Zülküf ER
Sıddık!
Peygamber (SAV) Kâbe’de Allah’ın kullarını Allah Teâlâ’ya çağırmaktadır. Müşrikler azmış ve saldırganlıkla O’na zulme başlamışlardır. Taşlar dile geldi gelecek… Ama o da ne? Bedenen zayıf bir insandan Ebu Kubeys’i, Faran’ı inleten bir ses yükselmektedir.
- Rabbim Allah’tır dediği için bir insan öldürülür mü? Hem de o size Rabbinden apaçık deliller getirmişken!
Müşrikler daha da azmış ve tüm öfkelerini sesin sahibine yöneltmişlerdir. Müslümanlar arasında en çok darbe ona geliyor adeta öldüresiye dövülüyordu. Ta ki kabilesi haber alıp da oraya gelinceye kadar. Kabile geldiğinde Sıddık bayılmış, kanlar içinde yerde kalmıştır.
Baygın bir şekilde evine götürülen Sıddık, akşam olup da kendine gelince ilk olarak, Resulullah nasıl, diye soruyor. Çevresindekilerin tüm ısrarlarına rağmen haline aldırmadan Resulullah’ın evinin yolunu tutuyor.
Onu o halde gören mübarek gözlerden yaşlar boşalıyor. Kâinat’ın Efendisini sağ salim karşısında gören Sıddık o anda dünyanın en mutlu insanıydı adeta…
***
Vakit gelip çatmış, Müslümanlar birer ikişer Medine’ye doğru Hicret yoluna koyulmuşlardır. Sıddık yani Hz. Ebu Bekir de Hicret için divana durup izin istemişti. Mübarek dudaklardan dökülen iki kelam gönlüne su serpmişti adeta Sıddık’ın.
- Acele etme, umulur ki Allah (CC) sana bir arkadaş ihsan eder, diyordu Hatem-ül Enbiya.
Nimete bakar mısınız? Sıddık’a arkadaş olarak lütfedilen kişi Peygamber’in ta kendisiydi. Bu nimete erişmek, o kadar da kolay olmasa gerek!
Nihayet emir gelmişti ve arkadaşlık nasip olmuştu. Sıddık bu nimet karşısında hüngür hüngür ağlıyordu. Hicret için iki arkadaş yola koyulmuştu. Sıddık bir anda ateşin etrafında uçan Pervane kesilmişti. Peygamber’in (SAV) bir önünde bir arkasında bir sağında ya da solunda yürüyordu.
Niye? Diye sordu Fahr-i Kâinat. Önünde yürüyünce arkadan sana bir zarar gelebilir diye öne koşuyorum. Sağdan yürüyünce sana sol tarafından bir zarar gelebilir diye sola koşuyorum.
Sıddık, Peygamber-i Zişan’ın canı için kendi canını hiçe sayıyor gelecek saldırılara karşı kendini siper ediyordu.
Peygamber’i korumak, davasını korumak demekti. Peygamber (SAV) görevini tamamladı ve Refik-ül Ala’ya vasıl oldu.
Ama getirdiği Risalet, Din-i Mübin-i İslam halen dimdik ayakta. O gün olduğu gibi bu gün de Sıddıklar lazım bu din için. Dava’nın önünde, arkasında, sağında, solunda koşup onun için çalışacak, ona siper olacak Sıddıklar lazım İslam’ın selameti için.
Teymoğullarından Kuhafe’nin oğlunu yetiştirip Sıddık payesiyle onurlandıran İslam Mektebi, çok yüce bir mektep olarak halen hayatını idame ettirmektedir. Mektebin safları, yeni Sıddık’lar yetiştirmek için ilk günkü iştiyak ile İslam’a sahip çıkacak gençleri beklemektedir.
Selam ve Dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.