Şeyh Sait kıyamının arkasındaki gerçekler

Şeyh Sait kıyamının arkasındaki gerçekler

1925 yılında, kurulan Türkiye Devletinin özellikle İslam'a karşı olan hasmane tutumundan rahatsız olan Şeyh Sait Efendi bu durumun karşısında takınacağı tavrın kendisinden sonraki nesiller için ne anlama geleceğini iyi biliyordu ve Hz. Hüseyin'in yolunu s

DİYARBAKIR  - Şeyh Said'in ve arkadaşlarının idam edilmelerinin perde arkasını ve 1925 Türkiye'sini İlke Haber Ajansına değerlendiren Araştırmacı Yazar Mehmet Baran, kıyamın öncesi ve kıyamı hazırlayan nedenlerin doğru okunması gerektiğini söyledi.

 

İlke Haber Ajansı Diyarbakır Bölge Müdürü Fikret Özkan'ın sorularını cevaplandıran Baran, 1925 yılında Kürdistan'ın durumunun sürekli farklı pencerelerden değerlendirildiğini belirterek, Osmanlı'nın külleri üzerine yeniden yapılanmış bir devletin, varlığını idame ettirme çabası içerisinde halkı karşısına alma durumunun göz önüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiğini söyledi.

 

Mustafa Kemal de namaz kılıyordu. Hatta camilerde vaaz ve hutbe veriyordu…

"Kimi zaman Cuma minberlerine çıktı, millete İslam’ı anlattı."

Osmanlının külleri üzerine kurulmuş yeni devlette Mustafa Kemal sırtını bu bölgeye, özellikle Kürtlere dayadı. Mustafa Kemal bu bölgede hakimiyetini sağlamak için Kürtlerin askeri gücünden istifade etti, Müslümanlığından istifade etti. Evet, Müslümanlığından istifade etti. Zira bu çok önemli bir detay. O geçiş döneminde Mustafa Kemal özellikle Müslüman Kürt halkımızdan istifade edebilmek için ciddi manada kendini İslami eğilimli bir insan olarak gösterdi. Kimi zaman Cuma minberlerine çıktı, millete İslam’ı anlattı. Kimi kaynaklarda şuna şahit oluyoruz;  Mustafa Kemal, 'siyeri ve mevlidi çokça okuyun çokça anlatın' ifadeleri vardır. Yani bu bölgenin hassasiyetine göre davranarak işini bitirmeye çalıştı.

 

Mustafa Kemal'in Kürdlere bakışı ve Kürdler'in Mustafa Kemal'den beklentileri…

"Kürt aşiretlerinin liderleri, dini temsilcileri, şeyhleri, âlimleri buna tamam diyorlar ama komutanın kendilerinde olma şartını koşuyorlardı."

Bizler,  Mustafa Kemal'in Samsun, Sivas, Amasya toplantılarını biliyoruz. Oysa o dönemde Diyarbakır’da da Kürt liderleriyle bir araya geliniyor. Hem de sadece aşiret liderleri ile değil dini liderler, şeyhler, imamlar, âlimler ile bir araya geliyor. Bu Diyarbakır görüşmesi çok fazla konuşulmuyor. Çoğu tarih kitaplarında kayıtlıdır ki burada bir araya geldikleri zaman aynen şunu söylüyor; 'Biz bir güç oluşturalım. Şu batının saldırılarına karşı topraklarımızı birlikte koruyalım. Kürt aşiretlerinin liderleri, dini temsilcileri, şeyhleri, âlimleri buna tamam diyorlar ama komutanın kendilerinde olma şartını koşuyorlardı. Ancak Mustafa Kemal hiçbir  zaman komutayı Kürtlere verme taraftarı olmadı. Ve bunu hiçbir zaman da düşünmedi. Yani sürekli olarak Kürtleri kendisi için yok edilmesi gereken bir hedef olarak aslında daha o zamanlar görmüştü.

