Hüseyin KAYA
Türkler Arapların Dinini Kabul Etmeden Evvel
Ahmet Hakan da “Öğrenci andı” meselesine girdi; ama keşke girmeseydi.
“Atatürk, Türk milletini şöyle tanımlıyor:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir.”
Bu tanımlamadan ne anlamamız gerekiyor?
Şu üç şeyi:
BİR: Bir Türkiye halkı vardır.
İKİ: Bu halk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
ÜÇ: Ve bu halkın adı, Türk milletidir.
Yani ırktan söz edilmiyor.
Yani kan bağından söz edilmiyor.
Yani Kürt, Arap, Boşnak, Çerkes dışta tutulmuyor.
Yani kurucu halkların varlığı inkâr edilmiyor.
Yani Atatürk’ün tanımlaması, tüm unsurları kuşatan ve o unsurların oluşturduğu milletin adına da “Türk milleti” diyen bir tanımlama.
1930’larda bu tanımlamayla ilgili sorun yoktu. 1940’larda da yoktu... 1950’ler... 1960’lar... 1970’ler... Yine sorun yoktu.”
Gerçekten 30’larda, 40’larda, 50’lerde, 60’larda, 70’lerde sorun yok muydu?
Baştan başlayalım. Yani 30’lardan…
İlk örneğe Cemal Granda`nın “Atatürk`ün uşağıydım isimli kitabından ulaşıyoruz.
“Şapka devriminden sonra fes bir kenara atılmış, herkes şapka giymeye başlamıştı. Şapkayla beraber bunu giyecek olanların kafa ölçüleri de ortaya çıkmıştı. 1930 yılında Ankara`dayız. O zaman Milli Eğitim bakanı olan Dr. Reşit Galip, elindeki bir makineyle herkesin kafasını ölçüyor. Dolikosefal mi, Brakisefal mi? Hatırımda kaldığına göre 77-79 gelen kafalar Dolikosefal, 81`den ileri olanlar da Brakisefal.”
Dr. Reşit Galip adlı “kafatası ölçümü yapan” kişini “Öğrenci adının” metin yazarı ve mucidi olduğunu hatırlatayım.
Bu yetmedi diyelim Ahmet Hakan için.
Devam edelim…
‘1933`te başlatılan “and” okutma uygulaması 2013`e kadar devam etmiş; ama metin birkaç kez değişime uğramıştır. Özellikle 1972`deki değişim ilginçtir. O zamana kadar “yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir” ifadesi “yurdumu, milletimi, canımdan çok sevmektir” şeklinde değiştirilmiştir.’
“Türk milleti” etnisiteyi ifade etmiyormuş, öyle mi?
Bakalım…
“Budun” kelimesi şu anlama geliyor: Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğu, kavim.
Hiç sorun görünmüyor, değil mi?
Kürt, Arap, Boşnak, Çerkez aynı “boy ve soyda” olmadığına göre ve metin de 1972’ye kadar böyle devam ettiğine göre…
Ama herkes de çok kötü niyetli, değil mi Ahmet Hakan?
Nereden buluyorlar tarihi verileri?
Mesela…
“1941 yılında çıkarılan 4055 sayılı kanunla Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesine bir fıkra eklenmiştir. Değişikliğe göre, Arapça ezan okuyanlar ve kamet getirenler, üç aya kadar hapsedilecek ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası ödeyeceklerdi. (ilginç bir ayrıntı olarak, F. Başkaya “Paradigmanın iflası” isimli kitabında o yıllarda Kürtçe konuşanlara her kelimeye karşılık 5 kuruş ceza kesildiğini söyler)”
60’lardaki zalim darbeden söz etmeden önce 1950’de Adnan Menderes’in “Ezanın asli diliyle okunması” yasağını kaldırdığını belirtelim. Yanlış anlaşılmasın “Türkçe ezan” yasaklanmadı; Adnan Menderes’in başbakan olarak bile buna gücü yoktu, sadece Ezan-ı Muhammedi üzerindeki yasağı kaldırdı.
Kürtçe ile ilgili yasaklar ise “resmi olarak” 1991’de Turgut Özal tarafından kaldırıldı.
Gelelim Atatürk’ün “Türk Milleti” tanımına.
Bu tanımı ne zaman yapmış bilmiyorum, Ahmet Hakan söyleseydi de öğrenseydik.
Ama 1931 tarihli ve kapağında yazar olarak “Mustafa Kemal Atatürk” yazan “Medeni Bilgiler” isimli kitapta farklı ifadelere rastladık.
Buyurun…
“Türk’ler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türk’lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi.. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu Arap fikri ümmet kelimesi ile ifade olundu.”
Birinci cümleyi bir daha okuyalım:
“Türk’ler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi.”
Yani Atatürk, “millet” kelimesini kullandığında net olarak “Türkleri” kast ediyor.
İkinci cümle:
‘İslam, Türk milletinin milli rabıtasını gevşetti’, şeklinde bir iddia var.
Eğer Ahmet Hakan’ın anladığı gibi anlarsak “İslam, Türklerin, Kürt, Arap, Boşnak ve Çerkeslerle bir bağ kurmasına engel oluyor” şeklinde bir sonuç çıkıyor ki, mesele iyice içinden çıkılmaz bir hale gelir.
Sanırım bu kadar yeter.
Şimdi Mahmut Esat Bozkurt konusuna, Afet İnan’ın görüşlerine, Ziya Gökalp’in daha 1920’li yıllarda söylediklerine girersek mesele çok uzayacak.
Ahmet Hakan sadece bize “resmi olarak” Kürtçe’nin neden 1991’e kadar yasak olduğunu izah etsin.
Hayır hayır, 40’lı yıllardaki “Kürtçe konuşulan her kelime için 5 kuruş ceza” verilmesinin mantığını ve bunun “Türk Milleti” tanımı ile nasıl açıklanacağını sormuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.