M. Zülküf YEL
Şengal ve Cerablus'ta kara harekâtı
Şu an Irak ve Suriye'de en fazla revaçta olan husus; IŞİD ile mücadele, IŞİD ile savaştır. Hem Irak'ta, hem de Suriye'de bu yapı geriletilmek isteniyor. Irak Kürdistanı'nda her ne kadar Şengal dağı ve kırsal kesim peşmergenin kontrolünde olsa da, şehrin merkezi IŞİD'in elindedir. Bir önceki gün (11.11.2015) itibariyle buraya büyük bir kara harekâtı başlatıldı. IKBY sözcüsünün açıklamalarına göre; bu operasyon, koalisyon güçlerinin desteği ile sadece peşmerge unsurları tarafından yürütülüyor. Peşmergenin şehir merkezinde önemli bazı mevzileri ele geçirdiği belirtiliyor. Bu arada şimdiye kadar Şengal operasyonu için sıkıntılar çıkaran PKK, Şengal'de kendilerinin savaştığını ve Şengal'i özgürleştirdikleri(!) yalanını yayıyor. Peşmerge komutanı, bu iddiayı kesin bir dil ile yalanladı. Şengal ve Rakka arasındaki irtibat yolunun da peşmerge güçlerinin kontrolü altına girdiği söyleniyor. Pkk'den yardım alınmadığının özellikle altı çiziliyor. Bir müddet evvel PKK'nin Şengal'de sadece misafir olduğu dile getirilmiş, daha sonra da Şengal'in ikinci bir Kandil'e çevrilmesine müsaade edilmeyeceği bildirilmişti. Yani eğer IŞİD bölgeden çıkarılırsa, muhtemelen bir sonraki adım, PKK'nin burada kalması için bir neden olmadığı gerekçesi ile Şengal'den çıkmasının talep edilmesidir. İşin bu ayağında, Türkiye'nin, fotoğrafın görünen kısmında bir etkisi görünmüyor.
Ama DAİŞ'in Suriye'de geriletilmesi hususuna gelince, Türkiye bu meseleye hayati bir önem atfetmektedir. Özellikle Cerablus konusunda masa harici kalmak istemeyen Türkiye, her aşamada bulunmak suretiyle işi sıkı tutmak istemektedir.
Suriye meselesine müdahil olan küresel ve bölgesel güçler, Suriye topraklarını hesaplaşma arenasına çevirmiş bulunmaktadır. Suriye'deki yerel güçler ise, oluşan kamplaşmada bir tarafta yer alma zorunluluğunu hissetmektedir.
Dünyada ve bölgede belirleyici bir konumda olan güçler, şu an bu meseleye direkt veya dolaylı müdahil olmuştur. Taraflar arasında sıkı pazarlıklar yapılmakta, sahada farklı hamlelerde bulunulmaktadır.
Bu bölgeye bir kara harekâtının düzenlenmesi, her şekli ile bir felaketin kapısını aralayabilir. Bu kaos, komşu coğrafyalara da sıçrayabilir. Suriye'deki kaos, şu an İslam ümmetinin potansiyelini bir değirmen gibi öğütmektedir. Şer güçler, bu yangının kendi kontrollerinde ve menfaatlerini zedelemeden, daha fazla yayılması çabası içerisindedirler. Bu yangın, ne kadar çok sürerse ve ne kadar geniş bir coğrafyaya yayılırsa, ümmet daha fazla biribirine düşman olur. Özellikle halkların birlikte yaşama iradeleri ortadan kalkar. Bu iradenin ortadan kalkması, İslam ümmeti için büyük bir felaketin kapılarını aralayacaktır. Artık topluluklar bir arada yaşamak istemeyecekler ve İslam ümmetinin birer şubesi mesabesinde olan devletler, küçük parçacıklara ayrılacaktır. Şu anda mevcut olan her bir devlet, birkaç parçaya ayrılacaktır.
Türkiye'nin inisiyatif alma veya “rol çalma” olarak ifade edilebilecek olan yaklaşımı, eğer reel gerçekler üzerine bina edilmezse Türkiye, Suriye bataklığına saplanabilir. Suriye'de DAİŞ'e yönelik operasyon yapacak olan Türkiye, karşı saldırıları ve olası kayıpları da göze almak durumundadır.
Türkiye; Suriye toprakları içerisinde, mültecilerin geri dönüşünü sağlamak ve yeni göçlerin önünü alabilmek maksadıyla güvenlikli bir bölge inşa etmek, PYD'nin, Afrin'e kadar uzanacak bir koridor inşa etmesini engellemek ve İŞİD'i de sınırdan uzak tutmak istemektedir.
Rusya ve İran'ın, rejimden yana olduğu ve sahada da Rusya, İran'a ve Hizbullah'a ait unsurların olduğu düşünülürse, bu işin düşünüldüğü kadar da kolaya olamayacağı anlaşılmaktadır. İşgalci koalisyon güçlerinin hava akınları ile netice elde edilemeyince, kara harekâtında kullanılacak unsurların zarureti ortaya çıkmıştır. PYD, bu işe gönüllü olarak talip olsa da bir takım dengeler ve Türkiye'nin bu konudaki yaklaşımı koalisyon güçleri açısından farklı sıkıntılar ortaya çıkarmaktadır.
Şu anda Amerika birkaç farklı seçeneği masaya yatırmak suretiyle pazarı kızıştırmaktadır. Yani “yumurtaların tamamının tek sepete konulmaması” stratejisi izlenmektedir.
Amerika'nın bir kara savaşına öncülük etmesi durumunda, Türkiye'nin bu harekâta iştirak etmesine kesin gözü ile bakılmaktadır. (Ama bunun sembolik düzeyde olmaması Türkiye için belirleyici bir noktadır.) Zaten bu maksat için tüm askeri hazırlıkların yapıldığı bildirilmektedir.
Amerika'nın kara harekâtına iştirak etmemesi veya sembolik bir düzeyde iştirak etmesi durumunda ise, yerel güçler cepheye sürülecek ve Türkiye'nin de ikinci bir alternatifi devreye sokacağı düşünülmektedir. Bu da Türkiye'nin elindeki kara bombardıman unsurlarının, 40 km kadar derinlikteki karadaki hedefleri yoğun bir şekilde bombalaması olarak düşünülebilir. IŞİD'in Cerablus'tan uzaklaştırılması durumunda, buradaki boşluğu PYD'nin doldurmaması, Türkiye'nin kırmızı çizgisidir.
“Barış ve inisiyatif için savaş” şeklinde özetlenecek ve Türkiye'ye dayatılan Amerika'nın yaklaşımı, Türkiye'yi Amerikan stratejisinin bir parçası haline getirecektir.
Türkiye'ye yönelik tehditlerin Suriye topraklarında karşılanması mantığıyla hareket eden hükümet, ABD ve müttefiklerine güvenemeyeceğini bilmelidir. Suriyeli mülteciler konusu başta olmak üzere, Batı'nın verdiği sözleri tutmadığı herkesin malumudur.
Başta ABD olmak üzere, Batı'nın gazı ile dış politikada yapılacak her hamle, Türkiye açısından büyük riskler içermektedir.
Türkiye ve İran farklı bloklarda müttefik aramak yerine, bir araya gelerek beraberce müzakere zemininde hakkaniyet ölçüleri çerçevesinde soruna çözüm bulmaya çalışmalıdırlar. Şu an ümit vaat eden en önemli seçenek budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.