Tanıkların dilinden dinmeyen acı: Halepçe Katliamı-2
Halepçe Katliamında bir çok yakınını kaybeden dönemin tanıkları, o dehşetleri anların, gözlerinin önünden hiç gitmediğini belirtiyor.
Binlerce kişinin hayatını kaybettiği Halepçe katliamından sonra gerçekleştirilen defin işlemi esnasında her kabre 4 yâda 5 kişi defnedildi, bu durum bazı yerlerde 10 kişiyi bulduğu oluyordu.
Katliamdan sağ kurtulanlar, cenazelerin çürümeye başlaması nedeni ile kabristanda 50 metrekarelik bir yerde 1500, 20-30 metrekarelik bir yerde ise 400 cenazenin defnedildiğini belirtiyor.
Modern dünya tarihine Hiroşima ve Nagazaki’den sonra 20’nci yüzyılın en büyük kimyasal saldırısı olarak kaydedilen Halepçe Katliamının üzerinden 34 yıl geçti.
16 Mart 1988 tarihinde resmi kaynaklara göre çoğu kadın ve çocuklardan oluşan en az 5 bin kişi, Irak’ın devrik diktatörü Saddam Hüseyin'in emriyle Halepçe'ye savaş uçakları ile düzenlenen bombardımanda kullanılan kimyasal silahlarla hayatını kaybetmişti.
Aradan geçen yıllara rağmen yaraları sarılmayan ve ciddi anlamda hesabı sorulmayan katliamın acısı ilk günkü gibi taze.
Saddam Hüseyin ve "Kimyasal Ali" lakaplı kuzeni Ali Hasan el Macid, Halepçe halkını cezalandırmak istemiş ve Irak hava kuvvetleri değişik kimyasal silahlar kullanmıştı. Sarin ve Tabun gibi sinir gazları yanında, çok daha korkunç ve ilkel olan, Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma ''hardal gazı'' bunlar arasındaydı.
Kullanılan bombalardan bazısı bugün Halepçe'de bir müzede sergileniyor. Çoğunun içinde bir pervane bulunuyor, kimyasal maddeleri karıştırmak için.
Gazlı saldırıdan önce iki gün üst üste bildik bombalı saldırı yapılmıştı. Kimyasal Ali, gazların etkisini artırmak için evlerin camlarını kırmayı planlamıştı sanki.
Tanıkların dilinden dinmeyen acı: Halepçe Katliamı-2
Katliam sırasında yaralı kurtulan ve yakınlarını kaybeden tanıklar İLKHA'ya konuştu.
Katliamın anlık gelişmediğini öncesinin olduğunu belirten tanıklardan Aras Abid Ekrem, katliamdan bir yıl önce bölge halkının zorla askere alınması kararı çıktığını buna karşı çıkan halkın gösteri düzenlediğini belirtti.
Ekrem, gösterisi sonrası Halepçe'nin 1987 yılında bombardımana tutulduğunu ve bombardımanda yaralananlardan onlarca kişi refakatçileri ile birlikte diri diri gömüldüğünü söyledi.
Aras Abid Ekrem, "Daha önce evimiz sınıra yakın bir köydeydi. İran-Irak arasında 8 yıl süren savaştan dolayı Halepçe merkeze taşındık. Katliamdan önce ailemiz 13 kişiydi. Annem, babam, 8 kız kardeş ve 2 de erkek kardeşim vardı. Anlaşıldığı üzere Irak Hükümeti Halepçe’ye saldırı düzenlemesi planlı bir şekildeydi. Çünkü bizler Saddam Hüseyin ve Baas partisini tanıyorduk. Eğer bir yerde bir asker öldürülseydi orayı viraneye çevirirdi. Eğer bir yerde bir kurşun sıkılsaydı bölgeyi yıkmaya başlıyordu. Bizle Saddam Hüseyin ve Baas Partisini hiçbir şey kabul etmediğini biliyorduk. Kendilerini bu halka kabullendirmek istiyordular. Olaydan bir yıl önce yani 13 Mayıs 1987’de bölgedeki halkı toplayıp zorunlu askere götürmek istedi. Buna tepki olarak Halepçe halkı bir gösteri düzenledi. Fakat Irak Hükümetinin cevabı bombardıman ve onlarca yaralı oldu. Maalesef saldırıdan dolayı hastanede de onlarca sivil yaralandı. Askeri meclisin onayıyla 50’ye yakın hastanedeki yaralı refakatçılarıyla birlikte Halepçe’de diri diri mezara gömüldüler." dedi.
