Mirali YILDIRIM
TRT ve Baraj Altı Zihniyet
TRT, tek yayın kuruluşu olduğu günden itibaren ilklere imza attı. Nazarımda halen de birçok alanda rakipsiz, ulusal bir kuruluştur ama kritik mevzularda mahalliyi aşamıyor; siyasette de geçerli olan %10’luk baraja takılıyor.
Geçmişte de değinmiştim… TRT, tarihe ışık tutan dizilere imza atıyor. Diriliş Ertuğrul; Kuruluş Osman, Uyanış Büyük Selçuklu gibi tarihi filmler; Savaşın Efsaneleri programıyla canlandırılan tarihi olay ve karakterler gibi..
Bu filmlerin her biri, kendi alanında ciddi bir boşluğu doldurdu, mühim ihtiyaçları karışıladı. Bunu, filmlerin reytinglerinde de gözlemlemek mümkün.
Vakıa şu;
Türkiye Cumhuriyeti, açıkça demese de dünya galiplerinin hudutlarını çizdiği yüz yıllık tarih ve yapının ötesine geçmek, Selçuklu ve Osmanlının misyon ve mirasıyla buluşmak istiyor. Bu yüzden de Beşli Çete’nin sofrasında (BM), “Dünya Beşten büyüktür…” diyor. “Şu israil’in sınırları neresi?” diyor.
Mesele şu:
Bütün bu sözler, şakadan dahi denilse, Haçlıyı ürkütür, istihbaratlarını harekete geçirir.
Bu sözlerin arkasına ümmet alınmazsa, sürüye kurt getirmekten başka ne işe yarar?
Mesela, bin yıldır kader ve beka birliği yapmış Kürt ve Kürdistan kavramlarına, tarihi gerçeklere rağmen filmlerde dahi red/inkâr uygulamak ve böylece sorunu çözüldü sanmak, kime ve neye hizmet eder?
Filme konu Selçuklu; Süleymanşah ve Ertuğrul’un macerası; Tebriz, Horasan, Erzurum ve Halep arasında yani Kürtlerin içinde, Kürdistan’da başlıyor.
Bizans ve Pers kaynakları, Kürt ve Kürdistan kavramlarından bahsetse de Kürdistan kavramı ilk olarak Sultan Melik Şah ve Sencer’le resmiyet kazanıp bir devletin kayıtlarına geçiyor. Bu tanımada; o dönemlerde, devlet ve sultanların karabasanı olan Haşhaşi-Selefi terörü ve paralel yapılanmalarının etkisi büyüktür. Selçukluların “inancında vasat, doğurgan, savaşçı ve vefakâr” Kürt halkıyla beraber nice badireleri atlattığı da bir hakikat.
Esasen o devirde, millet olmanın yegane şartı din ve inanç olmuştur. Yani çiçek, dalında ve daha da güzelmiş!
Bilinmelidir: “Kudreti, asil kanda..” arayan Zihniyet’in; “Sykes Picot anlaşmasının kılına bile dokunamadığı; Misak-ı Milli’den vazgeçtiği; içerde hilafet ve halkın değerlerinin halliyle uğraştığı; dönüp kendi katilleriyle iş tuttuğu; Batıyla uyum adına yerli ve milli kadimleri(!) laboratuvara aldığı; sahipsiz On İki Adalar’ı gündemlerine bile alamadığı; mazinin beslendiği “ırk, mezhep ve meşreplere ret ve inkâr ettiği..” böylece “değerleri ve duygusal bağları sarstığı; dindar ve ümmeti ağır yaraladığı..” da bir gerçek.
Bu günün Türkiye’sinin; bu kayıpları gücünün de ötesinde telafi etmek istediği de açık. Bu “rahatsızlığı ve duruşuyla” ümmeti heyecanlandırdığı hata umutlandırdığı da ortada ama bunun yetmeyeceği de ortada!
Madem hakikat bu; TRT’nin, bunları görüp işlemesi gerekmez mi?
Selçuklu’nun şahsında Haçlıyı, Haşhaşileri zelil etmiş; Omanlının şahsında Şark cephesini Selefi ve Türkmen Paralellerinden korumuş; Afrika’ya sirayet etmiş; Viyana kapılarına dayanmış bu riyasız ve kadim kardeşlik.. neden ve kimin hesabına setrediliyor.
Her filmi sonuna kadar izlemişim, Kürt ve Türk kardeşliğine dair bir emare bulurum diye! İbn-i Arabi’yi dahi Türk asabiyeti ve kılıcı önünde saygı duruşuna geçiren bir mahalli cehalet dışında bir şey görememek, beni üzmüş, umutlarımı kırmıştır.
Diyanetin Mevzu Hadisler kitabında; Hz. Muhammed (sav), cennetteki tahtında, sağ yanında Ali(ra) ile ama üzülüyor-muş(!?)! “..Çabuk Muaviye’yi de getirin..” diyor-muş(!?) Emevi asabiyeti tamam da bize ne oluyor?
Olmaz! Baraj altı zihniyetlerin; tabularla, cahili ve köksüz korkularıyla yaşayacağı malum.
Haçlı Batı’nın; kendi bünyesindeki kadim renk, fark ve meşreplerden nasıl “bir uyum, enerji ve istikrar sağladığını görüp değerlendirmenin zamanı” gelmedi mi?.
Kürt halkı, tarih boyunca en derin uyum ve kardeşliği, Türk devletleriyle yaşamıştır. Kürdîstanî meseleler, günümüzün selamet ve sıhhati için, baraj sorunu yaşamamış zihniyetin yürek ve reçetesiyle ele alınmak zorundayız.
Keramete gerek yok. Tarihi filmleri, tarihe uygun yapacağız. 2021’in arefesinde kendimizi kandırmayalım; ulusal istikrarı; mahalli, kem reçetelerde aramayalım.
Dört parçaya bölünse de 50 milyonu aşkın Kürt milletinin; artık ret ve inkârla, basılmış duygularını artırmakla, hissi ve amatör tedbirlerle dizayn edilemeyeceği açık. Müslüman Kürt halkı, özellikle son yüzyılda yaşadıklarından çok hayır ve şerler öğrendi; bilmediği nice kemlik ve karanlıkları da Haçlı istihbaratlarından öğreniyor(!).
Kardeşlik, adalet yerine “höt..” zeminine oturursa, Haçlı; adalet(!?) dağıtmaya devam edecektir ve Golika malê jî ji gaye malê natırse! (Evin buzağısı, evin öküzünden de korkmaz).
Sayın Cumhurbaşkanının şahsındaki Türkiye; bütün bunları bilecek birikim, yürek ve cesarete de sahiptir vesselam!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.