M. Emin ÖZMEN
Stratejik müttefik
Stratejik müttefik veya ortak, bu günlerde en çok duyduğumuz kavramların başında geliyor. Peki, bu kavram ne anlama geliyor? En basit anlamıyla; iki veya daha fazla sayıdaki kurum/kuruluş/devletin, belli bir ticari hedef/çıkar/elde edilecek fayda doğrultusunda, işbirliği yapmak için bir araya gelmesi ile oluşan karşılıklı anlaşma diye tanımlanır.
Bu tanım çerçevesinde, ABD'nin Suriye'de kiminle stratejik ortak olduğunu sorarsak, herhalde alacağımız cevap; PKK/PYD/YPG'dir. Çünkü uzun vadede gerçekleştirilecek ABD çıkarlarına en iyi lejyonerliği, bu gruplar yapmaktadırlar.
Hatta ve hatta bu stratejik ittifakın devamı için DEAŞ'ın varlığı gerekiyorsa, bitirilebilir hale geldiği halde, stratejik düşmanın da devamı ABD tarafından sağlanıyor diyebilirim. Öyle ya, ABD'nin PKK ile birlikteliğinin bahanesi DEAŞ'tır ve bu ortaklığın devamı için DEAŞ'ın da varlığının devamı gerekiyor.
Müslüman halklar sarı saçlı, mavi gözlü bu Batı insanını iyi tanıyor. Çıkar ve menfaat söz konusu olunca tüm kutsallarını ayaklar altına alabilecek yapıda olduklarını çok iyi biliyorlar. Ne de olsa bu husustaki pirleri Makyavel'dir. Bu felsefeye göre gol atacak futbolcu tekme ile indirilebilir. Bu faul değildir. Zamanında yapılması elzem olan bir harekettir.
ABD yıllarca Türkiye ile iş tuttu. Çıkarları ve güvenliği adına anlaşmalar yaptı. Özellikle SSCB zamanında Türkiye'yi bir ileri karakol gibi kullandı. Halen Anadolu'da üsleri var ve buraları aktif olarak kullanıyor.
Kendisinin yaptığının iyi veya kötü yorumunu yapmaktan ziyade, yapılan işlerde ne kadar ahlaki davrandığını ortaya serebilmek için şunu belirtmek istiyorum. Bunca yaşanmışlığın üstüne Türkiye ile savaşan PKK'ye binlerce tırlık silah verdi. Hem de gizleme gereği duymadan. Hani korkusundan değil de utancından dahi olsa verdiği bu yardımı el altından yapmayı düşünmedi.
Karşıdaki güç ABD. Yani Dünyanın en güçlü ülkesi. Uluslararası siyaseti yöneten, idare eden güç. Türkiye uzun sayılabilecek bir süre “Yapmayın, etmeyin” uyarılarında bulundu ama nafile. Bakıldı ki işler iyi gitmiyor. Türkiye'nin kırmızı diye belirlediği çizgiler defalarca geçildi. Artık “Kendi işimizi kendimiz yaparız” mantığı hâkim oldu. Şimdi o mantığın neticesi olarak Afrin operasyonu ile karşı karşıyayız.
Peki, bundan sonra ne olacak? Cumhurbaşkanı başta olmak üzere birçok yetkilinin ağzında Münbiç var. “Afrin'den sonra sıra Münbiç'e gelecek” diyorlar.
Tabi Afrin'e operasyon yapmak kolaydı. Kandil'e yapılan askeri harekâtların bir benzeri yapıldı sadece. Çünkü orada ABD yoktu. Rusya vardı. Belli ki verilen bazı vaatler karşılığında Ruslar askerlerini bölgeden geriye çekti.
Ama Münbiç'te ABD var. Var olduklarını hissettirecek şekilde fotoğraf kareleri veriyorlar bu günlerde. Türkiye'ye karşılık vereceklerini hem de agresif olacaklarını belirtiyorlar.
Sahadaki ABD'li generaller ile Pentagon'un aynı çizgide olup-olmadıklarını bizlere zaman gösterecek. Hem ben Türkiye'nin de Afrin'e girer gibi Münbiç'e girebileceği kanısında değilim.
Afrin'de TSK'nın karşısında sadece PKK vardı. Buraya girmek, Türkiye açısından herhangi bir operasyon yapmaktan farklı değildi. Buna askeri literatürde savaş bile demiyorlar.
Ama ya Münbiç? Eğer gerçekten ABD orada kalır ve icra edilecek bir askeri operasyonda Türkiye ile karşı karşıya kalırlarsa, ortaya çıkacak duruma askeri literatürde savaş denilecektir.
Takdir edersiniz ki yaşanacak bu olası durum, Afrin'dekine hiç benzemeyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.