Halepçe'de halk iki ateş arasında
O dönemdeki süreci anlatmaya devam eden Aras Abid Ekrem, sözlerini şöyle sürdürdü:
Fakat Irak hükümetinin vahşiliği bizim tahmin ettiğimizden daha da fazlaydı. Olaylar ayın 16’sında başladı. Halepçe Süleymaniye’ye bağlı bir ilçe ve üç tarafı sınır. Halepçe ve Süleymaniye arasından bir nehir geçiyor ve diğer tarafa geçebilmek için sadece bir köprü var. O zaman Irak hükümeti Kandil ve başka bölgelerdeki siyasi partilerin merkezlerine saldırı düzenliyordu. Peşmerge güçleri bu saldırıları azaltmak için Halepçe’ye yerleşmeyi tercih etmiştiler. Halepçe’yi almak biraz zordu. Orda ki halkta Hükümete karşıydı ve Siyasi partilerle ilişkileri vardı. Ayın 12'sini 13'e bağlayan gece saat 02.00’de İran güçleri toplarla saldırmaya başladılar. Aynı şekilde Saddam’a bağlı askeri komutanda ihanet etmişti. Siyasi partilerle ilişkileri vardı. Hiçbir askeri mukavemet göstermeyip Halepçe’yi teslim etti. O kadar askeri olmasına rağmen 2-3 saat içinde teslim oldu. Bölgede 400-500 askeri nokta vardı fakat sadece 4-5 tanesinde çatışma çıktı. Diğerleri hepsi teslim oldular. Ayın 15'in de Peşmerge güçleri şehri tamamen kontrol ettiler. İran devrim muhafızları ordusu topçu birlikleri de Halepçe’ye saldırdılar. Bu saldırılar sonucu onlarca kişi şehid oldu yâda yaralandı. Tabi Irak Hükümetini askeri birliği komutanının teslim olduğunu biliyordu. Halepçe halkının önündeki bütün yollar kapanmıştı. Bir yandan Peşmergeler halkın şehri terk etmesine izin vermiyordu. Diğer taraftan ise Irak hükümetinin bombardımanlarından dolayı halk sınırlara doğru kaçamıyordu. Yani katliamdan bir-iki gün önce kaçmayanlar orada kalmak zorunda kaldılar.
Halepçe Şehidleri Anıtı
Fransız uçakları alçaktan uçuyor
"Ayın 16’sına kadar şehirde hiçbir resmi bina çalışamaz oldu. Elektrik, su, okul, hastane ve diğer idarelerin hepsi kapatılmıştı." diyen Aras Abid Ekrem, "Halk sergerde bir şekilde nereye kaçacağını bilmiyordu. Halk Irak hükümetinin intikam alacağından emindiler. Daha önce de görmüştük, savaş sırasında İran İslam Cumhuriyeti bir bölgeyi kontrol ettiğinde Irak hükümeti o bölgeye yoğun saldırıyı başlatıyor. Şu anda ise Halepçe gibi büyük bir şehir İran İslam devrimi muhafızları ve Peşmergenin kontrolüne geçmiş durumda. Ayın 16’sında birkaç uçak gelip Halepçe üzerinde uçmaya başladılar. Uçaklar o kadar alçaktan uçuyordular ki halk onların Fransa yapımı olduğu uçaklar olduğunu anlamıştılar. Bu kadar aşağıdan uçan bilen uçakları yapabilen Almanya ve Fransa gibi birkaç ülke vardı. İran uçakları bu derece gelişmiş değildiler. Bunun dışında halk uçakların kanatları üzerindeki Irak bayrağını görmüştü. Benim evimin bulunduğu yer istihbarat, kaymakamlık, okul, hastane ve diğer resmi idarelerinin bulunduğu bölgeydi." ifadelerini kullandı.
400 kişinin üst üste yığılarak defnedildiği alan
"Saldırı üç merhaleden oluşuyordu"
Uçaklardan Halepçe üzerine kâğıtlar atıldığını, bununla atılacak kimyasal için rüzgar yönünü belirlemek hedefini taşıdığını öne süren Ekrem, "Gündüz saat 10 civarında Halepçe’nin aşağı bölgesinde uçaklardan bazı kâğıtlar atıldığını gördük. Daha sonra anladık ki kâğıtlar rüzgârın yönünü tespit etmek için uçaktan atılmış. Halkın birçoğu uyarı mesajları olduğunu zannediyordu. Fakat halk hiçbir şekilde uyarılmamıştı. Tam tersine özellikle halk hedef alınmıştı. Irak Hükümeti saldırı üç merhale olarak başlattı. İlk önce Fransız uçaklarıyla gelip bölgenin fotoğraflarını çektiler. Daha sonra anladık ki bombaların atıldığı yer sivil halkın toplandıkları yerlerdi. Halkın oradaki sığınaklarda olduğunu biliyordu. Saat 11.35'de ilk saldırı doçka ve füzelerle yapıldı. Bir saat boyunca uçaklar Halepçe sokaklarını bombardımana tuttular. Saldırılardan dolayı halk evlerin altındaki bodrumlara kaçtılar. Olayda birçok kişi öldü ve yaralandı. Saldırılar o kadar şiddetliydi ki halk gidip kendi çocuklarını getiremiyordular. Evlat, dışarda kalan annesini getiremiyordu. Saldırı 8 uçakla yapılıyordu. Şehirde hareket edilen bir araç olsaydı direk hedef alınıyordu. Daha sonra Napalm bombalarıyla saldırmaya başladılar. Halepçe’nin başından sonuna kadar bütün sokaklara napalm bombası attılar. Napalm bombalarının oluşturduğu basınç çok olduğu için bütün evlerin kapı ve pencereleri kırıldı. Tabi napalm etkisiyle şehid olan vatandaşlarda. Yaklaşık 25 uçakla saldırdılar. Saldırılar takriben saat 14.00’de başladı." şeklinde konuştu.