 

Şeyh Said'in tavrı ve gelişmelere nasıl bakmalı…

"Gelişmeler sonrası Şeyh Sait Efendi de gidişatın kötü bir gidişat olduğu ve bunun önünün alınması gerektiği kanaati oluştu."

1925 yılına gelindiğinde Mustafa Kemal eline ciddi bir devlet gücü geçirmiş ve düşündüğü yapıyı oluşturma zemini bulduğunu hissedince kendisine engel gördüğü Müslümanları ve Kürtleri temizleme süreci başladı. Artık tamamıyla zihninde gizlemiş olduğu o plan ve programlarını devreye sokmaya çalışmış, bu hedeflerine ulaşmak için de her yolu mübah görmüştü. Bu gelişmeler sonrası Şeyh Sait Efendi de gidişatın kötü bir gidişat olduğu ve bunun önünün alınması gerektiği kanaati oluştu. Ancak Şeyh Sait Efendi silahlı bir mücadelenin dışında çabası kamuoyu oluşturma ve yaşanan olumsuzlukları gündeme taşıyacak bir mücadele tasarlamıştı. Lakin Mustafa Kemal böyle bir mücadelenin oluşmasına fırsat vermedi ve Şeyh Sait efendinin hareketini sonuçsuz bırakacak ve bu vesileyle kendisi için büyük bir tehlike olarak gördüğü Kürtlerin etkisini kıracak bir zemine çekti olayları. Sonrasında zaten kendisince her şeyi yapmayı mubah saydı.   Ancak Şunu görmek gerekir. Eğer Şeyh Sait Efendi'nin hareketi olgunlaştıktan sonra gündeme gelmiş olsaydı sonuçları çok daha farklı olacaktı.

 

Şeyh Said bahane miydi. Peki ya amaç….?

"Bir ulusun önde gelen insanları asıldı, öldürüldü."

Mustafa Kemal bu fırsatı kendisince çok iyi değerlendirdi.  Çıkması için zemin hazırladığı kıyamı çok acımasızca bastırdı. Binlerce belki de onbinlerce insan haksız yere katledildi. Bir ulusun önde gelen insanları asıldı, öldürüldü. Şeyhleri, imamları, aşiretleri liderleri ortadan kaldırıldı. Böyle olunca millet başsız kaldı. Mustafa Kemal istediğini yaptı. Şeyh Sait Efendi ve arkadaşları Dağkapı meydanında asıldıktan sonra bir daha böyle bir başkaldırı olmasın diye kanunlar ve yasalarla bölge insanının üzerine gaddarca geldiler ve binlerce, on binlerce çoluk çocuk ya insafsızca infaz edildi ya da sürgün edilerek köklerinden koparıldılar. Binlerce köy yakıldı.

 

Şeyh Said Kürdçü müydü? İslamcı mıydı? Yoksa Müslüman bir Kürd müydü?

"Dolayısıyla bir ulusun varlığını inkar edecek kadar haddini aşmış bir yönetim karşısında fıtri bir savunmanın haklılığı tartışılamaz."

Şeyh Sait Efendi hem milletinin gördüğü zulüm karşısında hem de inancına yapılan saldırı karşısın bir tavır sergiledi. Yani bazılarının iddia  ettiği gibi Şeyh Sait Kıyamı sırf milliyetçi bir başkaldırı değildi.  Zira Kürtler bu toprakların asli unsurları idi ve Rusların mütecaviz durumuna karşı merkez yönetim tarafından kendi topraklarında  savunmasız bırakılmışlardı. Böylesi bir durumda bu mazlum millet kendi kıt imkânları ile kendini, topraklarını, namusunu ve en önemlisi inancını savunmuş bunun karşısında taviz vermemişlerdi. Böylesi bir durumdan çıkan bir millete "sanki fazlalıkmış" gibi bir muamele yapılması kabul edilemez bir tavır idi ve Şeyh Sait'inde bunu kabul etmesi beklenemezdi. Dolayısıyla bir ulusun varlığını inkar edecek kadar haddini aşmış bir yönetim karşısında fıtri bir savunmanın haklılığı tartışılamaz. Asıl görmemiz gereken meselede budur. Şeyh Sait efendi Kürt milletinin hem fıtri olan haklarını savunma ancak bunu savunurken İslami temelden de sapmamanın örneği idi. Bu mücadeleyi değerlendirirken Şeyh Sait Efendi İkisini birleştirme adına, İslam ile yoğrulma ve İslam ile şereflenme adına, Kürtlerin hakkını iade etme adına yola çıktı, birleştirici oldu. Bunu bütün olarak görüp değerlendirmek lazımdır.

