Toplumsal akıntıya direnmek için kenetlenmek
Hukukta her olayın, şartlarıyla takdir edildiği bilinmektedir. Örneğin iki ayrı cinayet ile ilgili verilen hükümler, cinayetlerin işlenme şartlarının farklılığı sebebiyle birbirinden apayrı olabilir.
Hukukta her olayın, şartlarıyla takdir edildiği bilinmektedir. Örneğin iki ayrı cinayet ile ilgili verilen hükümler, cinayetlerin işlenme şartlarının farklılığı sebebiyle birbirinden apayrı olabilir. Adaletin gereği de budur. Çünkü tasarlanarak işlenen bir cinayetle, meşru müdafaa esnasında işlenen bir cinayete aynı ceza verilmez.
İnsanların uyguladığı hukukta adaletin gerçekleşmesi için dışsal şartlar göz önünde bulundurulurken mutlak adil olan Allah Teâlâ’nın bunu göz ardı etmesi düşünülemez. Konumuz olan aşağıdaki hadis-i şerif, farklı şartlardaki insanların, farklı ölçülere göre yargılanacaklarının güzel bir örneğidir.
“Siz öyle bir dönemde yaşıyorsunuz ki, sizden biri, emrolunduğunun onda birini terk ederse helak olur. Sonra öyle bir devir gelecek ki o gün yaşayanlardan emrolunduğunun onda birini yerine getiren kurtulur.”
Tirmizi’nin rivayet ettiği bu hadis-i şerif için zayıf hükmü verilmişse de aynı mana Ahmet bin Hanbel’in Müsned’inde ve Hakim’in Müstedrek’inde Ebu Zer radıyallahu anhdan rivayet ettikleri başka bir hadis-i şerifte de geçtiğinden iki hadis birbirini kuvvetlendirmiştir.
Hadis-i Şerifte şartları birbirinden oldukça farklı iki toplumdan söz edilmektedir. Aralarında Resulullah aleyhisselatu vesselamın yaşadığı Sahabe-i Kiram’dan oluşan Asr-ı Saadet toplumunda, toplumsal ilişkiler Allah rızası ve hayır üzere kuruluydu. Bütün toplumsal dinamikler, ferdi hayra sevk ediyordu. Kişi aile içerisinde hayra yönlendirildiği gibi, toplumsal çevre tarafından da aynı yöne sevk edilmekteydi. Medine’nin tek okulu olan Mescid-i Suffa’da verilen eğitim de bunun destekçisiydi. Toplumsal yönetimin başında da Resulullah aleyhisselatu vesselam vardı. Dolayısıyla en önemli toplumsal kurumlar olan aile, eğitim, kültürel çevre ve siyaset bir bütün halinde insanları hayra sevk ediyordu.
Böyle bir toplumda yaşayan bir şahsın, hiçbir çaba sarf etmeden, kendini toplumsal akıntıya bırakması halinde, dinin onda onunu yerine getiren hayırlı bir insan olması kaçınılmazdı. Bu şahıs ancak hayra yönelen toplumsal akıntıya direndiği takdirde dinin onda birini terk edebilirdi.
Muhtemelen böyle bir toplumda istense bile onda birden fazlası terk edilemezdi. Çünkü bir toplumun tüm değerlerine zıt davranılarak o toplumun bir üyesi kalmak mümkün değildir. Dolayısıyla onda birini terk eden helak olurdu.
Hadis-i şerifte zikredilen diğer toplumda ise; toplumsal akıntı şer ve Allah’a isyan yönünedir. Toplumsal çevre, eğitim, siyaset hepsi bir bütün olarak kişiyi günaha sevk etmektedir. Bir şahıs, bu toplumda kendini toplumsal akıntıya bıraktığı takdirde onun şerre ve günaha batması kaçınılmazdır. Bu ortamda bir şahsın, dinin onda birini yerine getirmesi, onun şerre yönelen toplumsal akıntıya direndiğinin göstergesidir. Bu da onun hayırlı bir insan olduğunu gösterir. Burada “dinin onda birini yerine getiren kurtulur”, derken; kişinin yapabildiği halde dinin onda dokuzunu ihmal etmesi düşünülmemelidir. Böyle bir toplumda bütün hayır yolları kapatıldığından muhtemelen yapılabileceklerin azamisi onda birdir. Bunu yapan da kurtulmaktadır.
“Dinin onda birini yerine getiren kurtulur” ölçüsü günümüz için geçerli midir?
Buna kesin bir yanıt verebilmek zordur. Şüphesiz günümüz toplumu ile yukarıda özelliklerini anlattığımız insanı şerre sürükleyen toplum arasında büyük benzerlikler vardır. Ancak genel kabule göre zaman geçtikçe toplumsal bozulma artmaktadır. Belki de ileride daha da zor şartlar olacaktır ve “dinin onda birini yapan kurtulur” hükmü asıl o dönemlerde geçerli olacaktır. Burada şunu söylemek mümkündür: Günümüzde dinin emirlerinden yapabileceğimizin azamisini yaptığımız takdirde, bu yapılanlar dinin onda onuna tekabül etmezse dahi inşaallah kurtuluş ümidi yüksektir. Çünkü günümüz ile Asr-ı Saadet arasında büyük bir farkın olduğu muhakkaktır.
Böylesi şartlarda toplumsal akıntıya kapılmamak ve ona karşı güçlü durabilmek için ne yapılabilir?
Toplumsal akıntı, debisi yüksek bir nehir gibidir. Böyle bir nehirde tek başına akıntıya karşı durmak çok zordur. Ancak nehirdeki insanların sayısı artar ve bunlar kendi aralarında kenetlenirse sabit durmaları kolaylaşır.
Aynen bunun gibi günümüzde de insanı günaha sevk eden güçlü bir toplumsal akıntı bulunmaktadır. Bu akıntıya karşı tek başına direnmek çok zordur. Akıntıya karşı durmanın en etkili yolu ise hayırlı bir çevrenin içinde bulunmak ve hayırlı insanlarla ilişkileri sıkılaştırmaktır.
Ahmed Münir
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.