TESSEP İstanbul'da "Şahid Kadınlar" etkinliği düzenledi
TESSEP İstanbul temsilciliğince, Sultangazi ilçesinde "Şubat Ayı Şehadet Ayı" kapsamında başta ülkemiz olmak üzere İslam coğrafyasında yaşanan katliamlara şahitlik eden kadın konuşmacıların katıldığı bir etkinlik gerçekleştirdi.
Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlanan programda, "Şahit kadınlar" sinevizyonu izletildi ve "Bir Muştudur Şehadet'' şiiri okundu.
Programda, ilk konuşmayı TESSEP Marmara Koordinatörü Bildane Kurtaran yaptı.
"Direndiler, çalıştılar, yoruldular, göz yaşı döktüler ama asla pes etmediler"
"Allah yolunda öldürülen kimseler için 'ölüler' demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz, farkında değilsiniz. (Bakara, 154)" ayet-i kerimesi hakkında değerlendirmelerde bulunan Kurtaran, "Ayette geçtiği gibi, belki bu şahitler, şehit olanın şehadetinin mahiyetinin tüm sırlarının ve gizeminin tam anlamıyla şuurunda olamazlar, fark edemezler ancak şehadetten önceki yaşamlarının en çok fark eden ve şuurunda olanların da ta kendileridir onlar. Bilhassa şehitlerin aileleri. Asıl konumuz ise şehitlerin, kızları, bacıları, anneleri ve eşleri. Onlar tüm yaşanmışlıklarıyla, şahitlik, şehadet ve şehitlik hakikatlerinin en önemli tanıklarıdırlar. Kimi zaman kendi şehadetine şahit olup şehadet mertebesine çıktılar, kimi zaman can evlerinden kopan şehitlere şahit oldular, kimi zamanda adil şahitler olarak hakkı ayakta tutmak adına direndiler, çalıştılar, yoruldular, göz yaşı döktüler ama asla pes etmediler." ifadelerine yer verdi.
"Er olmanın cinsiyetle alakası olmadığını, kul olmanın bedelinin nasıl verileceğini bizlere öğreten bir öğretmen"
Hakkı hakkıyla ayakta tutan, hakkı kuşanıp hakkıyla kulluk ve mücadele eden şahit kadınlardan öğreneceklerinin olduğunu belirten Kurtaran, sözlerine şöyle devam etti:
Bazılarına şöyle şahitlik edebiliriz. Hazret-i Hacer, Tevekkülü ve teslimiyetiyle imanın ispatına şahitlik ettiğimiz müstesna şahsiyetlerden. Hazret-i İbrahim (Aleyhi es-selam) Hazret-i İsmail' i kurban etmekle emrolunduğunda itaat eden, oğlunun kurban edilişine şahit olurken sabreden, biricik eşinin itaatine destek olan ve oğlunun teslimiyetine zarar vermeyen Hz. Hacer. Hazret-i Sümeyye, İslam'ın ilk kadın şehidi. Ailesiyle tüm bedelleri ödemeye hazır, az ilmine rağmen samimiyetiyle hem şahit olma hem şehit olma şerefine ulaşan örnek Mümine. Sadece 'Ey Yasir ailesi sizi cennetle müjdeliyorum' iltifatına canını feda etmiş, Allah'ın af ve mağfireti karşısında canını Allah'a satmıştır. Hazret-i Zeynep, dilsiz Kerbela'nın dili olan ve Kerbela faciasını kıyama dönüştüren. Şehitlerden sonra, ağlamanın, sızlanmanın acizliğine düşmeyip şahitlik misyonuyla Ümmeti kıyama kaldıran kahraman şahit kadın. Hazret-i Zeynep, şahitliğiyle sadece ümmetin kadınlarına değil, erkeklerine de bir öğretmen ve örnektir. Er olmanın cinsiyetle alakası olmadığını, kul olmanın bedelinin nasıl verileceğini bizlere öğreten bir öğretmen.
