu bir eğitim vardır.
Bir gün komutan “Marş marş, Davras Dağı” diye emir verir. (Davras Dağı eğitim alanı karşısında bulunan bir dağdır.)
Kandıralı, Davras Dağına doğru koşmaya başlar.
Komutan “Bölük dur!” diye bağırır; ama Kandıralı gözden kaybolana kadar koşar.
O gün eğitim saati bitene kadar dağın eteğindeki ağaçların gölgesinde yatıp dinlenir.
Sonra bölüğe dönüp geldiğinde komutan sorar;
- Sen bugün nereye gittin?
- Komutanım siz; “Marş marş Davras Dağı” demediniz mi? Ben de Davras Dağına gittim geldim.
- Ulan ben sana bölük dur diye emir vermedim mi?
- Ben bölük müyüm komutanım, ben Kandıralıyım.
İşte bu olaydan sonra komutan, “Bölük dur!” dedikten sonra, “Kandıralı sen de dur!” demeye başlamış.
Sanırım başlığımızın hikmeti de böylece anlaşılmıştır.
KOLTUK DEĞİL AB KRİZİ
Ankara'da yaşanan protokol olayıyla ilgili Ursula von der Leyen ve Charles Michel’in ismi çok fazla zikredildi.
Önce Türkiye suçlandı. Hatta İtalya Başbakanı, yaşananlardan yola çıkarak Erdoğan için “diktatör” suçlamasında bile bulundu.
Tam da “İstanbul sözleşmesinden çekilme” açıklamalarının yapıldığı bir döneme denk gelmesi ve “aşağılanan bir kadın profili” birilerinin eline saldırmak için güçlü argümanlar vermişti.
Sonra meselenin çok başka olduğu, aslında, iki AB yetkilisi arasında bir çekişme söz konusu olduğu söylendi.
Bence bu da meselenin asıl yönünün gözden kaçırılması için bilinçli olarak ortaya atılan bir şey.
Olay daha derinde olan bir sıkıntının dışa vurumu gibi.
Ursula Von Der Leyen bir Alman siyasetçi ve Merkel hükümetlerinde birkaç kez bakan olarak görev yapmış. Hatta bir ayrıntı olarak söyleyelim, Savunma Bakanlığı bile yapmış. Şimdiki görevi Avrupa Komisyonu başkanlığı…
Charles Michel ise Belçikalı bir siyasetçi ve liberal.
AB’nin motor gücünün Almanya mı yoksa Belçika mı olacağı tartışmaları zaten bir süredir vardı.
Biden’in gelmesi ile liberallerin AB içinde “Alman etkisi”ni azaltma yolunda hamlelere girişmesi bekleniyordu ve sanırım Michel üzerinden ilk adım Ankara’da atıldı.
Siz bakmayın “bundan sonra daha dikkatli olacağız” türünden açıklamalara. Oyun oynanmış, gol atılmış ve herkes bunu izlemiştir. Oyun tekrarı söz konusu olmayacaktır.
Bu arada kim ne derse desin yaşananlardan dolayı Türkiye de zarar görmüştür ve Liberallerin bir hedefi de zaten bu idi.
NE ALAKA
Meral Akşener, garip laflar etmiş: “İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıp Türkiye'yi dünya aleme rezil ederseniz, turizm de rezil olur.”
Turizmin durumu, herkes biliyor ki, virüsün yayılım durumu, aşılama ve uluslararası siyasi dengelerle alakalı bir şey.
Ama herhalde Akşener, virüs ve “İstanbul sözleşmesi” arasında bir bağ keşfetmiş olmalı.
Başka nasıl bir alaka kurulabilir, bilemiyorum.
Dedik ya virüs akıl sağlığına da zarar verebiliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.