Katliamın tanıklarından ve ailesinden 48 şehidin olduğu Aras Abid Ekrem
"Halk bir sokaktan diğer bir sokağa kaçamıyordu"
400'den fazla kimyasal bomba atıldığının altını çizen Ekrem, "Uçaklar iki bölgeden gelmiştiler. Kerkük ve Musul’dan kalkmıştılar. Pilotların çoğu Musul, Tikrit ve Bağanlıydılar. Yaklaşık 60 pilot saldırıya katılmıştı. Daha sonra kimyasal saldırıyı başlattılar. Halepçe’de sürekli rüzgâr batıdan doğuya doğru eser. Şu anda bile öyle. Tarihçiler anlatıyorlar, Halepçe’de tarih boyunca ayın 16’sı yağışlı geçmiştir. O gün asla yağmursuz kalmamış. Fakat o gün hava güneşliydi. Kimyasal gaz rahatlıkla şehirde yayılmaya başladı. Halk bir sokaktan diğer bir sokağa kaçamıyordu. 400'den fazla kimyasal bomba atılmıştı. Saat 11.35’den gece saat 20.00’a kadar saldırı devam etti. Diğer gün halk İran sınırına doğru kaçmaya başladılar. Fakat maalesef ayın 17’sinde de Irak uçakları halkı bombalamaya devam ettiler. İran’ın büyük bir ilçesi olan Pave’de yine Halepçe halkını uçaklarla hedef almaya devam ettiler. Bizden 40 kilometre uzakta bulunan İran’ın ilçesinde bile bomba yağdırmaya devam ettiler. Irak ordusu yıllarca mücadele etmesine rağmen bu dağları kontrol edememişti. Fakat o gün kimyasal bomba ile saldırmadığı dağ kalmamıştı. Irak hükümetinin amacı sivil halkı katletmekti. Direk onları hedef alıp bu katliamı gerçekleştirdi. Nisan ayının birine kadar saldırılar devam etti." dedi.
"Saddam Hüseyin'in mahkemesine katıldım ve birçok belge sundum"
Ailesinden ve akrabalarından 48 kişinin şehid olduğunu söyleyen Ekrem sözlerini şöyle sürdürdü:
"Halepçe tamamen viran olmuştu. Saldırıda birçok kişi şehid oldu. Birçok kişi yolda şehid oldular. İran’da yaralılar 13 kente gönderildiler. Birçok kişi hastanede ya da yolda vefat etti. 300-400 çocuk hastanelerde kayboldular. Birçok kişi otobüslerde vefat ettiler. Bizler Halepçe halkı olarak her daim Sınır bölgelerindeki İran halkına teşekkür ederiz. Eğer o gün sınır açılmasaydı, İran halkı yardım etmeseydi belki şehid sayısı daha da artardı. 15-20 bini de bulurdu. Katliamın izin halen Halepçe halkında kalmış. Maalesef ilk kimyasal saldırıda ben yaralandım. Yarım saat sonra gelip benim bodruma götürdüler. Benimle birlikte onlarca kişi şehid oldu. Bunlardan biri benim komşumdu. Ben yaralı olduğum için evde kalmak zorunda kaldık. Beni kurtarmak için ailem diğer sokağa gelip beni aldılar. Kimyasalın etkisiyle benim ailemden 12, dayımın ailesinden 8, ninemle beraber kalan diğer dayımın ailesinden 24, bacımın 2 çocuğu, 2 tane dayızadem şehid oldular. Evden sağ kurtulan ben oldum. 1991’den sonra gönüllü olarak Halepçe Kimyasal Mağdurları Derneği'nde çalışmaya başladım. Birçok programa katıldım. Saddam Hüseyin'in mahkemesine katıldım ve birçok belge sundum. Halepçe gibi soykırıma uğrayan birçok yeri ziyaret ettim. Holokost, Hiroşima, Nagazaki, Güney Afrika, Ruanda ve buna benzer birçok yeri ziyaret ettim. Onlarda bizi ziyarete geldiler. Sanki Allah beni Kürd halkı ve ailemin başına gelenleri anlatmak için sağ bırakmış." (İLKHA)
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.