"Merhum Akif'de aynı rehberi El-Benna gibi birkaç kişi tarafından defnedildi"
Şehitten kalan emaneti ve şehidi omuzlarında taşımanın en güzel örneklerinden birinin de Hasan El-Benna'nın ailesinin olduğunu dile getiren Kurtaran, "Merhum Akif'de aynı rehberi El-Benna gibi birkaç kişi tarafından defnedildi. Müslüman Kardeşler Cemaati'nin kurucusu Şehid İmam Hasan El-Benna şehid edildiğinde, babası Ahmed Abdurrahman el-Benna daha sonra oğlunun cenazesini şu şekilde anlatmıştı: 'Cenazeyi gece sabah namazına yakın, kimseye göstermeden getirdiler. Defne hazırlama işini gören kimselere bile izin vermedikleri için çocuğumu kendim hazırladım, tabuta yerleştirdim ancak tek başıma taşıma imkânım yoktu. Polisten yardım istedim kabul etmediler. 'sen ve kadınlar taşıyın' dediler. Sokaklar tenha idi, kadınların omuzlarında cenaze taşındı. Kaysun Camii'ne geldiğimizde kimseler yoktu, camiin görevlilerini bile oradan uzaklaştırmışlardı. Çocuğumun cenaze namazını kılmak üzere önünde durduğum zaman gözlerimden yaşlar boşandı. 'Bunlar yaş değil, insanlara rahmeti ulaşsın' diye Rabbime yönelmiş niyazımdı. Namazdan sonra onu İmam Şafii Kabristanı'na taşıdık, defnettik ve ağlayarak evimize döndük." ifadelerini kullandı.
Koca bir ihvan cemaatinin kurucu liderini taşımanın zamanın şahit kadınlarına kaldığına dikkat çeken Kurtaran, "Çünkü şahit olmak bunu gerektiriyordu. Her koşulda her şartta davayı taşımayı. O gün o şahit kadınların omuzlarında taşıdığı Hasan El-Benna'nın bedeni değil davasıydı. Şahit kadın rehberlerin kaldığı yerden, davayı omuzlamaya hazır olan kadındır." dedi.
"Tüm uyuyanları uyandırmaya, tek bir uyanık yeter!"
Çok zulüm gördüklerini, namusların ayaklar altına alındığını gözyaşları içerisinde şikâyet eden kızına, Şeyh Said'in, şehadet ettiği dinin öğretileriyle teselli ettiğini, asıl namusu ekber olan dinin elden gitmemesi gerektiğini ve sabrı tavsiye ettiğini ifade eden Kurtaran, geride kalan şahit kızına adil bir şahit olarak hakkı ayakta tutmak kaldığını belirtti.
6-7 Ekim olaylarında şehit ailelerinin de sabrı ve hakkı ayakta tutma çabasının birer şahitlik örneği olduğunu hatırlatan Kurtaran, "Yaşadığımız asrın, bir de yaşayan şehitleri var. Suriye'de, Filistin ve Doğu Türkistan'da ve tüm dünya da. Dr. Afiyet Sıddıki bunlardan biri. Amerika şehidi Malkom X'in güzel bir sözü vardır; 'Tüm uyuyanları uyandırmaya, tek bir uyanık yeter!' İşte Afiyet Sıddıki böyle bir Müslümandı. Oysa Küfür uyanık Müslümanları asla sevmez. Onlar harı harıl çalışırken, horul horul uyusun isterler. Bu nedenle Afiyet Sıddıki onların hedefi oldu. Günümüz gençleri Afiyet Sıddıki'den dersler çıkarmalılar. 2003'te 3 yavrusuyla kaçırıldı. O günden beri halâ işkence altında. Bütün bunlar oluyorken biz Müslüman kadınlar neredeydik? AVM'lerimi geziyorduk? Ev dekorasyonumuzla mı uğraşıyorduk? Yoksa yeni yemek tarifleri peşinde miydik? Ya da akademik kariyerimizi nasıl yükseltmenin derdinde miydik? Unutmayalım Ebu garipler de Guantanamo'da, Filistin, Suriye, Doğu Türkistan, Arakan ve dünyanın her yerinde zulme tanık olan ve mazlumca şehadete yürüyen şahit kadınlar var. 'O gün onların ağızlarını mühürleriz de işlemiş oldukları günahları bize elleri söyler, ayakları da buna şâhitlik eder.' (Yasin, 65) O gün gelmeden şehadet ederek iman ettiğimiz hakikatlere şehadet pahasına bağlı olanlardan, yaşantısıyla, mücadelesiyle hakkın şahidi olanlardan kılsın. Bu uğurda ölürsek şehit, kalırsak şahidiz İnşaallah." diye konuştu.
