Selahaddin YILDIRIM
Sorunlarımız ve çareleri 1
İslam Ümmetini perişan hale koyan, coğrafyamızın yerlerde sürünmesine neden olan olayların en az yüzyıllık bir geçmişe sahip olduğunu biliyoruz. Ancak bugünkü sorun ve sıkıntılarımızın sadece dünkü siyasi, ekonomik ya da o dönemden günümüze dek gerçekleşmiş dış müdahalelerle izah edilmesi yanıltıcıdır ve doğru da değildir. Evet, yüzyıl önce Batılıların müdahaleleri bugünkü manzaranın oluşmasını doğurdu, bu doğru. Fakat Batılıların müdahalelerine zemin hazırlayan sebepler neydi, sorusunu kendimize yönelttiğimizde perişan halimizin gerçek nedenlerini tanıyabiliriz.
Hal-i pürmelalimizin gerçek sebeplerinin içimizde ve daha çok derinlerde olduğu zaviyesinden bakılınca, sorunun yüz yıl öncesinden çok daha eskilere dayandığı gerçeği net olarak görülür. Zira İslam ümmetinin yüz yıl önce Batılılar tarafından saldırıya uğraması ve parçalanması bir sonuç olduğuna göre, bunları hazırlayan sebeplerin daha önce var olduğu gerçeği inkâr edilemez. Hâsılı bizi yıkan sebepler, içimizde ve bünyemizdedirler. Onları hep dışarılarda aramak gözleri hakikate kapamaktır. Hiç bir toplumsal yapı sadece dışarıdan baskılarla yok edilemez.
Her sorun ve sıkıntının görünen ve görünmeyen, derinde ve yüzeyde olan nedenleri vardır. Sebeplerin görünür olanlarını bulmak zor değildir. Asıl zor olan bünyenin içe bakan tarafında ve daha derinlerde olan nedenlere vâkıf olabilmektir. Bölgemizi ve İslam Ümmetini bugünkü acı hallere düşüren, bünyenin içe bakan yönünde saklı, derinlere kök salmış illetlerdir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi (ra)bu illetleri yaklaşık yüz yıl önce teşhis etmiş ve tedavisini de sunmuştur: “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı san'at, marifet ve ittifak silahıyla cihad edeceğiz.” (Hutbe-i Şamiye)
Şimdi Üstadın, ‘düşmanlarımız' olarak ilan ettiği üç şey; ‘cehalet', ‘zaruret' ve ‘ihtilaf' üzerinde bir nebze durmaya çalışalım.
‘Cehalet' yaygın anlamıyla salt bilgisizlik değildir. Okuryazar olmadıkları için değil, sahip oldukları bilgi ve imkânları doğru istikamette kullanmadıklarından dolayı Kur'an eski ümmetlerden iman etmeyenlerin hayatlarını ve kurdukları uygarlıkları ‘câhiliyye' olarak nitelemiştir. Bilgisizliğin sebep olacağı kayıplar elbette vardır ancak asıl büyük ve tehlikeli olan, eldeki bilginin sorumsuzca kullanılması, bilginin arzu ve şehvetlerin tatmini yolunda tüketilmesidir. Bu türden olan cehalet, cehaletin en tehlikelisidir ki, bugünkü batı uygarlığı bunun en açık örneğidir. İmandan ve ahlâktan ayrıştırılmış bilgi, insanlığın sonunu hızlandırmaktan öteye bir iş görmedi. Bilgi çoğaldıkça insanlar daha bir mutsuz ve birbirlerine daha çok düşman hale geldiler. İşte Üstad'ın dertlerimizin ilki olarak saydığı cehaletten maksadı, Batı'dan bize bulaşmış, imanî ve ahlâkî değerlerden mahrum, günah ve isyanları mubah sayan modern câhilî hayat anlayışıdır.
‘Zaruret' kelimesi, her ne kadar ‘fakirlik' diye tercüme edilse de Üstad, zarureti bu anlamıyla değil, bilinen fıkhî anlamıyla kullanmıştır. Fıkhî bir kavram olarak zaruret, azimet'in karşısında yer alır. Dini emirleri bahaneler uydurmadan yaşamak azimet, bunun aksi ise zarurettir. Şeriatın zaruri gördüğü haller dışında zaruretler uydurmak meşru değildir. Anlaşılan Üstad Müslümanların bu çağda zaruret ilkesinin arkasına sığınarak dini vecibeleri ihmal ettikleri inancındadır ki, vakıa bunun doğruluğunu gösteriyor.
Maddi temellere dayanan ve insanın maddi ihtiyaçlarını karşılamayı ana hedefi olarak belirleyen batı medeniyeti Müslümanlara ahreti unutturdu. Aşır dünyevileşme her alanda hâkimiyetini kurmuş vaziyette. Bir Müslüman ile başkasının hayat tarzı ve anlayışı arasında uygulamada bir fark görmek neredeyse mümkün görünmeyecek oranda artan bir dünya sevgisi hayatımıza egemen olmuş.
İşte Üstad, Müslümanları bu tehlikeye karşı o zamandan uyarmış. Bu medeniyetin maddi ihtiyaçları arttırdığını, kulluk için yaratılmış olan insanı bir ömür boyu şehvet ve arzularının tatmini peşinde koşturarak ‘deccal medeniyeti' unvanını hak ettiğini ifade eden Bediüzzaman'ın tespit ve tahlillerini çok önemlidir.
Üstadın dertlerimiz için sunduğu Kur'an'dan çareleri de başka bir yazıya bırakalım inşallah. Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.