 

Şeyh Said'in idamı ile Kürdistan'da İslami direnişi bitirdiklerini söyleyenlerin yanıldıkları asıl nokta…

"O temelin üzerine yıllar sonra İslami hareketler ortaya çıktı"

Bir hareket ortaya çıktığı zaman onu kökten yok edemezsiniz. Bu hareketler İslami, ırki veya başka türlü olabilir. Ben kökten yok ettim, artık bir şey kalmadı dediğiniz andan itibaren bakıyorsunuz o küllerin içerisinde filizlenme olabiliyor. Şeyh Sait Efendi’nin hareketinin üzerinden yıllar geçti. Ama o hareketin getirmiş olduğu güzellikler ve özellikle atılan temel hiçbir zaman yok olmadı.  O temelin üzerine yıllar sonra İslami hareketler ortaya çıktı. Şu anda belki bölgede olan İslami hassasiyetli hareketlerin kaynağı Şeyh Sait Efendi’nin kıyamıdır. Eğer Şeyh Sait Efendi’nin kıyamı olmasaydı ve küfre rıza manasında sessiz kalsaydı, hükümetin o politikalarına evet deseydi, , belki bu hareketlerden , birçok hareketlerin temeli atılmamış olacaktı.

 

Şeyh Said Efendiden yıllar sonra Kürdistan'da meydana gelen İslami gelişmeler ve bu gelişmeler karşısındaki saldırılar…

"Bu zalimlerin Türklerden yada Kürtlerden olması önemli değil"

Günümüzde kendini bölgenin tek hakimi görmek gibi bir gaflete giren PKK'nin de aslında yaptığı şey Mustafa Kemal'in yaptığından başka bir şey değildir. O gün Mustafa Kemal kendisi için tehdit olarak gördüğü Müslümanları ortadan kaldırmak ve tüm toplumu bir tek etnik milliyete dönüştürme çabasının farklı bir tezahürü de PKK'nin bu son 30 yılda Kürdistan'da yaptığı uygulamadan farklı değildir. PKK'de karşısında farklı bir anlayış görmek istemediğinden ve Müslümanlara karşı olan tahammülsüzlüğünden kaynaklanan hışmı ve düşmanlığını, özgürlüğünü savunduğunu iddia ettiği Kürd milletine yöneltmiş ve kendisinden görmediği bölgenin Müslüman Kürd halkını katliamlardan geçirmekten imtina etmemiştir. Silvan'ın Susa köyünde camide ibadet eden insanları katletmek, onların canına kastetmek daha başka nasıl izah edilebilinir ki? Tarih boyunca Yahudiler ki onlarda sizin bildiğiniz gibi Siyonist ve ırkçı bir tavrın sonucu olarak bu vahşet noktasına sürüklendiler, dışında insanları camilerde ibadet ederken, ibadethanelere sığınan insanları oradan çıkarıp katletmek başka hangi izahatla açıklanabilir. Bunun bir tek açıklaması vardır. Bu topraklar üzerinde 89 yıl önce yola çıkmış Saidi kıyamın temsilcilerinin karşısında yine Allah'ın ve davasının varlığına tahammül edemeyenlerin zulümleri tezahür etmiştir. Bu zalimlerin Türklerden yada Kürtlerden olması önemli değil. Zulüm zulümdür ve Müslümanlara karşı her zaman için vahşi yüzünü göstermekten geri durmamıştır. (Fikret Özkan / Hamza Adiyaman  - İLKHA)

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.