"Bir araya geldiğinizde boş şeyler konuşmak yerine Mescid-i Aksa'yı konuşun, ümmetin dertlerini konuşun"
İsra süresinin ilk ayetlerini okuyarak sözlerine başlayan Mescidi Aksa ve Kudüs Araştırmacısı Dr. Emel Halife ise "Mescid-i Aksa ve Filistin'in şahitliğini yapacak kadınlardan bahsedecek olursak, bu davanın sadece Filistinlilere ait değil tüm Müslümanlara ait olduğunu bilelim. Bunu çocuklarımıza anlatmalıyız. Çünkü Mescid-i Aksa ilk kıblemizdir. İşgalci Siyonist kadınlar kendi batıl davaları için türlü fedakarlıklar yapıyorlar. Filistin'in kadınları ellerinde imkân olmamasına rağmen bu davaya her daim destek veriyorlar. Yaşlı bir kadın silahlı ve teçhizatlı bir askere ayağından terliğini çıkarıp mukavemet gösterebiliyor. Bugün işgalci Siyonistler kendi davalarını hep gündem yapıyorlar. Bir araya geldiğinizde boş şeyler konuşmak yerine Mescid-i Aksa'yı konuşun, ümmetin dertlerini konuşun. Görüyoruz ki bugün kadınların en büyük eksiği okumamaktır. Kendini geliştirmemektir. Okuyalım, öğrenelim. Mescid-i Aksa'yı gündem yapalım. Resimlerini asalım. Sosyal Medyada profil resmi yapalım. Hep gündemde tutalım. Yaşadığımız hayatın şahitliğini muhakkak yapacaktır azalarımız." şeklinde konuştu.
"6 yaşındayken babam için idam kararı verildi"
Doğu Türkistan'dan Amine Ugam ise "Adım Amine Ugam. Ben, 6 yaşındayken babam için idam kararı verildi. Babam her zaman için İslam dini için mücadele verdi, bu uğurda feda oldu. Daha önce babamı böyle bir topluluğun önünde hiç anlatmadım. Orada yaşananları anlatmak mümkün değil. Türkiye'ye ilk geldiğimde, çok şaşırmıştım, burada birçok şey rahatlıkla yapılabiliyor. Kur'an ilimleri öğrenilebiliyor. Ben ve birçok arkadaşım bir odada 6 ay boyunca hiç çıkmadan kaldık. Her şeyimiz bu odada idi hatta tuvalet dahi o odanın içindeydi. Orada bu şekilde hafızlığımızı tamamladık. O odaya ilk girdiğimizde kıştı ve ayaklarımızda bot vardı. Çıktığımızda yaz mevsimi gelmişti. Herkes botlarımıza bakıyordu. Bu yaşadıklarım yaşanan birçok şeyin yanında çok az.' diye konuştu.
"Müslüman çocuklar dinlerini tanımadan yetiştiriliyorlar"
Uygur Türklerinden Meryem Muhammed, günün anlamına binaen şu sözleri sarf etti:
"Adım Meryem Muhammed. Şimdi bunu duymak size çok kolay gibi geliyor. Ama bizim oralarda bu isim yasak. Ben, 19 yaşıma kadar Çin uygulamaları nedeniyle bir komünist olarak yetiştirildim. Pekin'de hukuk okudum. Onların istediği bir hayat sürdürene dek, Çin zulmü bana çirkin yüzünü göstermedi. Hep iyi ve insancıl tanıttı kendini. Orada Müslüman çocuklar dinlerini tanımadan yetiştiriliyorlar. Mısır'da öğrenime başlayınca, kendileri pasaport vermelerine rağmen açıkça bir şey demediler ancak bunun karşılığında babamı, Nazi kampları türünde kamplara götürdüler. Eşim web tasarımcısı alanında çok başarılıydı. 3 yıldır eşim kayıp. Çin hükümeti tarafından alıkondu. Ufak çocuklarımla kaldım. Kesinlikle eşimle görüştürmüyorlar." diye yaşadığı sıkıntıları anlattı.
"Eğer şehit olursam şahid olun. 'Bu bacımız geldi, bu zulümleri burada anlattı"
Hama katliamını yaşadıklarını, 27 günde 70 bine yakın insanın katledildiğini söyleyen Suriyeli İman Bedir de yaşanan birçok zulme gözlerinin şahit olduğunu, kardeşinin şehit olduğunu ve babasının bu haberi 'İman gözün aydın! Ben, şehit babası oldum, sen de şehit ablası oldun.' şeklinde verdiğini söyledi.
Konuşmasının çoğunu gözyaşları içinde ağlayarak yapan ve salonda kadınları da gözyaşlarına boğan Bedir, Bugün de Suriye de aynı zulümlerden örnekler vererek sözlerine devam etti:
Bir keresinde bir kadının önüne getirilen yemek tabağının üzerine çocuğunun kafasını koyarak ona getirdiler. Bir gün ablam bana telefon açtı ve 'iman, neden beni tebrik etmiyorsun' diye sitem etti. Ben, neden ne oldu ki dedim? O, ben şehid annesi oldum, yeğenin şehid oldu dedi. Siz Türkiye Müslümanları Ensar'sınız biz ise Muhacir. Eski elbiselerinizi verin giyeriz. Mülteci kamplarında ayda bir banyo yapan insanlar var. O elbiselere muhtaçlar. Allah sizi 15 Temmuz'da korudu. Yardımlarınız ve iyilikleriniz nedeniyle. Ayda bir Suriye'ye gidiyoruz. Kefenim hep yanımda. Allah'tan beni şehadetle rızıklandırmasını istiyorum. Eğer şehit olursam şahid olun. 'Bu bacımız geldi, bu zulümleri burada anlattı' diye.
Babasının Şehid olduğunda 35 yasında olduğunu, kısacık ömrüne çok şeyi sığdırdığını dile getiren Şehit Molla Zeki Atak'ın kızı Zehra Varol, "Ben, ortopedik bir rahatsızlıkla dünyaya geldim. Ben, babamın vicdanı olmuştum. Onca yoğunluğun ve uğraşının arasında benimle ilgilenirdi. O zamanın zor şartlarına rağmen beni asla ihmal etmedi. Gerekli tedavimi yaptırdı. Davasına olan teslimiyeti ve insanları bilinçlendirmesi nedeniyle defalarca tehdit aldı. Asla korkmadı. Kendisine pusu kurulduğunda yanındaki talebelerini ve aracın şoförünü oradan uzaklaştırarak gelen hainlere, 'sizin işiniz benimle' diyerek korkusuzca onları o zor anda bile korudu. Babam 17 kurşunla şehid oldu. Şehadet parmağı şehadet getirir vaziyette kaldı. Heybetinden dolayı, saatlerce ona yaklaşamadı hainler. Babam şehid oldu ancak onun davasını ve sancağını biz taşıyacağız inşallah." dedi.
Sonrasında TESSEP adına TESSEP Marmara Koordinatörü Bildane Kurtaran tarafından konuşmacılara plaket takdim edildi.
TESSEP Sultançiftliği temsilcisi Tuba Sivi'nin yaptığı duayla program sona erdi.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.